Faris Erkar
Köşe Yazarı
Faris Erkar
 

İsraf bilinci şart

İslam; toplum hayatının önemli bir yarası olan israfın zarar ve neticelerini bize bildirmekle beraber çözüm önerilerini de sunmaktadır. Her kesin dert yandığı, hatta günümüzde birçok devletin ekonomik olarak çöküşünün sebebi olarak da görülebilen ancak bir tedbir alınamayan israf. İsraf; herhangi bir konuda aşırı gitmek, doğru ve gerçek olandan sapma, meşrû sınırların ötesine geçme; imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında veya gereğinden fazla harcama anlamına gelmektedir.   İslâm’da israf ve cimrilik, âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. “...Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf, 7/31) âyeti israfın haram olduğunu açıkça dile getirmektedir. Dikkat çekici bulduğumuz şu olay İslâm’ın israf konusunda ne denli titiz olduğu hususunda bize yeterli fikir vermektedir: Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) Sa’d’e uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Resûlullah (a.s.), (onun suyu aşırı kullandığını görünce);   "Bu israf nedir"? diye sordu. Sa’d de, "Abdestte de israf olur mu?" dediğinde Hz. Peygamber (s.a.s) de  “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile” şeklinde cevap verdi. Toplumumuzda israf hemen her türüyle yer almaktadır. Ancak biz en çok karşılaştığımız israf alanlarına kısaca işaret ederek bazı değerlendirmelerde bulunacağız. Varlığımız ve iş yapma gücümüzün devamı için gerekli gıdaları almak insanî olduğu kadar dinî bir görevdir. İnsan bu görevi yerine getirirken yeteri kadar gıdayı almak mecburiyetindedir. Yüce Dinimiz, ihtiyacımız olan gıdayı azaltıp iş gücümüzü kaybetmeyi tasvip etmediği gibi, gereğinden fazla yiyip içmeyi de yasaklamıştır.   Günümüz toplumlarına şöyle bir göz attığımızda, yapılan yiyecek ve içecek israflarının haddi hesabının olmadığını görmek hiç de zor olmasa gerektir. Çöplere atılan ekmeklerin, dökülen yemeklerin, boşa akan suların, milyonları bulan şehirlere yetecek miktara ulaştığından bahsedilmektedir. Oysa gerek ülkemizde gerekse dünyada, hoyratça atılan bir parça ekmeğe, dökülen bir tabak çorbaya hatta umursamadığımız miktarda musluklardan sızan bir damla suya muhtaç ne kadar da insan vardır. İşte bütün bunları, ruh terbiyesinden, maneviyattan dahası Allah’a gerçek manada kul olmaktan uzak olmanın sonucu olduğunu görmekteyiz. Halbuki, müminin, yemek yerken sofrasına düşen kırıntıları bile toplayarak yemesi onun terbiyesinin sadece bir parçasıdır. Ona, sevdiği Peygamber’i, akan bir nehirde ibadet niyetiyle abdest alırken bile suyu israf etmemesini öğütlüyor. Bu hayata ve nimetlere bakışa getirilen bir disiplindir, eğitimdir, değer vermedir. Her milletin kendine özgü belirli törenleri vardır. Milletimizin örfünde de bu tür törenler yer almaktadır. Evlilik, sünnet ve cenaze törenleri, bu törenlerin başında gelmektedir. Bir milletin elbette eğlenebileceği, bazı dinî ve millî duygularını canlı tutacağı, toplumsal birlikteliği perçinleyici törenleri olacaktır.            Ancak niteliği ve dayanağı ne olursa olsun, yapılan merasimlerde milli ve manevî değerlerin zedelenmemesi temel amaç olmalıdır. Bu tür törenlerde, söz konusu değerler, ayaklar altına alınmamalıdır. Nasıl olsa yılda veya ömürde bir gün veya bir gece anlayışı ile başta israf olmak üzere her şey mubah görülmemelidir. Allah’ın insanlar için verdiği nimetlerin, olumsuz kullanımı, israftır. Yapılan her israf da, ister fert ister toplumsal bazda olsun, o nimetin elden çıkmasına neden olacaktır.          Dünyada kaynakların kullanımı noktasında yapılan israfa ülkemizde de her çeşidiyle rastlamak mümkündür. Oksijen kaynağımız olan ormanlarımız yakılmakta veya kesilmekte, tarıma elverişli arazilere fabrika ve yerleşim merkezleri yapılmakta, denizlerimiz, akarsularımız kirletilmektedir. Sonra kirlenen denizlerimizin ya da akarsularımızın temizlenmesi, yanan ormanların yerine ağaç dikilmesi için yüklü paralar harcanmaktadır. Bütün bunlar israfın bir başka boyutunu teşkil etmektedir.   Bunların yanı sıra bu başlık altında ele alabileceğimiz bir israf çeşidi de enerji israfıdır. Ülkemizde enerji israfı göz ardı edilemeyecek bir derecededir. Kamu kurum ve kuruluşlarımız da dahil olmak üzere evlerimizde, iş yerlerimizde, sokaklarımızda hatta ibadethanelerimizde dahi enerji israfı konusunda gerekli titizlik gösterilmemektedir. Nasıl olsa faturası bana ait değil mantığıyla hareket eden insanımız, ne için yandığı bilinmeyen lambaları, söndürme bilincine sahip değildir. Halbuki israf edilen enerji, ülkenin kaynağının israfıdır. İsraf edilen her kaynağın faturası da doğrudan ya da  dolaylı olarak topluma çıkmaktadır.   Gerçek şu ki, gerek ferdî gerekse toplumsal hayatımızda israfın cereyan ettiği alanlar sadece bunlardan ibaret değildir. İsraf, sadece fertlerin değil toplumların çöküşünde de en önde gelen etkenlerden birisi olduğu da şüphe getirmez bir gerçektir.
Ekleme Tarihi: 06 Ekim 2022 - Perşembe

İsraf bilinci şart

İslam; toplum hayatının önemli bir yarası olan israfın zarar ve neticelerini bize bildirmekle beraber çözüm önerilerini de sunmaktadır. Her kesin dert yandığı, hatta günümüzde birçok devletin ekonomik olarak çöküşünün sebebi olarak da görülebilen ancak bir tedbir alınamayan israf.
İsraf; herhangi bir konuda aşırı gitmek, doğru ve gerçek olandan sapma, meşrû sınırların ötesine geçme; imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında veya gereğinden fazla harcama anlamına gelmektedir.
 
İslâm’da israf ve cimrilik, âyet ve hadislerle yasaklanmıştır.
“...Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf, 7/31) âyeti israfın haram olduğunu açıkça dile getirmektedir.
Dikkat çekici bulduğumuz şu olay İslâm’ın israf konusunda ne denli titiz olduğu hususunda bize yeterli fikir vermektedir: Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) Sa’d’e uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Resûlullah (a.s.), (onun suyu aşırı kullandığını görünce);
 
"Bu israf nedir"? diye sordu. Sa’d de, "Abdestte de israf olur mu?" dediğinde Hz. Peygamber (s.a.s) de  “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile” şeklinde cevap verdi.
Toplumumuzda israf hemen her türüyle yer almaktadır. Ancak biz en çok karşılaştığımız israf alanlarına kısaca işaret ederek bazı değerlendirmelerde bulunacağız.
Varlığımız ve iş yapma gücümüzün devamı için gerekli gıdaları almak insanî olduğu kadar dinî bir görevdir. İnsan bu görevi yerine getirirken yeteri kadar gıdayı almak mecburiyetindedir. Yüce Dinimiz, ihtiyacımız olan gıdayı azaltıp iş gücümüzü kaybetmeyi tasvip etmediği gibi, gereğinden fazla yiyip içmeyi de yasaklamıştır.
 
Günümüz toplumlarına şöyle bir göz attığımızda, yapılan yiyecek ve içecek israflarının haddi hesabının olmadığını görmek hiç de zor olmasa gerektir. Çöplere atılan ekmeklerin, dökülen yemeklerin, boşa akan suların, milyonları bulan şehirlere yetecek miktara ulaştığından bahsedilmektedir. Oysa gerek ülkemizde gerekse dünyada, hoyratça atılan bir parça ekmeğe, dökülen bir tabak çorbaya hatta umursamadığımız miktarda musluklardan sızan bir damla suya muhtaç ne kadar da insan vardır. İşte bütün bunları, ruh terbiyesinden, maneviyattan dahası Allah’a gerçek manada kul olmaktan uzak olmanın sonucu olduğunu görmekteyiz. Halbuki, müminin, yemek yerken sofrasına düşen kırıntıları bile toplayarak yemesi onun terbiyesinin sadece bir parçasıdır. Ona, sevdiği Peygamber’i, akan bir nehirde ibadet niyetiyle abdest alırken bile suyu israf etmemesini öğütlüyor. Bu hayata ve nimetlere bakışa getirilen bir disiplindir, eğitimdir, değer vermedir.
Her milletin kendine özgü belirli törenleri vardır. Milletimizin örfünde de bu tür törenler yer almaktadır. Evlilik, sünnet ve cenaze törenleri, bu törenlerin başında gelmektedir. Bir milletin elbette eğlenebileceği, bazı dinî ve millî duygularını canlı tutacağı, toplumsal birlikteliği perçinleyici törenleri olacaktır. 
         
Ancak niteliği ve dayanağı ne olursa olsun, yapılan merasimlerde milli ve manevî değerlerin zedelenmemesi temel amaç olmalıdır. Bu tür törenlerde, söz konusu değerler, ayaklar altına alınmamalıdır. Nasıl olsa yılda veya ömürde bir gün veya bir gece anlayışı ile başta israf olmak üzere her şey mubah görülmemelidir.
Allah’ın insanlar için verdiği nimetlerin, olumsuz kullanımı, israftır. Yapılan her israf da, ister fert ister toplumsal bazda olsun, o nimetin elden çıkmasına neden olacaktır.
         Dünyada kaynakların kullanımı noktasında yapılan israfa ülkemizde de her çeşidiyle rastlamak mümkündür. Oksijen kaynağımız olan ormanlarımız yakılmakta veya kesilmekte, tarıma elverişli arazilere fabrika ve yerleşim merkezleri yapılmakta, denizlerimiz, akarsularımız kirletilmektedir. Sonra kirlenen denizlerimizin ya da akarsularımızın temizlenmesi, yanan ormanların yerine ağaç dikilmesi için yüklü paralar harcanmaktadır. Bütün bunlar israfın bir başka boyutunu teşkil etmektedir.
 
Bunların yanı sıra bu başlık altında ele alabileceğimiz bir israf çeşidi de enerji israfıdır. Ülkemizde enerji israfı göz ardı edilemeyecek bir derecededir. Kamu kurum ve kuruluşlarımız da dahil olmak üzere evlerimizde, iş yerlerimizde, sokaklarımızda hatta ibadethanelerimizde dahi enerji israfı konusunda gerekli titizlik gösterilmemektedir. Nasıl olsa faturası bana ait değil mantığıyla hareket eden insanımız, ne için yandığı bilinmeyen lambaları, söndürme bilincine sahip değildir. Halbuki israf edilen enerji, ülkenin kaynağının israfıdır. İsraf edilen her kaynağın faturası da doğrudan ya da  dolaylı olarak topluma çıkmaktadır.
 
Gerçek şu ki, gerek ferdî gerekse toplumsal hayatımızda israfın cereyan ettiği alanlar sadece bunlardan ibaret değildir. İsraf, sadece fertlerin değil toplumların çöküşünde de en önde gelen etkenlerden birisi olduğu da şüphe getirmez bir gerçektir.
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.