NECMEDDÎN BİN EL-MİNFÂH KISKANÇLIK YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN BÜYÜK EYYÛBİ DOKTORU!(II)
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
20.03.2021 - 13:10, Güncelleme:
11.04.2022 - 17:42
NECMEDDÎN BİN EL-MİNFÂH KISKANÇLIK YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN BÜYÜK EYYÛBİ DOKTORU!(II)
[bs-quote quote="NECMEDDÎN BİN EL-MİNFÂH
KISKANÇLIK YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN BÜYÜK EYYÛBİ DOKTORU!
-(II)-
" style="default" align="center" color="" author_name="Yusuf Metin Yardımcı" author_job="" author_avatar="https://kiratim.com/wp-content/uploads/2019/08/yusuf-metin-yardimci-profil.jpg" author_link=""][/bs-quote]
Müheddebeddîn Abde’r-Rahîm bin Alî, Duhavâriyye ailesinin soyundan geliyordu ve Orta Çağ’da Şâm'da en büyük tıbbî ve tedavi edici etkiye sahip olan ünlü Duhavâriyye Medresesi’ni kurmuştu. Sultan el-Âdil'in ilk hekimi ise Ebûbekir bin Eyyûb idi. (ö.H. 615/M.1218)
O aynı zamanda dönemin tüm Şâm ve belki de İslâm dünyasının en büyük Tıp Fakültesi ve Koleji olan Şam'daki Bîmâristân el-Nûrî'nin de müdürüydü.
Üstelik sultân ona geniş yetkiler vererek, Mısır ve Şâm'ın başhekimi yapmıştı. Ayrıca doktor ve göz doktorlarını (oftalmolog) Hastane ve Tıp Fakülteleri’ne tayin etme yetkisine sahipti. Böylelikle Müheddebeddîn; o dönemde bir doktorun elde edebileceği en büyük konumu kazanmış, Mısır ve Şâm'daki en parlak düzinelerce doktor onun elinden mezun olmuştu.
İbnü'l-Minfâh; o zamanlar aklî, naklî, ahlâkî, tıbbî, fikrî/entelektüel ve dinî ilimlerin kaynağından beslenebilme imkanına sahip olma açısından, zengin evi ve zengin ortamında büyüdüğü için şanslıydı.
Bu nedenle, “Arapça, dil, edebiyat, şiir, hattâ mûsikî ve hat/kaligrafi” bilimlerinde temeyyüz etti.
Ancak daha çok Tıp sahasında öne çıkarak, kısa sürede akranları arasında sivrildi. Prens, melik ve sultanları Mısır, Şâm ve Güneydoğu Anadolu'yu yöneten Eyyûbî ailesinin yönetici çevreleri arasında ün kazandı.
Bugün Türkiye'nin güneyinde Diyarbakır şehri yakınlarındaki Âmid bölgesinin meliki, Melik Mes’ûd onu yanına çağırarak kendi doktoru olarak atadı. Ancak bu durum; Minfâh’ı ülkesinin veziri olarak atamaya karar verip, görevinde yükseltinceye kadar devam etti.
Eyyûbiler, federal veya yarı bağımsız bir sistemle hüküm sürüyorlardı. Aralarındaki her bir emir veya melik ülkenin geniş vilâyetlerinden birini yönetiyordu. Ancak tüm zamanlarda bir siyâset oyunu olduğu için Eyyûbi meliki el-Mes’ûd ona bir sebeple kızmıştı.
Mâlî avantajlarından yoksun bırakılmasını ve egemen olduğu bölgeden tard edilmesini emretti. Böylece İbnu’n-Niffâh büyüdüğü Şam'a geri döndü.
Şâm'da ilmî ve tıbbî yıldızı yükseldi:
1-“Heteke el-Estâri fî Temvîhi’d-Duhvâri”,
2-“Şerhu Ehâdîse Nebeviyyetin Tetealleku Bi’ttıbbi”,
3-“el-Mühmellâtü fî Kitâbi’l-Külliyyâti”
4-“el-Medhali ilâ-Tıb”
5-“el-Ileli Ve’l-E’râdi” gibi bir dizi tıbbî eser yazmaya başladı.
Ayrıca farmakoloji hakkında da kitap yazdı. O dönemlerde eczacılık; doğanın unsurlarından tekli ve bileşik ilaçların hazırlanması ve birbirleriyle kesin/doğru kriterlere göre karıştırılması üzerine kuruluydu.
Bu konuda da; “el-İşârâtü’l-Mürşidetü fî’l-Edviyeti’l-Müfredeti=Tek İlaçlarda Rehberlik İşâretleri" kitabını yazdı.
Tıp, ilaç, tedâvi ve eser te’lif alanındaki bu şöhret ve konumu nedeniyle, Melike’l Eşref bin el-Melike’l Mansûre’l Eyyûbî onu ülkesi Humus’a çağırdı ve yönetim merkezi olan Tel-Beşir’de, özel doktoru yaptı.
Ama İbn-i Minfâh’a yönelen bakışlardaki kıskançlıktan, duruş ve bilgisinden nefret edenlerden, kendisine olan özgüveninden bahsetmeye gerek bile yok..
İblis’in çocukları kendi düşmüş oldukları tembellik ve cehâlet çukurundaki debelenmelerinin farkında bile olmazken, üreten ve insanlığa olağanüstü faydaları dokunan bu hekime karşı tavır aldılar.
Bütün zamanlarda olduğu gibi her türlü siyâsî fitne, yalan, iftira ve dedikodular devreye girdi. Şeytanın yavruları, ataları olan İblis’e parmak ısırtacak hile ve tuzakları devreye sokmaya başladılar.
Büyük bir hekim ve tarihçi olan İbn Ebî Usaybaa, Necmeddîn el-Minfâh ile tanıştığında onda bir takım özellikler görmüş ve şöyle demişti:
Necmeddîn, Allah ona rahmet etsin, keskin mizaçlı, hoşgörü ve nezaketi az olan biriydi. İnsanlardan sefil bir grup; onu yüksek erdemlerinden dolayı kıskanıyor, incitilip zarar görmesini istiyorlardı. Bana bir gün yüksek sesle şöyle bir şiir okumuştu:
Ve küntu semi’tu ene’l Cinnu inde
Istirâki’s-Sem’i turcime bi’n-nucûmi!..
Felemmê ene uluvtû ve sırtu necmen,
Rumeytu bi-kulli Şeytânin racîmi!..
[Duydum ki; cinler yıldızları dinlerken,
Çaldıkları bilgileri tercüme ettiler (hemen)!..
Ne zaman ki; yükseldim bir yıldız oldum,
Her recmedilmiş şeytanı taşla vurdum!..]
Bu şiir; onun Şâm, Âmid, Humus ve Şâm'ın diğer beldelerindeki Eyyûbî saraylarının en parlak figürlerinden biri olmasını sağlayan itibarının büyüklüğünü, şerefinin yüceliğini, geniş bilgi birikimini, büyük bilimsel ve politik etkisini gösterir.
Yüksek bilimsel yoğunluk ve performans, etki ve statüsü nedeniyle, düşmanlarının sayısı çoğalmış, söylediği şiirler ise kendisinin daha hayatta iken bu durumu gözleriyle gördüğünü bizlere anlatıyor.
Ama bu düşmanlar sadece iftira ve karalama kampanyaları ile yetinmiyor aksine, arkadaşı İbn Ebî Usaybaa’nın dediği gibi; “Ona zarar vermek" de istiyorlardı.
Görünüşe göre bazıları ondan kurtulmaya karar vermişti. İbn Ebî Usaybaa: "Kardeşi bana annesinin, hâkim Şihâbeddîn İbnü'l-Âlime'ye, el-Minfâh’ın zehirlenerek öldüğünü söyledi." deyip hemen ekliyor:
“Altı yüz yirmi beş yılının, Zilkâde ayının 13’ünde..” [Kâmûsu’l-A’lâm – Şemseddin Sâmî’ye göre ölümü; H. 623 yılıdır.]
Böylelikle çok genç yaşlarda İbnü'l-Minfâh ed-Dimaşkî'nin tıp ve siyâset alanındaki yolculuğu sona eriyor.
Tıp alanında te’lif ettiği; “ العلل والأعراض = el-Ileli Ve’l-E’râz – Hastalıklar ve Semptomları” Türkiye’de “Hekimoğlu Kütüphânesi”nde bulunuyormuş!. Bunun bir başka nüshası da İran’ın Meşhed şehrindeki; Mektebetü Âstân Kuds Razavî’de..
“Kifâyetü’t-Tabîb” adlı Tıp şaheseri ise yine ülkemizde; Orhan Gazi Kütüphanesi’nde [Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi] mevcut olup, çalışkan akademisyenlerimizin kendisinden istifade edilmesini bekliyor.
* * * * * *
[gallery size="publisher-lg" bgs_gallery_type="slider" ids="16666,16667"]
[bs-quote quote="NECMEDDÎN BİN EL-MİNFÂH
KISKANÇLIK YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN BÜYÜK EYYÛBİ DOKTORU!
-(II)-
" style="default" align="center" color="" author_name="Yusuf Metin Yardımcı" author_job="" author_avatar="https://kiratim.com/wp-content/uploads/2019/08/yusuf-metin-yardimci-profil.jpg" author_link=""][/bs-quote]
Müheddebeddîn Abde’r-Rahîm bin Alî, Duhavâriyye ailesinin soyundan geliyordu ve Orta Çağ’da Şâm'da en büyük tıbbî ve tedavi edici etkiye sahip olan ünlü Duhavâriyye Medresesi’ni kurmuştu. Sultan el-Âdil'in ilk hekimi ise Ebûbekir bin Eyyûb idi. (ö.H. 615/M.1218)
O aynı zamanda dönemin tüm Şâm ve belki de İslâm dünyasının en büyük Tıp Fakültesi ve Koleji olan Şam'daki Bîmâristân el-Nûrî'nin de müdürüydü.
Üstelik sultân ona geniş yetkiler vererek, Mısır ve Şâm'ın başhekimi yapmıştı. Ayrıca doktor ve göz doktorlarını (oftalmolog) Hastane ve Tıp Fakülteleri’ne tayin etme yetkisine sahipti. Böylelikle Müheddebeddîn; o dönemde bir doktorun elde edebileceği en büyük konumu kazanmış, Mısır ve Şâm'daki en parlak düzinelerce doktor onun elinden mezun olmuştu.
İbnü'l-Minfâh; o zamanlar aklî, naklî, ahlâkî, tıbbî, fikrî/entelektüel ve dinî ilimlerin kaynağından beslenebilme imkanına sahip olma açısından, zengin evi ve zengin ortamında büyüdüğü için şanslıydı.
Bu nedenle, “Arapça, dil, edebiyat, şiir, hattâ mûsikî ve hat/kaligrafi” bilimlerinde temeyyüz etti.
Ancak daha çok Tıp sahasında öne çıkarak, kısa sürede akranları arasında sivrildi. Prens, melik ve sultanları Mısır, Şâm ve Güneydoğu Anadolu'yu yöneten Eyyûbî ailesinin yönetici çevreleri arasında ün kazandı.
Bugün Türkiye'nin güneyinde Diyarbakır şehri yakınlarındaki Âmid bölgesinin meliki, Melik Mes’ûd onu yanına çağırarak kendi doktoru olarak atadı. Ancak bu durum; Minfâh’ı ülkesinin veziri olarak atamaya karar verip, görevinde yükseltinceye kadar devam etti.
Eyyûbiler, federal veya yarı bağımsız bir sistemle hüküm sürüyorlardı. Aralarındaki her bir emir veya melik ülkenin geniş vilâyetlerinden birini yönetiyordu. Ancak tüm zamanlarda bir siyâset oyunu olduğu için Eyyûbi meliki el-Mes’ûd ona bir sebeple kızmıştı.
Mâlî avantajlarından yoksun bırakılmasını ve egemen olduğu bölgeden tard edilmesini emretti. Böylece İbnu’n-Niffâh büyüdüğü Şam'a geri döndü.
Şâm'da ilmî ve tıbbî yıldızı yükseldi:
1-“Heteke el-Estâri fî Temvîhi’d-Duhvâri”,
2-“Şerhu Ehâdîse Nebeviyyetin Tetealleku Bi’ttıbbi”,
3-“el-Mühmellâtü fî Kitâbi’l-Külliyyâti”
4-“el-Medhali ilâ-Tıb”
5-“el-Ileli Ve’l-E’râdi” gibi bir dizi tıbbî eser yazmaya başladı.
Ayrıca farmakoloji hakkında da kitap yazdı. O dönemlerde eczacılık; doğanın unsurlarından tekli ve bileşik ilaçların hazırlanması ve birbirleriyle kesin/doğru kriterlere göre karıştırılması üzerine kuruluydu.
Bu konuda da; “el-İşârâtü’l-Mürşidetü fî’l-Edviyeti’l-Müfredeti=Tek İlaçlarda Rehberlik İşâretleri" kitabını yazdı.
Tıp, ilaç, tedâvi ve eser te’lif alanındaki bu şöhret ve konumu nedeniyle, Melike’l Eşref bin el-Melike’l Mansûre’l Eyyûbî onu ülkesi Humus’a çağırdı ve yönetim merkezi olan Tel-Beşir’de, özel doktoru yaptı.
Ama İbn-i Minfâh’a yönelen bakışlardaki kıskançlıktan, duruş ve bilgisinden nefret edenlerden, kendisine olan özgüveninden bahsetmeye gerek bile yok..
İblis’in çocukları kendi düşmüş oldukları tembellik ve cehâlet çukurundaki debelenmelerinin farkında bile olmazken, üreten ve insanlığa olağanüstü faydaları dokunan bu hekime karşı tavır aldılar.
Bütün zamanlarda olduğu gibi her türlü siyâsî fitne, yalan, iftira ve dedikodular devreye girdi. Şeytanın yavruları, ataları olan İblis’e parmak ısırtacak hile ve tuzakları devreye sokmaya başladılar.
Büyük bir hekim ve tarihçi olan İbn Ebî Usaybaa, Necmeddîn el-Minfâh ile tanıştığında onda bir takım özellikler görmüş ve şöyle demişti:
Necmeddîn, Allah ona rahmet etsin, keskin mizaçlı, hoşgörü ve nezaketi az olan biriydi. İnsanlardan sefil bir grup; onu yüksek erdemlerinden dolayı kıskanıyor, incitilip zarar görmesini istiyorlardı. Bana bir gün yüksek sesle şöyle bir şiir okumuştu:
Ve küntu semi’tu ene’l Cinnu inde
Istirâki’s-Sem’i turcime bi’n-nucûmi!..
Felemmê ene uluvtû ve sırtu necmen,
Rumeytu bi-kulli Şeytânin racîmi!..
[Duydum ki; cinler yıldızları dinlerken,
Çaldıkları bilgileri tercüme ettiler (hemen)!..
Ne zaman ki; yükseldim bir yıldız oldum,
Her recmedilmiş şeytanı taşla vurdum!..]
Bu şiir; onun Şâm, Âmid, Humus ve Şâm'ın diğer beldelerindeki Eyyûbî saraylarının en parlak figürlerinden biri olmasını sağlayan itibarının büyüklüğünü, şerefinin yüceliğini, geniş bilgi birikimini, büyük bilimsel ve politik etkisini gösterir.
Yüksek bilimsel yoğunluk ve performans, etki ve statüsü nedeniyle, düşmanlarının sayısı çoğalmış, söylediği şiirler ise kendisinin daha hayatta iken bu durumu gözleriyle gördüğünü bizlere anlatıyor.
Ama bu düşmanlar sadece iftira ve karalama kampanyaları ile yetinmiyor aksine, arkadaşı İbn Ebî Usaybaa’nın dediği gibi; “Ona zarar vermek" de istiyorlardı.
Görünüşe göre bazıları ondan kurtulmaya karar vermişti. İbn Ebî Usaybaa: "Kardeşi bana annesinin, hâkim Şihâbeddîn İbnü'l-Âlime'ye, el-Minfâh’ın zehirlenerek öldüğünü söyledi." deyip hemen ekliyor:
“Altı yüz yirmi beş yılının, Zilkâde ayının 13’ünde..” [Kâmûsu’l-A’lâm – Şemseddin Sâmî’ye göre ölümü; H. 623 yılıdır.]
Böylelikle çok genç yaşlarda İbnü'l-Minfâh ed-Dimaşkî'nin tıp ve siyâset alanındaki yolculuğu sona eriyor.
Tıp alanında te’lif ettiği; “ العلل والأعراض = el-Ileli Ve’l-E’râz – Hastalıklar ve Semptomları” Türkiye’de “Hekimoğlu Kütüphânesi”nde bulunuyormuş!. Bunun bir başka nüshası da İran’ın Meşhed şehrindeki; Mektebetü Âstân Kuds Razavî’de..
“Kifâyetü’t-Tabîb” adlı Tıp şaheseri ise yine ülkemizde; Orhan Gazi Kütüphanesi’nde [Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi] mevcut olup, çalışkan akademisyenlerimizin kendisinden istifade edilmesini bekliyor.
* * * * * *
[gallery size="publisher-lg" bgs_gallery_type="slider" ids="16666,16667"]
KIR'ATIM GAZETESİ
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.