PKK Biterken… Milletimizin Hüzünlü Sevinci

Şehit anneler, dökülen kanlar, yetim bıraktırılan yavrular, terk ettirilen yuvalar, evler, köyler, şehirler… Kaçırılan pırıl pırıl vatan evlatları, gasp ettirilen haklar, imkanlar, yakma yıkma, vahşice yapılan katliamlar, tecavüzler, insanlık dışı rezillikler…

Bütün bu yapılanlara rağmen 50 yıllık terörün bitmesi/bitirilmesi, her gün akan kanın, akıtılan gözyaşlarının durması, hayatın yaşanılır hâle gelmesi, milletimize hüzünlü sevinç yaşattı. Bu sevincin yaşanmasına, yaşatılmasına hizmeti geçenler unutulmayacaktır. 

Şehit annelerin duaları, affedicilikleri, birlik ve beraberliğin kahramanlarıdır. Cumhuriyet tarihinin bu en acı ve can yakıcı meselenin çözümünde şehitlerin, yürek yangını içinde hasretle kaçırılan yavrularını bekleyen annelerin ve bedel ödemek pahasına bölgeye hizmet etmekten vazgeçmeyen insanlarımıza, emniyet ve güven teşkilatlarımıza, askeri kuvvetlerimize minnettarız. Bu günleri yaratan yaşatan Rabbimize hamd’ü senalar olsun.

Türkiye’nin en büyük meselelerinden, en önemlilerinden birini halleden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli barışın mimarı olarak unutulmayacaklardır. Huzur ve barış iklimi hepimiz için hayırlı uğurlu olsun. Şehitlerimize Allah rahmet eylesin. Cenabı Hak gazilerimize sıhhat âfiyet ve hayırlı uzun ömürler versin.

Yerli ve yabancı bütün düşmanların uğraştıkları Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan,  içimizdeki Batı’nın uşaklarının da ortak düşmanları. Yuvarlak masanın yuvarlak adamları da bu güruhun devamı. Kemalist, laik, mason hocalarının gölgesine sığınıyorlar. Etliye sütlüye dokunmadan görevlerini sürdürüyorlar. Huzurdan huzursuz olan bu güruhu da unutmayalım!

Bütün bunları düşünüp yazarken Allah’ın lütfu keremiyle Türkiye’nin geldiği Lider Türkiye konumunu özetleyen Prof. Aydın Ünal hocamızın şu satırlarını da okuyalım. 

“Türkler, Müslüman olduktan sonra, başta Kürtler ve Araplar olmak üzere bölge halklarıyla ittifak yaparak, kaynaşarak, kardeş olarak tarihe istikamet çizmişlerdi; tarihten silinmeleri o kadar kolay olabilir miydi? Zaferler kadar felaket ve badireleri de yaşamış, her türlü zor sınavdan başarıyla çıkmış bir millete boyun eğdirmek mümkün olabilir miydi?

Ne var ki, Bizans’a, Haçlılara, Asya’nın kudretli ordularına diz çöktüren, Malazgirt’te, Mohaç’ta, Kosova’da, Çaldıran’da, Ridaniye’de, İstanbul önlerinde destanlar yazan, Moğol ve Timur istilasına dayanabilen, her türlü isyanı, iç karışıklığı bastırabilen, aşan ve yoluna devam eden bir millet, Yunanistan gibi küçük bir ülkenin ordusunu yenmekle avunur hale geldi/getirildi. Daha da kötüsü oldu maalesef: PKK gibi bir terör örgütü! Özgüveni yıkılmış, yıpranmış milleti tedirgin eder, “acaba bölünür müyüz?” kaygısını zihinlere taşır hale geldi. Her terör saldırısı ülkeyi tedhiş etti, panikletti. Hükümetler devrildi. Büyük ekonomik maliyet oluştu. Korkuyla birlikte öfke büyüdükçe büyüdü. O küçük mesele, siyasi, askeri, iktisadi, içtimai ve ruhsal olarak iyi yönetilemediği için “bir sinek bir kartalı yere vurdu” sanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkeye ve millete hizmetleri saymakla bitmez; lakin, “en önemlisi nedir?” deseniz, Erdoğan, bu ülkeye ve bu millete o yıpranmış, o kırılmış, sinmiş, saklanmış özgüvenini yeniden kazandırdı. (İkazımızı, tavsiyelerimizi de yapalım.)

Erdoğan için Türkiye tarihi 1923’te başlamıyordu. Erdoğan, bu milletin uzun, upuzun bir yolculuk yaptığının farkındaydı. O uzun ince yolda, büyük zaferler kadar büyük fetret dönemlerinin de olduğunu biliyor; milletin ruhuna işlemiş tarihi tecrübenin her engeli aşmaya kudretli olduğu hissiyle hareket ediyordu.

Önüne konulan her bariyeri de işte o hissiyatla aştı Erdoğan. “Olmaz, imkânsız, yapamayız” diyenlerle, karamsar, kötümserlerle değil, eziklerle, daha yola çıkarken kaybetmişlerle değil, inanmışlarla, adanmışlarla, kader-i İlahi’ye teslim olarak yol yürüdü Erdoğan.(Etrafını saran menfaat şebekelerinden kurtulmalı)

Önce terörün millet üzerindeki moral bozucu etkisini kırdı. Şehit cenazelerinin istismarının önüne geçti, terörün siyasete müdahalesini engelledi. Büyük bir milletin küçük saldırılarla sarsılamayacağını gösterdi. Sonra, silah üretim tekellerini kırdı. Terör örgütünü kollamak adına silah satmayanlar karşısında eğilmek yerine yerli sanayiye ağırlık verdi. Türkiye’yi kendi silahını üreten, bir de ihraç edip savaşların seyrini değiştiren ülke konumuna yükseltti. Ordu, emniyet, istihbarat ve devletin diğer alanlarında, terörle iş birliği içindeki hainleri cesaretle ve kararlılıkla temizledi. Kendisinden önce kimsenin yapamadığını yaptı. FETÖ belasından ülkeyi kurtardı. Yetmedi, diplomasiyle, hatta bölgeyi kurgulayarak terörün kaynaklarına tek tek darbe vurdu. Millet; Erdoğan’la sadece rahat bir nefes almakla kalmadı, tarihte yaşanmış olanın yine yaşanabileceğini hatırladı; özgüvenini tekrar kazandı. İşte bugün, terörle mücadelede gelinen aşama, Erdoğan’ın millete aşıladığı o özgüvenin neticesi. 

Şu, “Öcalan hapisten çıkacak, terör örgütüne taviz verilecek, ülke bölünecek, Türkiye teslim oluyor” yaygarası koparanlar var ya… Erdoğan hem kendisindeki hem millete verdiği aşırı özgüvenle bütün bu ruhsuz, iradesiz, korkak ve o halleriyle terörün esir aldığı çatlak sesleri susturdu, marjinalleştirdi, tarihin çöplüğüne gönderdi. Terörün bitmesi, Malazgirt ruhunun yeniden inşasıdır. Türk, Kürt ve Arap, aralarındaki engelleri kaldırıyor, birlikte, el ele tarihin sahnesine yeniden çıkıyorlar. Erdoğan ise, kadim mazinin mirasıyla, imanı ve özgüveniyle, aydınlık bir geleceğin inşasına liderlik ediyor.” 

Bu büyük milletin bir büyük devlete (Üstad Sezai KARAKOÇ’un ifadesiyle “Büyük devlet-büyük nüfus-büyük yüzölçümü.”) Sun’î/yapay sınırların kaldırılarak Selçuklu-Osmanlı’nın devamı Türkiye’yi kurmak gerekiyor. “Kaderimizin çağrısı: Gelecek bin yılın imparatorluk serüveni başlıyor” diyelim. Mazlum milletlerin Türkiye’den başka umudu kalmadı. Küreselleşme ve uygarlık maskesiyle örttükleri zulümlerinin hesabını soracak tek devlet Türkiye! Milletin-ümmetin-insanlığın umudunu yaşatan ve yaşayacak/yaşatacak Lider Türkiye!