Abdulkadir Ayanoğlu
Köşe Yazarı
Abdulkadir Ayanoğlu
 

YAŞAMIN GİZEMİ -2-

 (TIP)* Maalesef dünyanın en başarılı şirketleri ölüm satanlardır. Çünkü dünyada en önde gelen zengin sektörleri ise başta tıp, ilaç ve gıda endüstrileridirler. Sağlık sistemi hastalıkları kronik ve enfeksiyon olarak ikiye ayırır. Enfeksiyon hastalıkları bakteri ve virüslerden dolayı meydana gelir. Enfeksiyon hastalıkları antibiyotik ilacıyla tedavi edilir. Ne hikmetse fazla antibiyotik kullanımına da bir karşıtlık bulunmakta… Kronik hastalıklar ise baş ağrısı, eklem ağrısı, yüksek tansiyon gibi hastalıkların sebebi hala bilinmemekte... Ve zamanla ölüme sebebiyet vermektedirler. Maalesef, kronik hastalıkların hem sebebi gerçek anlamda bilinmemekle beraber birden fazla sebep sıralanmakta ve hala çözüm yolları anlamlandırılmaya çalışılmaktadır… Mesela sinir ve yumuşak dokulardaki ağrılar gibi… Mesela sebebi bilinmeyen otuzlu yaşlardaki kalp krizleri gibi… Veya daha anlaşılamayan sebeplerden biri olan tansiyonun her 3 kişiden 1inde görünmesi gibi… Tıp sebebini bulamayınca bu sefer her organ üzerinde operasyon(lar) yapar. Her bir operasyon gerçekten zekâ ve beceri ve maharet ister… Mesela beyin ve kalp ameliyatları gibi 12 ila 24 arası olan ameliyatlar... Ameliyattan sonra ise verilen ilaçlar ile yaşam sürdürülürken belli bir süre sonra bir anda ölüm gerçekleşiyor. Ama neden öldü ki... Artık insanlar ilaçtan mı yoksa hastalıktan mı veya başka bir şeyden mi ölüyorlar bilinemiyor… Maalesef doktorlar bile hem ilaca hem de tedaviye karşı şüpheli oldular. Genelde çok fazla ilaç içilmesini tavsiye etmiyorlar ve ilaç yazmamaya çalışıyorlar. Hâlbuki bir yazar kalemini daha fazla kullandıkça daha fazla kitap yazmakta, bir mühendis daha fazla proje ürettikçe hayata hizmet ederken neden doktorların kalemi ve projecisi olan ilaçları ki iyileşmenin yegâne müsebbibin kaçınırlar ve çekinirler… Yoksa vücut kendi kendini iyileştirebilir mi… Zaten bazı ağrı ve sızılarda hatta hastalıklarda belli bir süre geçince iyileşme olur fakat sebebi bilinmez… Nedendir acaba… Çoğu zaman doktorların koyduğu teşhis farklı oluyor. Bazen de teşhis aynı olduğu halde yazılan ilaçlar farklı oluyor. Peki, gerçekten tıp vücudun yüzde on bilirlerken nasıl ilaç ile tedavi etmeye çalışıyorlar. Aslında vücut bir bütündür parça parça incelenemez fakat şu anda parça parça inceleme yapılmakta... Keşke bütünlükçü anlayış olsa… Bu durum şuna benzemekte otomatikleşen endüstri ile işçinin makineye yabancılaşması gibi doktor da hastaya ve ilaca yabancılaştı. Zaten bilgi çağı insana sunulan teknolojiyle fabrikada ki işçileri boşaltıp evde sosyal medyada ya takılmayı öğretilmiş. Tıp dünyasına giren teknoloji bunu yapmadı mı? Önceden boynunda hitereskop olan doktor tam yerinde ve isabetli teşhis koyarken ne oldu şimdi… Hastalığın çıkış sebebi hakkında araştırma olmadığı gibi tedavi araştırmasında ki sonuç farkı bile bilinmez. Bu nedenle; tıp, hasta üzerine araştırma yapar fakat hastalığın çıkış sebebi üzerinde araştırma yapmaz. Doktorlar ise hangi organda bozukluk var ise onun için MR’lar, röntgenler ve tahliller vererek teşhis koymaya çalışarak bir sonuç bulmaya çalışılırlar. Çoğu zaman da hiç bir şey bulunamaz. Fakat ağrı ve sızılar devam eder ve artarlar… Hasta iyileşmek isterken, doktor sadece sendromları (ağrı ve acıyı) bastırma peşindedir. Bu kadar gelişen teknolojiyi rağmen bir baş ağrısını bile çözemeyen doktorlar acaba hastalığı geçiştirecek ilaç yazmak için mi çalışacaklar. Eğer ağrı ve acı bastırılmazsa bu sefer diğer bir ilaç yerine başka ilaç verilir başka hastalık tanısı konulur. Bin bir hastalık için bin bir çeşit ilaç ortaya çıkar. O kadar ilaç var ama çözüm yok maalesef… Peki, ne işe yarar ve tehlikesi nedir bu ilaçların. En sonunda şu duyulur doktorlardan bu ağrı ve sızılar yani hastalıklar kardeşiniz ve dostunuz oldu. Böyle yaşamaya alışacaksınız ve diğer kardeşi olan ilaçlar ile… Evet, doğrudur ağrı ve sızılar doğruyu söyleyen vücudun dili ve sesi olup tabii problemleri belirten gerçek dost ve arkadaşlarımızdır. Zaten dost acı söyler demişler atalarımız… Bilindiği üzere çocuğun dili ağlama ile olurken vücudun dilini anlamak lazımdır ki vücudun dili ise ağrıdır ve sızıdır. Zaten vücut kendisine ters düşen her şeye agresif yani düşmanca karşılar ve davranır. Mesela kemoterapi aldıktan sonra bir hafta boyunca vücuda girişleri yasaklar hatta kusma ile giren kemoterapiyi dışarı atmaya çalışır. Ne tuhaf ve ne muazzam bir işlem…
Ekleme Tarihi: 25 Ekim 2022 - Salı

YAŞAMIN GİZEMİ -2-

 (TIP)* Maalesef dünyanın en başarılı şirketleri ölüm satanlardır. Çünkü dünyada en önde gelen zengin sektörleri ise başta tıp, ilaç ve gıda endüstrileridirler.

Sağlık sistemi hastalıkları kronik ve enfeksiyon olarak ikiye ayırır. Enfeksiyon hastalıkları bakteri ve virüslerden dolayı meydana gelir. Enfeksiyon hastalıkları antibiyotik ilacıyla tedavi edilir. Ne hikmetse fazla antibiyotik kullanımına da bir karşıtlık bulunmakta… Kronik hastalıklar ise baş ağrısı, eklem ağrısı, yüksek tansiyon gibi hastalıkların sebebi hala bilinmemekte... Ve zamanla ölüme sebebiyet vermektedirler.

Maalesef, kronik hastalıkların hem sebebi gerçek anlamda bilinmemekle beraber birden fazla sebep sıralanmakta ve hala çözüm yolları anlamlandırılmaya çalışılmaktadır… Mesela sinir ve yumuşak dokulardaki ağrılar gibi… Mesela sebebi bilinmeyen otuzlu yaşlardaki kalp krizleri gibi… Veya daha anlaşılamayan sebeplerden biri olan tansiyonun her 3 kişiden 1inde görünmesi gibi… Tıp sebebini bulamayınca bu sefer her organ üzerinde operasyon(lar) yapar. Her bir operasyon gerçekten zekâ ve beceri ve maharet ister… Mesela beyin ve kalp ameliyatları gibi 12 ila 24 arası olan ameliyatlar... Ameliyattan sonra ise verilen ilaçlar ile yaşam sürdürülürken belli bir süre sonra bir anda ölüm gerçekleşiyor. Ama neden öldü ki...

Artık insanlar ilaçtan mı yoksa hastalıktan mı veya başka bir şeyden mi ölüyorlar bilinemiyor… Maalesef doktorlar bile hem ilaca hem de tedaviye karşı şüpheli oldular. Genelde çok fazla ilaç içilmesini tavsiye etmiyorlar ve ilaç yazmamaya çalışıyorlar. Hâlbuki bir yazar kalemini daha fazla kullandıkça daha fazla kitap yazmakta, bir mühendis daha fazla proje ürettikçe hayata hizmet ederken neden doktorların kalemi ve projecisi olan ilaçları ki iyileşmenin yegâne müsebbibin kaçınırlar ve çekinirler… Yoksa vücut kendi kendini iyileştirebilir mi… Zaten bazı ağrı ve sızılarda hatta hastalıklarda belli bir süre geçince iyileşme olur fakat sebebi bilinmez… Nedendir acaba…

Çoğu zaman doktorların koyduğu teşhis farklı oluyor. Bazen de teşhis aynı olduğu halde yazılan ilaçlar farklı oluyor. Peki, gerçekten tıp vücudun yüzde on bilirlerken nasıl ilaç ile tedavi etmeye çalışıyorlar. Aslında vücut bir bütündür parça parça incelenemez fakat şu anda parça parça inceleme yapılmakta... Keşke bütünlükçü anlayış olsa… Bu durum şuna benzemekte otomatikleşen endüstri ile işçinin makineye yabancılaşması gibi doktor da hastaya ve ilaca yabancılaştı. Zaten bilgi çağı insana sunulan teknolojiyle fabrikada ki işçileri boşaltıp evde sosyal medyada ya takılmayı öğretilmiş. Tıp dünyasına giren teknoloji bunu yapmadı mı? Önceden boynunda hitereskop olan doktor tam yerinde ve isabetli teşhis koyarken ne oldu şimdi…

Hastalığın çıkış sebebi hakkında araştırma olmadığı gibi tedavi araştırmasında ki sonuç farkı bile bilinmez. Bu nedenle; tıp, hasta üzerine araştırma yapar fakat hastalığın çıkış sebebi üzerinde araştırma yapmaz. Doktorlar ise hangi organda bozukluk var ise onun için MR’lar, röntgenler ve tahliller vererek teşhis koymaya çalışarak bir sonuç bulmaya çalışılırlar. Çoğu zaman da hiç bir şey bulunamaz. Fakat ağrı ve sızılar devam eder ve artarlar… Hasta iyileşmek isterken, doktor sadece sendromları (ağrı ve acıyı) bastırma peşindedir. Bu kadar gelişen teknolojiyi rağmen bir baş ağrısını bile çözemeyen doktorlar acaba hastalığı geçiştirecek ilaç yazmak için mi çalışacaklar. Eğer ağrı ve acı bastırılmazsa bu sefer diğer bir ilaç yerine başka ilaç verilir başka hastalık tanısı konulur. Bin bir hastalık için bin bir çeşit ilaç ortaya çıkar. O kadar ilaç var ama çözüm yok maalesef…

Peki, ne işe yarar ve tehlikesi nedir bu ilaçların. En sonunda şu duyulur doktorlardan bu ağrı ve sızılar yani hastalıklar kardeşiniz ve dostunuz oldu. Böyle yaşamaya alışacaksınız ve diğer kardeşi olan ilaçlar ile… Evet, doğrudur ağrı ve sızılar doğruyu söyleyen vücudun dili ve sesi olup tabii problemleri belirten gerçek dost ve arkadaşlarımızdır. Zaten dost acı söyler demişler atalarımız…

Bilindiği üzere çocuğun dili ağlama ile olurken vücudun dilini anlamak lazımdır ki vücudun dili ise ağrıdır ve sızıdır. Zaten vücut kendisine ters düşen her şeye agresif yani düşmanca karşılar ve davranır. Mesela kemoterapi aldıktan sonra bir hafta boyunca vücuda girişleri yasaklar hatta kusma ile giren kemoterapiyi dışarı atmaya çalışır. Ne tuhaf ve ne muazzam bir işlem…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.