BATILI ÜLKELERİN FİLİSTİN DEVLETİNİ TANIMASININ ARKA PLANLARI VE ŞOV
Avrupa, ABD'nin yalnızca kendi çıkarlarını gözettiğine ve Batı Asya'daki gelişmelerden fiilen dışlandığına inanarak İTSRÂİL'e baskı yapmaya başladı. Örneğin İSPANYA, 700 milyon doları aşan bir ekonomik anlaşmayı askıya aldı.
Diğer ülkeler de bu tür önlemler aldı. Bununla ilgili mesele, Avrupa'nın TEL AVİV'e iki devletli planla baskı yapmak istediği; ancak iki devletli planın pratikte öldüğü ve Avrupa'nın İTSRÂİL'in işgalini kontrol etmekte fiilen başarısız olduğudur.
Bir diğer ehemmiyetli konu ise kamuoyunun baskısından kaynaklanmaktadır. Avrupa ülkelerinde Siyonist rejimin suçlarını kınamadıkları bir gün yok! Her gün GAZZE halkına destek yürüyüşleri düzenleyerek sempatilerini dile getiriyorlar. Bu nedenle Batılı hükûmetler halklarının baskısı altındadır.
Filistin Meselesinde Batı'nın Siyâsî Temsili
Avrupa iki devlet meselesinde bile dürüst değil. Esas olarak HAMÂS'ı zayıflatmak için iki devletli plandan bahsediyor. Asıl amaçları ise HAMÂS'ı ortadan kaldırıp yerine, ABD ve İTSRÂİL için bir tür korkuluk olan Ebû Mazenl akaplı Mahmûd ABBÂS liderliğindeki Filistin Yönetimi'ni getirmek.
Filistin'i, özellikle GAZZE'yi tanıma telaşı bir propaganda ve siyasi şovdan ibarettir. Avrupa, İngiltere, Fransa vb. ülkelerin GAZZE savaşına son vermek istediğini göstermek istemektedirler. Ancak gerçekte Batılıların tavrı esas olarak siyasi bir çıkmazdan kurtulma çabasıdır.
Suudi Arabistan ABD’ye Şantaj Peşinde
SUUDİ’nin konuya bakışı ve İTSRÂİL ile normalleşme sürecinin arkasındaki süreçle bağlantısı nedir? Bu soru önemli ve temel bir sorudur.
S. ARABİSTAN bir çelişki içinde. RİYAD, bir yandan 2030 vizyonunun bir parçası olarak Siyonist yapı ile ilişkileri normalleştirmeye ve DİRENİŞ EKSENİNE karşı stratejik bir blok oluşturmaya çalışırken, diğer yandan KENDİSİNİ İSLAM DÜNYASININ LİDERİ VE FİLİSTİN MESELESİNİN DESTEKÇİSİ OLARAK GÖRÜYOR.
SUUDİ, Körfez ülkelerini çocuk katili İTSRÂİL rejimiyle ilişkilerini normalleştirmeye güya perde arkasından teşvik ediyor ve GAZZE savaşından evvel ve hatta sonra FİLİSTİN'e DESTEK sözü veriyor. Ancak PERDE ARKASINDAKİ EYLEMLERİ SUÇLU REJİME YARDIM ETMEYİ AMAÇLIYOR.
Bu toplantının FRANSA'nın ortak başkanlığında düzenlenmesi, SUUDİ açısından akıllıca bir taktik teşkil eder. RİYAD, bu rolü üstlenerek, İTSRÂİL rejimine herhangi bir maliyet yüklemeden normalleşmeye karşı çıkan iç ve bölgesel kamuoyunun baskısını yönetmek istiyor. Yani, Arap dünyasına kendi stratejik çıkarlarını düşünürken FİLİSTİN'i dışlamadığını göstermek istiyor.
İkincisi, bu durum onlara ABD ve İTSRÂİL rejimiyle perde arkası müzakerelerde daha güçlü bir nüfûz ve pazarlık sağlayacak. SUUDİ, WASHİNGTON ve TEL AVİV'e, FİLİSTİNLİLERE ciddi tavizler vermeden normalleşmenin RİYAD için siyasi açıdan maliyetli ve neredeyse imkânsız olduğunu anlatabilir.
RİYAD'ın Arap Barış Girişimini Canlandırma Çabaları
Suudi Arap Barış Girişimi'nin iki devletli planı yeniden canlandırmak ve güncellemek için olduğu söylense de; gerçek şu ki RİYAD, Batı gibi, TEL AVİV ve NETİNYAHU'nun FİLİSTİN devletinin kurulmasına karşı olduğunu bilmesine rağmen, kendisini içeriden biri gibi göstermek ve FİLİSTİN meselesinde tartışılabilecek tek plan veya tek seçenek olarak kendi planını ortaya koymak istiyor.
RİYAD, İTSRÂİL'de bir hükûmet değişikliği veya gelecekte oluşacak uluslararası baskılar sonucunda, önerilen çerçevenin tekrar masaya yatırılacağını umuyor.
Dikkat edilmesi gereken önemli nokta, GAZZE SAVAŞI'ndan sonra bölgenin siyasi şartlarının değiştiği ve geçmişte Arap ülkelerinin İTSRÂİL ile normalleşmesinin bir tür avantaj olarak teşvik edilirken, şimdi bir tür kaldıraç haline geldiğidir. Elbette, yeniden canlanacak olan Suudi sürecinin kendisi değil, Arap ittifakının kademeli de olsa bir çözümü ilerletmek için harekete geçtiği stratejik mantıktır.
Bu stratejinin başarısı da tamamen güç dengelerine, uluslararası baskılara ve İTsrâil Siyonist rejimindeki siyasi gelişmelere bağlı olup, kısa vadede mevcut NETİNYAHU hükûmetiyle bu çok zor görünmektedir.
BM'nin Gazze Toplantısı Sonuçsuz Kaldı; Batı-Arap Siyasi Jesti
Açıkça söylemek gerekir ki, bu toplantı tek başına İTsrâil'in GAZZE'de işlediği suçları doğrudan ve derhal sona erdiremez. Bunun temel sebebi, ABD'nin sarsılmaz desteğine rağmen İTSRÂİL'in, hedeflerine yani HAMÂS'ın askerî yenilgisi ve rehinelerin serbest bırakılması aşamasına ulaşmadan savaşı durdurmaya istekli olduğuna dair hiçbir işaret vermemiş olması ve bu toplantının bunu zorlayacak güçlü bir yürütme kolundan yoksun olmasıdır.
BM Güvenlik Konseyi'nde yapılan son oylamada, VETO yetkisine sahip ABD, 14 oya karşı tek başına kalarak, çocuk katili İTsrâil rejiminin suçlarının devamı yönünde oy kullandı.
Dolayısıyla, bu tür toplantıların asıl başarısı sahada ani bir değişim değil, siyasi ve diplomatik bir ilerlemedir. FİLİSTİN meselesinin en üst düzey uluslararası arenada yeniden resmileştirilip küreselleşmesi, katil İTSRÂİL rejiminin daha da tecrit edilmesinin bir sonucudur. Aksi takdirde, dünya kamuoyunun protestoları olmasaydı; başta Batı ve uyuşuk Arap yönetimleri olmak üzere, GAZZE halkının katledilmesine kayıtsız kalacaklardı.
Uzlaşma sürecine eski anlamıyla geri dönmek yani gaspçı rejimin yerleşim inşasına karşı zayıf ve sessiz bir konumdan müzakere etmek, şüphesiz binlerce şehit, yaralı ve kayıp FİLİSTİNLİNİN ve GAZZE'nin mazlum halkının kanını çiğnemek anlamına gelecektir.
Ancak uzlaşma, yani temel hakların gerçekleştirilmesi ve işgal güçlerinin geri çekilmesi için müzakere önemlidir. Yeni süreç, HAMÂS'ın yarattığı yeni gerçekliklere ve güç dengesine göre ilerlemelidir. HAMÂS, GAZZE'nin yıkımı ve halkının yerinden edilmesine göğüs gererek, AMERİKA ve BATI'nın desteğini alan üstün silahlı düşmanı iki yıldan fazla bir süredir çıkmazda tutmayı başarmış; prestij, ekonomi ve siyaset açısından fiilen bir durgunluk ve gerileme içine sokmuştur.
Bu konuda en önemli nokta, HAMÂS ve GAZZE halkının Siyonist rejimine karşı mücadele ve mukavemet konusunda güçlü iradeye sahip olmaları ve bugüne kadar tüm eksikliklerine rağmen Siyonist düşmanın talepleri karşısında geri adım atmamaları ve boyun eğmemeleridir.
FİLİSTİN'in Tanınmasının, Siyonist Rejim Açısından Stratejik Zararları
FİLİSTİN'in daha fazla tanınması ve bu tür uluslararası toplantıların düzenlenmesi, Siyonist rejime önemli stratejik zararlar verecektir. En mühim zarar ise Siyonist projenin derin bir şekilde meşruiyetini kaybetmesidir.
Bu eğilim, kendisini "Tam Demokratik ve Hukuka Uyan Bir Devlet" olarak tanımlayan İTsrâil'in uluslararası arenadaki tarihsel anlatısını giderek zayıflatmış ve onu "İŞGALCİ GÜÇ" konumuna getirmiştir. Siyasi açıdan ise bu eylemler, İTsrâil'in diplomatik olarak tecrit edilmesine de katkıda bulunmaktadır.
ABD'nin şartsız desteğine rağmen, AVRUPA'nın önde gelen ülke ve uluslararası aktörler böyle bir tavır takındığında, İTsrâil uzun vadede küresel kamuoyunun kuşatması altında kalacak ve mevcut politikaları sürdürmek için ihtiyaç duyulan alan daralacaktır.
Güvenlik Açısından İtsrâil İçin En Büyük Tehdit, FİLİSTİN Devletinin Uluslararası Alanda Normalleşmesi Ve Yasallaşmasıdır.
Bu durum, zamanla, 70 yılı aşkın süredir FİLİSTİN topraklarında suç işleyen ve yerleşim inşasıyla fiilen toprakları gasp eden İTsrâilli yetkililerin savaş suçlarından uluslararası mahkemelerde yargılanmalarının önünü açabilir.
Ayrıca daha geniş yaptırımların ve uluslararası ekonomik baskının hukuki temelini de güçlendirir.