Posta Güvercini’nin Hikâyesi!
İslâm’dan sonra Araplar kuşların özellikleri ve Posta Güvercini kullanmadaki bilgi ve yeterlilikleri ile ünlü oldular. Hicrî ikinci ve üçüncü yüzyıl gibi tarihin çok erken dönemlerinden itibaren pek çok bilimsel risâleler yazdılar.
Ebû Hâtim Sehl bin Muhammed es-Sicistânî (d.H:250) “Kitâbü’t Tayr=Kuş Kitabı”nı te’lif etti.
Endülüslü şâir Yusuf bin Hârûn el-Kindi er-Ramâdî, bir çok bölümü “Tayr/Kuş” üzerine olan bir kitap yazdı.
Ebû Ubeyde Muammer (Ma’mer) bin Musennî et-Teymî (d. H:208) “Kitâbü’l-Hamêm/Güvercin Kitabı”, Hicrî yedinci yüzyılın sonlarında Sultan ez-Zâhir Baybars (d.H: 676) döneminde “Posta ve İnşâ’ Bürosu Reîsi” Muhyiddîn bin Abde’z-Zâhir (d.H: 676) “Kitâbü Temâimu’l Hamêmi/Güvercin Tılsımları Kitabı” nı yazdı.
Çok eski zamanlarda askerî önemlilikte bir olay meydana geldiğinde, haber kağıdını güvercinin boynuna asıyorlardı. Bu bazen küçücük bir şişe içinde altın bir yaprak olabiliyordu.
Bu, saf altından ve son derece hassasiyetle hazırlanmış hafiflikte olurdu.
Hafiflik ise güvercinin üzerindeki mesajı “hava akımlarının” olumsuz etkisinden koruyacaktır. Şişenin içine koydukları ince kağıda yazılmış bu mesajı el-Ğubâr denilen bir kalemle yazıyorlardı. Mesajın hazırlanmasının ardından güvercinin yolculuk zamanını tam bir inceleme ile açıklığa kavuşturup belirliyorlardı.
Bir süre sonra birincisini kaybetme ve ona ulaşamama korkusuyla “önceki model”e uygun olarak aynı haberi taşıyan başka bir güvercini salıverirler.
Ünlü yazar el-Câhiz (d.H:25) el-Hayevân adlı eserinde, Hamême’l-Hedyi adı verilen posta güvercinlerine olan ihtimam ve tutkudan bahseder. Arapların şecere kütükleri gibi güvercinlerin de soy biliminde defterleri vardı.
Şöyle diyor Câhiz:
“Güvercin rehberliği olmadan (ez-Zâcil/Posta), aynı gün Basra ve Kûfe’de olan hâdiselerin bilgisini, Rakka, Mevsıl ve Bağdat halkına ulaştırmak mümkün olmazdı. Hattâ öylesine ki Kûfeliler sabah kahvaltısı yapsa, akşam vakti ne yediklerini Basra halkı öğrenebiliyordu.
Her ne kadar el-Câhiz ona “Hamême’l-Hedyi” diyorsa da, beş yüzyıl sonra gelen el-Kalakâşendî posta güvercinini “el-Hamêmi’r-Resâilî” diye isimlendiriyor. Mesâfeleri kısaltıp, bir aya kadar düşürebileceğini şöyle anlatıyor:
Mektup yüklenici güvercinler kartlar (Risâle/ileti) ve bundan başka diğer her türlü haberleri taşır. Verdiği mücadeleyle günlerce yol kat ederek, bir ay, diğer mesafeleri günün bir saati kadar kısaltarak bize getirir.
O zamanlar Haber Güvercinleri’nin eğitim süreci; akıl yürütme, farkındalık ve sahiplerine geri dönme sevgisinin kalitesine dönüşme esasına dayanıyordu. Ve bu; küçük/yavru aç bir güvercin seçilerek yapılırdı. Yavrular gün ortasında bir evin çatısına taşınır, sevgiyle üzeri işaretli bir bayrağın etrafındaki yüzeye yayılır, güvercin eğitmeni kuşu ona yönlendirebilmek için bayrağın açık renkte olmasını şart koşardı.
Çoğu zaman bu yavrular kanat tüylerinin kesilmesinden bir süre sonra serbest bırakılıyordu. Burada aranacak olan şey; ikişer ikişer yani çift çift olunmasına dikkat etmekti. Öyle ki; onlardan birinin tüylerini sahibinin kesmesi gerekiyordu. Güvercin eğiticisi müteâkiben tüyleri çıkan kuşu sahibine özlemle geri dönmesi için serbest bırakır. Böylece eğitmen güvercinleri alıştırarak bulundukları yere geri dönmelerini garanti altına alır. Bu geri dönme “yerlerine” verilen isimler de; “el-Mezâcil” veya “el-Ebrâc”tır.
Eğitim yerleri sadece “el-Mezâcil” veya “el-Ebrâc” ile sınırlı değildi. Ayrıca deniz aşırı uçmaya alışabilmeleri için onları gemi güvertesinde de terbiye ediyorlardı.
Güvercin eğitiminin en önemli dayanaklarından biri de; “posta” güvercini olabilmek için kaynağına hem karadan hem de denizden tek başına geri dönebilmeklik idi. Hicrî üçüncü asırda yaşayan Câhiz’in hedefi de buna böyle özel bir anlam yüklemekti.
Bu güvercin performansı ve uçuşunun kaynağı ve varış noktası arasında ayrım yapabilme yeteneği, o yıllarda birçok entelektüel, bilgin ve yöneticiyi şaşırtan olağanüstü bir fenomendi.
Posta güvercinleri; Bizanslılara, Rûmlara, Haçlılara, Tatarlara ve diğerlerine karşı yapılan tüm İslâmî mücadelelerde kullanıldı. Sultanlar ve halifeler savaş alanındaki en son haberleri ve gelişmeleri biliyorlardı.
Posta güvercinleri en çok Memlûkî İslâm Ordusu’nun zaferi üzerinde etkili oldu.
el Kalakaşendî (d.H: 831) bize “Subhu’l-E’şâ” adlı ansiklopedisinde:
Mısır’daki Memlûkiler ve zamanındaki Şâm, güvercinlere mahsûs kuleler ve uçuşa özel yerler tahsis etmişlerdir. Bunlardan birinin adı “Berrâc” olup, haberleşme kurumunun yetkilileri ise, devletin gizli mesaj ve postalarının sır olarak kabul edilen bu tür stratejilerinden sorumludur.
Bu güvercinler için Mısır ve Şâm arasında belirli yerler/istasyonlar vardı. Kahire’de kalkış ve çıkış yeri olan ana merkezini ise Kal’ati’l-Cebel’de (Salahaddîn) buluyoruz. Belbîs’te bir burç, Gazze‘de bir kule, sonra Kudüs, sonra Şam, sonra Halep ve diğerleri.. Kâhire‘nin güneyi Kûs’da bir başka burç, Kûs‘tan Kızıldeniz‘deki Îzeb’e gidince de başka bir kuleye ulaşıyoruz.
El-Kalkaşendî ayrıca, bu “kartları” gönderirken izlenen prosedürlerden, yani güvercin kanatlarındaki mesajları, onları alanlardan ve bu mesajların/kartların önem açısından türleri hakkında da şunları söyler:
“Kuş yönlendirildiği kuleye ulaşırsa, “Kule/Güvercin Görevlisi” onu yakalayarak kartı kanadından alır. Bir sonraki yani transfer edilecek her hangi bir Burç kuşunun kanadına iliştirir. Bu işlem [Kâhire’deki] kalenin son burcuna ulaşıncaya kadar böylece devam eder durur.
Görevli kuşun kanadındaki pusulayı alıp Sultan’ın sekreterine arz eder. Ona sunulacak kartı bizzat götürür. Kartın hazırlandığı konu hafifse ve Sultan tarafından bilgilendirilmesi gerekmiyorsa, Devvâdâr (sekreter) bağımsız hareket eder. Eğer önemliyse Sultan’ı bu konuda bilgilendirmesi gerekir. Sır Kâtibi (Hariciye Bakanı ve Sultanlık Dîvânı) çağrılır. Tıpkı olagelen yazışmalardaki gibi Pâdişâh’a mesajı okumaya gelir.”
Muhâbere Güvercinleri’ni barındırmak için bağımsız bir kurum veya ofis tahsis etme alışkanlığının, Mısır ve Şâm’daki Memlûk varlığından daha erken olduğu anlaşılıyor. Özellikle Fâtimîler ve daha sonra Sultân Nûreddîn Mahmûd bin Zengî (d.H: 569) döneminde..
İbn Fadlallâh el-Umarî; “Şerîa” terimini tanımlarken, “Fatımî halifeleri kendilerine, bilinen bir idârî teşkilatla bağımsız bir kurum oluşturana kadar bu güvercin hususunu abarttılar. Her Fâtımî halifesi, en üst düzey devlet yetkililerinden “Asâhibe’l-Hamêm’” denilen bir güvercin uzmanına sahipti” diyor.
Görünüşe göre; Posta Güvercini veya Risâle Güvercini tarafından iletilen kartların mesajları, bugün bildiğimiz gibi “çok Sınıflandırılmış” veya “Çok Önemli” ve “Acil” olarak tanımlanmış olabilir.
Hatta üç büyük Memlûk Sultanı olan Zâhir Baybars, Mansûr Kalâvûn ve Eşref Halîl bin Kalâvûn zamanında Baş Kadılık yapan Muhyiddîn bin Abde’z-Zâhir (d.H: 692) “Güvercin Tılsımları” adlı kitabında şöyle diyor:
“Melik’in koyduğu kuralları uygulaması gereken şu Posta Güvercini’nin sorumlusu; ondan dikkatini dağıtmaz, gaflete düşmez, bir an bile ihmâl etmez, ara vermez, mühim görevleri geçiştirmez.
Sultan olmadan, kendi veya başkasının vasıtasıyla pusulayı güvercinden alamaz, eğer ki o yemek yiyiyorsa boşalana kadar bekler. Uyuyor ise, uyanana kadar beklemeyerek onu uyarır.”
Sadece Sultan’ın, Haber Güvercini’nin getirdiği mektuplara “bakmaya” yetkili olma durumu ise gelen iletinin “Son derece önemli ve gizli” olduğunu gösterir.
Müslüman ülkelerin uğruna para harcadığı bu Posta Güvercinleri için zamanında müesseseler oluşturuldu. O müesseseler ki çağlarının öncelikli kurumlarıydı. Güvercinler vasıtasıyla; uzak doğudan uzak batıya, en ırak bölgelere çok hızlı iletişim sağlandı.
Böylelikle kadîm zamanların moda telekomünikasyon profillerine şöyle bir göz attık.
Sürükleyiciydi sanırım!..