AK Parti özeleştiri yaparken kemalistleşme ve sekülerleşmeyi de sorgulayabilecek mi?

KIR'ATIM GÜNCEL HABERLER (KIRATIM HABER) - KIR'ATIM GAZETESİ | 16.04.2024 - 14:36, Güncelleme: 16.04.2024 - 14:39
 

AK Parti özeleştiri yaparken kemalistleşme ve sekülerleşmeyi de sorgulayabilecek mi?

Seçimlerin Ramazan ayında yapılması, Ramazan’ı gölgede bıraktı. Seçim sonuçları da herkes tarafından ilmi, fikri olmaktan ziyade ideolojik veya partizanca yazıldı, çizildi. Siyaset üstü fikri ve dini yazılara ağırlık versem de bu hususa da temas etmem gerekiyor.
Siyasi başarı insan unsurunda düğümleniyor. İnancımız başta olmaz üzere, geleceğe ilişkin umutlarımızı, rüyalarımızı, hülyalarımızı “siyasileştirmek” de bir o kadar yanlış ve aldatıcı bir tavır olur. Cumhuriyet modernleşmesi ve bütün bu süreçte gerçekleşen siyasal gelişmeler, hep uluslararası güç odaklarının yazdığı senaryonun yerli/yersiz aktörler tarafından sahnelenmesiyle gerçekleşmişti.  İnsanımız hep siyasetten ürktü. Sabiteleri olmayan, siyaseti pratik ahlak olarak görmeyen, “siyasi başarı”ya iman eden bir “İslamcı siyaset”in de ne Müslümanlara ne de İslam’a zerrece hayrı olmaz ve olmamıştır. Bu tarz bir siyaset, “başarıya tapan” bir holiganlar zümresi çıkarır. Onların görevi adeta kaliteyi, sorguyu, hesabı-kitabı siyasetten uzak tutmaktır. Asıl samimiyet etkiler. Dinimizin de emridir samimiyet. Siyasî başarı da ondandır.  Siyasete ahlakı ve değeri taşıyacak olan insanlar, istismarcı bu tipleri görünce siyasetten ürkerler. Vaat ettiği siyaseti kendi nefsi üzerinde uygulayamayan, onu kendinde gösteremeyen, siyasiden ne hayır beklenir? Siyaseti haysiyete, şerefe tercih edenlerin yaptığı siyasetin adını ne koyarsanız koyun, o siyaset arzu edilen bir siyaset olmaz. Yakın siyasi hayata baktığınızda görürsünüz. Tarihi gerçeklere bakıp “mazi-hal-istikbal” köprüsünden geçtiğimizi düşünerek bakmak daha uygundur. Önce son yüz yılımıza, sonra Tanzimat’a kadar siyasi geçmişe ders ve ibretle bakılmalı. Bakınca; Değer yargılarını siyasi tarafgirliğine kurban edenlerin sabiteleri olmadığını göreceklerdir. Onlardan siyasete değer katmasını beklemek beyhudedir. Bu duyguları taşırken bir iki hususa temas etmek istiyorum. Bu ülkeyi tekrar ele geçirmek isteyen sicili bozuk CHP geçmişini yenilemekten başka hiçbir şey yapmaz. Gençler “tek parti” dönemini bilmedikleri gibi ‘28 Şubat’ı da bilmezler. Çeyrek asır olmuş. Milletin bütün değerlerinin düşmanlığını yapanların, seçimlerde milletin karşısına çıkacak yüzü olmayanların kazanması, kaybedenlerin ikramıyla olmuştur. İlk defa oy veren ve diğer yaş grubundaki gençler; Polisi başörtülü körpe yavruların üzerine coplarla ve panzerlerle sürmekten çekinmeyen, çocuklarının yemin törenine bile (başörtülü, sakallı oldukları için) alınmayanları nereden hatırlayacaklar. Bankaların içini boşaltıp bütün borçlarını milletin sırtına yıkanları, İHL çıkışlı olduğu için bütün soruları yapsa dahi puanları kırıldığı için üniversiteye sokmamalarını, üvey evlat muamelesi gördüklerini nereden bilecekler. Vicdanları nasır bağlamış hiç kimse, anaların ağlamasına üzülmez. Vicdanları cüzdanlarına sığdırılmış olanlar da. Bir başka deyişle iktidarı dönüştüremeyenler, iktidar tarafından dönüştürülürler. Geçmişte ve çağımızda pek çok hareketin başına gelen de bundan başkası değildir. Yangına odun taşıyanlarla yangını söndürmeye çalışanların tercihi. Gündeme oturan her olayı düşünerek değerlendirip ona göre hareket etmek de şart.  Özgürlük ve insan hakları uygulaması için yapılanları iptal için mahkeme kapılarını iptal için aşındıran adamlar millet namına milletten oy aldılar. İbret alıp ders çıkarsınlar. ‘Nerede hata yaptık, niçin kaybettik’ diyerek ‘nefs muhasebesi’ yapsınlar. Başkalarını suçlayarak, mazeretler uydurarak değil, iç dünyalarına dönerek hatalarını, yanlışlarını kabullenerek. Ezanı susturmayacak, vatanı böldürtmeyecek, bayrağı indirtmeyecek milletin asıl temsilcilerinin iktidarlıklarıyla beraber muktedir olmaları gerekiyor. İktidar, öncelikle “eğitim meselesi”nin çözümü ile işe başlamalı. Tanzimattan beri bize ait olmayan, yüzüncü yılını bile kutlarken sekülerizmden kurtulamamış, kutsal hâle getirilmiş laiklikle ‘koruma ve kollama’ zırhına büründürülmüş Kemalizm’den kurtulmadan bu millet kurtulamaz. AK Partinin adaylarının, hükümet sözcüsünün Kemalizm’ siz konuşmaları şarttır. Tek dayanakları, tek yardım bekleyecekleri, tek güvenecekleri; Allah Teala’dır. Her şey gölgede kalır ama Rabbimiz gölgede bırakılamaz. Çıkış yolunun ilk adımı kendi millî ve manevi değerlerimizin sâbit değerler olarak hayat tarzımızdaki yerini alması, dinimiz İslâm’ın, Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın eğitim sistemimize girmesi ilk okumaya da Besmeleyle başlanmasıdır. İnkılap Dersleri adı altında okutulan CHP’nin Altıok’unun kaldırılıp Batı uşaklığından kurtulmaktır. ‘Özgürlük' diye bağıranlar öncelikle bu esaretten kurtarılmalıdır. Esarette olduğunun bile farkında olmayanlar; özgürlüğün “Allah’a kulluk” ile başladığını öğrenip arzu ve isteklerinin, heva heveslerinin kulluğundan kurtarılmalı ki özgürlüklerine kavuşsunlar. İlim ve fikir adamlarının şu tespitleri boşuna mı?  “Faziletli devlet, faziletli siyasetle olur. Faziletli siyaset faziletli toplumla olur. Faziletli toplum ise onu oluşturan faziletli şahsiyetlerin eseridir.  Faziletli devleti ve siyaseti savunan fertlerin kendileri faziletli ve haysiyetli değilse, aksine siyasi tarafgirlikle haysiyet cellatlığı yapmaktan çekinmiyorsa, orada iki şey olur:  1) Balarısı tabiatlılar siyasetten şeytandan kaçar gibi kaçar.  2) Bal arılarının kaçtığı ve yer açtığı siyasete sinek tabiatlı şeytanlar üşüşür.”  Siyaset, bir misyon uğruna yapılır. Misyonu olmayanlar, siyaseti kişisel ve zümreci çıkarlarına kaldıraç olarak kullanan tezgahtarlardır. Bir misyon uğruna siyasete soyunanlar, siyasete atıldıkları yapı misyonunu kaybedince çekilmeyi de bilmelidirler.
Seçimlerin Ramazan ayında yapılması, Ramazan’ı gölgede bıraktı. Seçim sonuçları da herkes tarafından ilmi, fikri olmaktan ziyade ideolojik veya partizanca yazıldı, çizildi. Siyaset üstü fikri ve dini yazılara ağırlık versem de bu hususa da temas etmem gerekiyor.

Siyasi başarı insan unsurunda düğümleniyor. İnancımız başta olmaz üzere, geleceğe ilişkin umutlarımızı, rüyalarımızı, hülyalarımızı “siyasileştirmek” de bir o kadar yanlış ve aldatıcı bir tavır olur. Cumhuriyet modernleşmesi ve bütün bu süreçte gerçekleşen siyasal gelişmeler, hep uluslararası güç odaklarının yazdığı senaryonun yerli/yersiz aktörler tarafından sahnelenmesiyle gerçekleşmişti. 
İnsanımız hep siyasetten ürktü. Sabiteleri olmayan, siyaseti pratik ahlak olarak görmeyen, “siyasi başarı”ya iman eden bir “İslamcı siyaset”in de ne Müslümanlara ne de İslam’a zerrece hayrı olmaz ve olmamıştır. Bu tarz bir siyaset, “başarıya tapan” bir holiganlar zümresi çıkarır. Onların görevi adeta kaliteyi, sorguyu, hesabı-kitabı siyasetten uzak tutmaktır. Asıl samimiyet etkiler. Dinimizin de emridir samimiyet. Siyasî başarı da ondandır. 
Siyasete ahlakı ve değeri taşıyacak olan insanlar, istismarcı bu tipleri görünce siyasetten ürkerler. Vaat ettiği siyaseti kendi nefsi üzerinde uygulayamayan, onu kendinde gösteremeyen, siyasiden ne hayır beklenir? Siyaseti haysiyete, şerefe tercih edenlerin yaptığı siyasetin adını ne koyarsanız koyun, o siyaset arzu edilen bir siyaset olmaz. Yakın siyasi hayata baktığınızda görürsünüz. Tarihi gerçeklere bakıp “mazi-hal-istikbal” köprüsünden geçtiğimizi düşünerek bakmak daha uygundur. Önce son yüz yılımıza, sonra Tanzimat’a kadar siyasi geçmişe ders ve ibretle bakılmalı. Bakınca;
Değer yargılarını siyasi tarafgirliğine kurban edenlerin sabiteleri olmadığını göreceklerdir. Onlardan siyasete değer katmasını beklemek beyhudedir. Bu duyguları taşırken bir iki hususa temas etmek istiyorum. Bu ülkeyi tekrar ele geçirmek isteyen sicili bozuk CHP geçmişini yenilemekten başka hiçbir şey yapmaz. Gençler “tek parti” dönemini bilmedikleri gibi ‘28 Şubat’ı da bilmezler. Çeyrek asır olmuş. Milletin bütün değerlerinin düşmanlığını yapanların, seçimlerde milletin karşısına çıkacak yüzü olmayanların kazanması, kaybedenlerin ikramıyla olmuştur. İlk defa oy veren ve diğer yaş grubundaki gençler; Polisi başörtülü körpe yavruların üzerine coplarla ve panzerlerle sürmekten çekinmeyen, çocuklarının yemin törenine bile (başörtülü, sakallı oldukları için) alınmayanları nereden hatırlayacaklar. Bankaların içini boşaltıp bütün borçlarını milletin sırtına yıkanları, İHL çıkışlı olduğu için bütün soruları yapsa dahi puanları kırıldığı için üniversiteye sokmamalarını, üvey evlat muamelesi gördüklerini nereden bilecekler. Vicdanları nasır bağlamış hiç kimse, anaların ağlamasına üzülmez. Vicdanları cüzdanlarına sığdırılmış olanlar da. Bir başka deyişle iktidarı dönüştüremeyenler, iktidar tarafından dönüştürülürler. Geçmişte ve çağımızda pek çok hareketin başına gelen de bundan başkası değildir.
Yangına odun taşıyanlarla yangını söndürmeye çalışanların tercihi. Gündeme oturan her olayı düşünerek değerlendirip ona göre hareket etmek de şart. 
Özgürlük ve insan hakları uygulaması için yapılanları iptal için mahkeme kapılarını iptal için aşındıran adamlar millet namına milletten oy aldılar. İbret alıp ders çıkarsınlar. ‘Nerede hata yaptık, niçin kaybettik’ diyerek ‘nefs muhasebesi’ yapsınlar. Başkalarını suçlayarak, mazeretler uydurarak değil, iç dünyalarına dönerek hatalarını, yanlışlarını kabullenerek.
Ezanı susturmayacak, vatanı böldürtmeyecek, bayrağı indirtmeyecek milletin asıl temsilcilerinin iktidarlıklarıyla beraber muktedir olmaları gerekiyor.
İktidar, öncelikle “eğitim meselesi”nin çözümü ile işe başlamalı. Tanzimattan beri bize ait olmayan, yüzüncü yılını bile kutlarken sekülerizmden kurtulamamış, kutsal hâle getirilmiş laiklikle ‘koruma ve kollama’ zırhına büründürülmüş Kemalizm’den kurtulmadan bu millet kurtulamaz. AK Partinin adaylarının, hükümet sözcüsünün Kemalizm’ siz konuşmaları şarttır. Tek dayanakları, tek yardım bekleyecekleri, tek güvenecekleri; Allah Teala’dır. Her şey gölgede kalır ama Rabbimiz gölgede bırakılamaz. Çıkış yolunun ilk adımı kendi millî ve manevi değerlerimizin sâbit değerler olarak hayat tarzımızdaki yerini alması, dinimiz İslâm’ın, Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın eğitim sistemimize girmesi ilk okumaya da Besmeleyle başlanmasıdır.
İnkılap Dersleri adı altında okutulan CHP’nin Altıok’unun kaldırılıp Batı uşaklığından kurtulmaktır. ‘Özgürlük' diye bağıranlar öncelikle bu esaretten kurtarılmalıdır. Esarette olduğunun bile farkında olmayanlar; özgürlüğün “Allah’a kulluk” ile başladığını öğrenip arzu ve isteklerinin, heva heveslerinin kulluğundan kurtarılmalı ki özgürlüklerine kavuşsunlar. İlim ve fikir adamlarının şu tespitleri boşuna mı? 
“Faziletli devlet, faziletli siyasetle olur. Faziletli siyaset faziletli toplumla olur. Faziletli toplum ise onu oluşturan faziletli şahsiyetlerin eseridir. 
Faziletli devleti ve siyaseti savunan fertlerin kendileri faziletli ve haysiyetli değilse, aksine siyasi tarafgirlikle haysiyet cellatlığı yapmaktan çekinmiyorsa, orada iki şey olur: 
1) Balarısı tabiatlılar siyasetten şeytandan kaçar gibi kaçar. 
2) Bal arılarının kaçtığı ve yer açtığı siyasete sinek tabiatlı şeytanlar üşüşür.” 
Siyaset, bir misyon uğruna yapılır. Misyonu olmayanlar, siyaseti kişisel ve zümreci çıkarlarına kaldıraç olarak kullanan tezgahtarlardır. Bir misyon uğruna siyasete soyunanlar, siyasete atıldıkları yapı misyonunu kaybedince çekilmeyi de bilmelidirler.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.