HUCR BİN ADİY - İSLÂM'DA İDAM EDİLEN İLK SİYÂSÎ RAKİP(III)
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
20.02.2021 - 10:42, Güncelleme:
11.04.2022 - 17:42
HUCR BİN ADİY - İSLÂM'DA İDAM EDİLEN İLK SİYÂSÎ RAKİP(III)
[bs-quote quote="HUCR BİN ADİY - İSLÂM'DA İDAM EDİLEN İLK SİYÂSÎ RAKİP(III)" style="default" align="center" color="" author_name="Yusuf Metin Yardımcı" author_job="" author_avatar="https://kiratim.com/wp-content/uploads/2019/08/yusuf-metin-yardimci-profil.jpg" author_link=""][/bs-quote]
Muhammed Salâh
Çeviri: Yusuf Metin YARDIMCI
Oğullarından biri Adiy ile birlikte öldürülenler arasındaydı.
Rivâyetler, Hucr bin Adiy‘in öldürülmeden önceki son duâsının: “Ey Allâh’ım, seni ümmetimiz için hazır ve müheyyâ kılıyoruz! Çünkü Kûfe halkı bize karşı/aleyhimize şâhitlik etti. Şâm halkı ise bizi öldürüyor.” olduğunu aktarır.
Hucr bin Adiy‘in “Şâm’a getirilip Muâviye tarafından kabul edilip azarlandığını, kendisine itaat etmeyi kabul etmesini istediğini, ancak Hucr’un bunu reddettiğini, ardından boynunun vurulmasını emrettiğini” belirten başka bir tarihî anlatım daha var.
Abdillâh bin Halîfe et-Tâî, Hucr ve arkadaşlarının idamına ağıtlar yaktı.
Ayrıca Hucr bin Adiy‘in öldürüldüğü haberi Abdullâh bin Umar‘a ulaştığında gözleri yaşlarla doldu. Çarşıdaki yerini feryat ederek terk etti.
Hz. Ayşe’nin Hucr Bin Adiy’in Öldürülmesi Üzerine Duyduğu Öfke:
«Vallâhi Araplar seni sonradan bir rüya ya da re’y (görüş) adamı olarak saymazlar… Müslümanlardan sana tutsak olarak gönderilen bir grubu öldürdün mü?»*
[*Hz. Ayşe’nin, Hucr ve arkadaşları meselesinde arabuluculuk yapmak için gönderdiği elçisi Abde’r-Rahmân bin el-Hâris, infazlarının haberini duyduktan sonra Muâviye bin Ebî Süfyân’ı bu sözlerle paylıyor..]
Müminlerin annesi Hz. Ayşe, Hucr bin Adiy ve arkadaşlarının vaziyeti ve başlarından geçen hadiseler kendisine ulaştığında, Muâviye ile aralarında uzlaşmayı sağlamak için aracılık etmeye çalıştı. Ancak gönderdiği elçisi idam cezası bi’l-fiil infâz edildikten sonra Şâm‘a ulaşmıştı.
Hicâz‘da bu haber kendisine ulaştığında, Hz. Ayşe çok şiddetli bir öfkeye kapıldı ve Muâviye’nin sonsuza dek hasmı oldu.
Daha sonraları Muâviye, Medînetü’l-Münevvere’ye geldiğinde Hz. Ayşe‘yi ziyaret etmek istemiş ve reddedilmişti. Ancak hizmetkârı Dikvân’ının güçlü ısrarları karşısında izin alabilmişti. Böylece Muâviye onunla konuşmasında nazik olmaya çalışmış, yaptıklarında kendisini haklı çıkarmaya çaba sarf etmişti.
Fakat onun, özellikle Hucr ve arkadaşlarına karşı husûmet ve öfkesi kamuoyu tarafından biliniyordu. Bu da Muâviye için, büyük bir ahlâkî ve siyâsî utanç sebebi idi.
Öyle ki Hz. Ayşe sesini Muâviye’ye karşı sertleştirerek, ona haddini bildirmek kabilinden şöyle seslendi:
«Yâ Muâviye! Hucr ve yoldaşlarını öldürdün ve yapacağını yaptın. Seni öldürmek için benim gizlice bir adam göndermemden, korkmadın mı?» Sonra ona Hucr’un erdemlerini hatırlattı. Ve eğer ondan bir kötülük gördüyse, öldürmeden hapse atmakla yetinebileceğini..
Muâviye, fitne ve kan dökülme korkusuyla eylemini haklı çıkarmaya çalıştı. Aralarındaki tartışma uzayınca, “tüm ümmetin kanını dökmemek için onlardan bazılarını öldürmeyi tercih ettiğini” söyledi.
Tarihsel kayıtlarda da geçtiği gibi; kendisiyle Hucr bin Adiy arasındaki meselenin hükmünün verilmesini, âhirette Allah‘a bırakılmasını talep etti.
Hucr bin Adiy.. Bitmeyen Şiî – Sünnî Tartışması!
14 yüzyıl boyunca, Hucr bin Adiy‘in Muâviye bin Ebî Süfyân‘ın emriyle öldürülmesi olayı, Şiî ve Sünnîler arasındaki mezhep çekişmeleri için verimli bir zemin, açık arttırmaya müsâit bir alan olarak kaldı.
Şiî kaynaklar bu olaya odaklanıp, uzun sayfalar ayırdılar. Böylece olanların tümüne âşina olunmasını istediler. Öylesine ki; İslâm tarihinde Hucr bin Adiy dışında sanki hiç bir kimsenin, haksız yere öldürülmediğini hissettirecek kadar..
Kezâ Şii kaynaklar; sadece Hucr İbn Adiy‘i “şehitlik ve doğruluk”un en üst sıralarına çıkarmakla iktifâ etmedi.
Tam aksine, Muâviye‘nin takip ettiği yolu, ona bu zalimce suçu işlemesini emrettiği için acımasızca ta’n edip, yerdiler.
Muâviye tarafından tasarlanıp, onun emri üzerine, aynı zamanda Azrâ’ mıntıkasının fâtihleri arasında bulunan bu adamın ölüm emrini verip, bir başına sahnelediği “sadâkatsizlik sembolizmi” oyununa da meydan okudular.
Diğer yandan, Ehl-i Sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu durumu kabullenmesine rağmen, yıllar boyunca adamın erdem ve kahramanlıklarını anlatıp, durumu çeşitli argümanlarla meşrulaştırmaya çalıştılar. Bunun amacı da; Muâviye‘nin şüphe üzerine bu cürmü işlediği, Hucr’u kasıtlı öldürme töhmetinden temize çıkarmaktı..
Bu aynı zamanda Hucr‘un; Emevîler ve onların valileriyle dil ile yüzleşmekten kaçındığını, barışçıl muhalefet ile iktifâ etmediğini, aksine silahlı bir kalkışmanın eşiğinde olduğunu, Hasan bin Alî ile Muâviye bin Ebî Süfyân grupları arasındaki Hicrî 41 yılında yapılan barış anlaşmasını ihlal ettiğini iddia etmektir.
“Sorumluluğun büyük kısmının Irak’taki Şiîlerde olduğunu; onların Hucr’u, Irak’ta Emevî valileriyle yaptığı çatışmalarda cesaretlendirip, tehlikeye attığını da” söylediler.
Hasan el-Basrî’den naklen, İbn-i Esîr’in “el-Kâmil fi’t-Târîh” adlı kitabında serdedilen şu ifâdeler ise gerçekten çok düşündürücüdür:
«Muâviye’de dört haslet vardır ki bunlardan birisi bile insânı helâk etmeye yeter:
1-Bir takım beyinsizlerle anlaşarak – ki içlerinde bir takım seçkinlerden kalıntılar da vardır – bu ümmete karşı çıkıp, ümmetin düşüncesini almadan iktidarı ele geçirmesi.
2-İçki sarhoşu olan, ipekler giyen ve tambur çalan oğlu Yezîd’i veliaht tâyin etmesi.
3-Ziyâd bin Ebîh’i kardeşi olarak kabul edip kendi nesebine alması. «Halbuki Reslullâh (sas) şöyle buyurmuştur:
“Çocuk doğduğu yatağa aittir, onda hak iddia eden ise taşlanır.”
4-Bir de onun Hucr bin Adîy’i öldürmesi.
Hucr’a yaptıklarından ötürü vay onun hâline! Ve yine Hucr ve arkadaşlarına yaptıklarından ötürü vay onun hâline!»
“el-Avâsimi mine’l-Kavâsim” kitabının yazarı, Endülüslü hukukçu Ebû Bekir İbn el-Arabî:
“Bir suçun gerekçelendirilmesi bağlamındaki temel ilke; zulüm ettiğine dair elinde gerçek deliller olmasından sonra, bir grubun liderinin öldürülmesi hak olur. Yani herkesçe doğru olan; suçun ispat edilmesidir.
Ancak zâlim hükümdâr ve haksızlık yapan hâkimler karşısında gerçeği yüzlerine söylemek dahil, yer yüzünde fesat çıkarıp yozlaşmaya yol açma ve kan akıtmanın da dışında, şahısların kanını döküp katletmenin yasak olduğu, İslâmî usûlün aksiyomatik ilkeleri arasındadır. Öyle değilmiş gibi davranıp aksini yapmak ise, yeryüzünde “Bozgunculuk Çıkarmak” hükmünün başlığı altında derecelendirmeye tabi tutulur.” der.
Son olarak; Hucr bin Adîy hakkındaki bu Şiî-Sünnî çekişmelerinden, Şâm yakınlarındaki türbesi de kurtulamadı. Mayıs 2013’te saldırıya maruz kaldı. Şiiler, aşırılık yanlısı sünnîleri bu eylemi yapmakla suçladılar.
[bs-quote quote="HUCR BİN ADİY - İSLÂM'DA İDAM EDİLEN İLK SİYÂSÎ RAKİP(III)" style="default" align="center" color="" author_name="Yusuf Metin Yardımcı" author_job="" author_avatar="https://kiratim.com/wp-content/uploads/2019/08/yusuf-metin-yardimci-profil.jpg" author_link=""][/bs-quote]
Muhammed Salâh
Çeviri: Yusuf Metin YARDIMCI
Oğullarından biri Adiy ile birlikte öldürülenler arasındaydı.
Rivâyetler, Hucr bin Adiy‘in öldürülmeden önceki son duâsının: “Ey Allâh’ım, seni ümmetimiz için hazır ve müheyyâ kılıyoruz! Çünkü Kûfe halkı bize karşı/aleyhimize şâhitlik etti. Şâm halkı ise bizi öldürüyor.” olduğunu aktarır.
Hucr bin Adiy‘in “Şâm’a getirilip Muâviye tarafından kabul edilip azarlandığını, kendisine itaat etmeyi kabul etmesini istediğini, ancak Hucr’un bunu reddettiğini, ardından boynunun vurulmasını emrettiğini” belirten başka bir tarihî anlatım daha var.
Abdillâh bin Halîfe et-Tâî, Hucr ve arkadaşlarının idamına ağıtlar yaktı.
Ayrıca Hucr bin Adiy‘in öldürüldüğü haberi Abdullâh bin Umar‘a ulaştığında gözleri yaşlarla doldu. Çarşıdaki yerini feryat ederek terk etti.
Hz. Ayşe’nin Hucr Bin Adiy’in Öldürülmesi Üzerine Duyduğu Öfke:
«Vallâhi Araplar seni sonradan bir rüya ya da re’y (görüş) adamı olarak saymazlar… Müslümanlardan sana tutsak olarak gönderilen bir grubu öldürdün mü?»*
[*Hz. Ayşe’nin, Hucr ve arkadaşları meselesinde arabuluculuk yapmak için gönderdiği elçisi Abde’r-Rahmân bin el-Hâris, infazlarının haberini duyduktan sonra Muâviye bin Ebî Süfyân’ı bu sözlerle paylıyor..]
Müminlerin annesi Hz. Ayşe, Hucr bin Adiy ve arkadaşlarının vaziyeti ve başlarından geçen hadiseler kendisine ulaştığında, Muâviye ile aralarında uzlaşmayı sağlamak için aracılık etmeye çalıştı. Ancak gönderdiği elçisi idam cezası bi’l-fiil infâz edildikten sonra Şâm‘a ulaşmıştı.
Hicâz‘da bu haber kendisine ulaştığında, Hz. Ayşe çok şiddetli bir öfkeye kapıldı ve Muâviye’nin sonsuza dek hasmı oldu.
Daha sonraları Muâviye, Medînetü’l-Münevvere’ye geldiğinde Hz. Ayşe‘yi ziyaret etmek istemiş ve reddedilmişti. Ancak hizmetkârı Dikvân’ının güçlü ısrarları karşısında izin alabilmişti. Böylece Muâviye onunla konuşmasında nazik olmaya çalışmış, yaptıklarında kendisini haklı çıkarmaya çaba sarf etmişti.
Fakat onun, özellikle Hucr ve arkadaşlarına karşı husûmet ve öfkesi kamuoyu tarafından biliniyordu. Bu da Muâviye için, büyük bir ahlâkî ve siyâsî utanç sebebi idi.
Öyle ki Hz. Ayşe sesini Muâviye’ye karşı sertleştirerek, ona haddini bildirmek kabilinden şöyle seslendi:
«Yâ Muâviye! Hucr ve yoldaşlarını öldürdün ve yapacağını yaptın. Seni öldürmek için benim gizlice bir adam göndermemden, korkmadın mı?» Sonra ona Hucr’un erdemlerini hatırlattı. Ve eğer ondan bir kötülük gördüyse, öldürmeden hapse atmakla yetinebileceğini..
Muâviye, fitne ve kan dökülme korkusuyla eylemini haklı çıkarmaya çalıştı. Aralarındaki tartışma uzayınca, “tüm ümmetin kanını dökmemek için onlardan bazılarını öldürmeyi tercih ettiğini” söyledi.
Tarihsel kayıtlarda da geçtiği gibi; kendisiyle Hucr bin Adiy arasındaki meselenin hükmünün verilmesini, âhirette Allah‘a bırakılmasını talep etti.
Hucr bin Adiy.. Bitmeyen Şiî – Sünnî Tartışması!
14 yüzyıl boyunca, Hucr bin Adiy‘in Muâviye bin Ebî Süfyân‘ın emriyle öldürülmesi olayı, Şiî ve Sünnîler arasındaki mezhep çekişmeleri için verimli bir zemin, açık arttırmaya müsâit bir alan olarak kaldı.
Şiî kaynaklar bu olaya odaklanıp, uzun sayfalar ayırdılar. Böylece olanların tümüne âşina olunmasını istediler. Öylesine ki; İslâm tarihinde Hucr bin Adiy dışında sanki hiç bir kimsenin, haksız yere öldürülmediğini hissettirecek kadar..
Kezâ Şii kaynaklar; sadece Hucr İbn Adiy‘i “şehitlik ve doğruluk”un en üst sıralarına çıkarmakla iktifâ etmedi.
Tam aksine, Muâviye‘nin takip ettiği yolu, ona bu zalimce suçu işlemesini emrettiği için acımasızca ta’n edip, yerdiler.
Muâviye tarafından tasarlanıp, onun emri üzerine, aynı zamanda Azrâ’ mıntıkasının fâtihleri arasında bulunan bu adamın ölüm emrini verip, bir başına sahnelediği “sadâkatsizlik sembolizmi” oyununa da meydan okudular.
Diğer yandan, Ehl-i Sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu durumu kabullenmesine rağmen, yıllar boyunca adamın erdem ve kahramanlıklarını anlatıp, durumu çeşitli argümanlarla meşrulaştırmaya çalıştılar. Bunun amacı da; Muâviye‘nin şüphe üzerine bu cürmü işlediği, Hucr’u kasıtlı öldürme töhmetinden temize çıkarmaktı..
Bu aynı zamanda Hucr‘un; Emevîler ve onların valileriyle dil ile yüzleşmekten kaçındığını, barışçıl muhalefet ile iktifâ etmediğini, aksine silahlı bir kalkışmanın eşiğinde olduğunu, Hasan bin Alî ile Muâviye bin Ebî Süfyân grupları arasındaki Hicrî 41 yılında yapılan barış anlaşmasını ihlal ettiğini iddia etmektir.
“Sorumluluğun büyük kısmının Irak’taki Şiîlerde olduğunu; onların Hucr’u, Irak’ta Emevî valileriyle yaptığı çatışmalarda cesaretlendirip, tehlikeye attığını da” söylediler.
Hasan el-Basrî’den naklen, İbn-i Esîr’in “el-Kâmil fi’t-Târîh” adlı kitabında serdedilen şu ifâdeler ise gerçekten çok düşündürücüdür:
«Muâviye’de dört haslet vardır ki bunlardan birisi bile insânı helâk etmeye yeter:
1-Bir takım beyinsizlerle anlaşarak – ki içlerinde bir takım seçkinlerden kalıntılar da vardır – bu ümmete karşı çıkıp, ümmetin düşüncesini almadan iktidarı ele geçirmesi.
2-İçki sarhoşu olan, ipekler giyen ve tambur çalan oğlu Yezîd’i veliaht tâyin etmesi.
3-Ziyâd bin Ebîh’i kardeşi olarak kabul edip kendi nesebine alması. «Halbuki Reslullâh (sas) şöyle buyurmuştur:
“Çocuk doğduğu yatağa aittir, onda hak iddia eden ise taşlanır.”
4-Bir de onun Hucr bin Adîy’i öldürmesi.
Hucr’a yaptıklarından ötürü vay onun hâline! Ve yine Hucr ve arkadaşlarına yaptıklarından ötürü vay onun hâline!»
“el-Avâsimi mine’l-Kavâsim” kitabının yazarı, Endülüslü hukukçu Ebû Bekir İbn el-Arabî:
“Bir suçun gerekçelendirilmesi bağlamındaki temel ilke; zulüm ettiğine dair elinde gerçek deliller olmasından sonra, bir grubun liderinin öldürülmesi hak olur. Yani herkesçe doğru olan; suçun ispat edilmesidir.
Ancak zâlim hükümdâr ve haksızlık yapan hâkimler karşısında gerçeği yüzlerine söylemek dahil, yer yüzünde fesat çıkarıp yozlaşmaya yol açma ve kan akıtmanın da dışında, şahısların kanını döküp katletmenin yasak olduğu, İslâmî usûlün aksiyomatik ilkeleri arasındadır. Öyle değilmiş gibi davranıp aksini yapmak ise, yeryüzünde “Bozgunculuk Çıkarmak” hükmünün başlığı altında derecelendirmeye tabi tutulur.” der.
Son olarak; Hucr bin Adîy hakkındaki bu Şiî-Sünnî çekişmelerinden, Şâm yakınlarındaki türbesi de kurtulamadı. Mayıs 2013’te saldırıya maruz kaldı. Şiiler, aşırılık yanlısı sünnîleri bu eylemi yapmakla suçladılar.
KIR'ATIM GAZETESİ
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.