Faris Erkar
Köşe Yazarı
Faris Erkar
 

Mardin Kalesinin önemi ve turizme katkısı [III]

 “Şarkiyat’ta XVIII. Yüzyılda Mardin Kalesi Üzerine Bazı Tespitler” XVIII. Yüzyılda Mardin Kalesi: Kaledeki Kamu Yapıları: Kalenin kuzey tarafında konak veya saray denilen büyük bina; muhafızlara ait bir kışla ve Akkoyunlular tarafından yaptırılmış olan bir cami bulunduğu kaynaklarda geçmektedir. Kalenin güney tarafında bulunan bir tek kapı ve üzerindeki kitabe Akkoyunlu devrine atfedilir. Kalenin bir kısmı sarp kayalardan müteşekkil olup, ancak meylin nispeten azaldığı kısımlarda duvarlar bulunmaktaydı. Kalenin güney cephesinin orta kısmında halen ayakta duran bir kule ve bir de hamam mevcuttu (Minorsky, 1997: 320). Bu hamam günümüzde harabe bir vaziyette olup kalıntılarını görmek mümkündür.Kalenin etrafında bağ ve bahçeler vardı. Şehir sadece sınaî üretimin yapıldığı bir yer olmadığından, şehirdeki halk bu bağ ve bahçelerle de uğraşmaktaydı. Mardin Kalesi içerisinde bir de suç işleyen kişiler için bir hapishane bulunmaktadır. Şehirlerin genelde hapishane ya da zindanları kalelerde bulunurdu. Kalebentlik cezasına çarptırılanlar cezalarını kalelerde çekerlerdi (Batmaz, 1996: 9). Kaledeki hapishanenin tam olarak yeri tespit edilememekle birlikte birçok belgede söz konusu hapishaneden bahsedilmiştir. 1600 tarihinde borç alacak verecek davası nedeniyle kalede hapse konulan Nuri veledi İlya, eşi Martiyas’ın 18 kuruş olan borcunu ödemesiyle serbest bırakılmıştır. (MŞS 259, b. 1172). 1689 tarihinde ise Mardin Voyvodalığı aklâmından olan Habur mukataasını deruhte eden Tay aşireti beylerinden Mehmed et-Türki Bey’in kalemiye ve gayriden zimmetinde 200 baş koyun kaldığı için oğlunu rehin bıraktığı ve çocuğun Mardin Kalesi’nde bulunan hapishanede tutulduğunu yine kayıtlardan öğreniyoruz (MŞS 248, b. 113). 1735 tarihli bir belgede ise ahaliye zulüm yapan Mardin Voyvodası Ali Rıza Paşa ve biraderi Mehmed Naki’nin Mardin Kalesi’ne hapsedildiğini görüyoruz (BOA, C. NF, 2698). Hapishane ile ilgili ilginç bir olay ise hapishanenin ve voyvoda sarayının basılması ile ilgilidir. Belgeden tarihin tam olarak tespit edilemediği olayda göçebe olan Yezidi4 Şarkiyanlu aşiretinin lideri Şemdin’in yakalanıp kaleye hapsedilmesi nedeniyle 400-500 tüfekli adamın voyvodanın evi ve hapishaneyi basarak Şemdin’i kurtardıklarını görüyoruz (MŞS 195, b. 200). 1600 tarihli başka bir belgeden kalenin güvenli bir yer olduğunu, sadece savunma amaçlı kullanılmadığını, aynı zamanda kıymetli malların ve paranın da saklandığı bir yer olarak işlev gördüğünü anlamaktayız. Bahsi geçen tarihte Mardin Azeplar Ağası Emir Ahmed kale hazinesinde hıfz olunmak için mühürlü 1 kise akçeyi Mardin Dizdarı olan Nurullah Ağa’ya teslim etmiş ve sonradan gelerek bu parayı geri almıştır (MŞS 259, b. 686). Yine bir başka belgede Musul haricindeki Kızılcami kurbunda zuhur eden 100 altını Çukadar Lengerli Mehmed Ağa getirirken eşkıyanın hücumu ile gasp edildiğinden Mardin Voyvodası Hacı İbrahim Ağa’nın gayretiyle bir kısmının ortaya çıkarıldığını ve Mardin Kalesi’nde muhafaza altına alındığını görüyoruz. Mardin ve Nusaybin Kaleleri XVIII. yüzyıl boyunca belgelerde beraber zikredilmiştir. Nusaybin, Mardin sancağına bağlı iskân yerlerinden biri olmakla birlikte, bir dönem sancaklık yapmış, ancak XVIII. yüzyıl boyunca Mardin’e bağlı ve Mardin voyvodası tarafından yönetilen bir kasaba halini almıştır. 1741 tarihli Mardin kadısı ve Mardin voyvodasına gönderilen hükümde, Mardin Kalesi ile birlikte sık sık ismi geçen Nusaybin Kalesindeki top, tüfek, silah vesâir mühimmatın Nusaybin Kalesi’nden ihraç, Mardin Kalesi’ne nakledilmesi istenmektedir (BOA, C. AS, 11630). Nusaybin Kalesi bu tarihte tahliye olunarak mühimmatı Mardin Kalesi’ne aktarılmıştır (MŞS 203, 1154/1741- 42). 1766 tarihinde Nusaybin’den geçen Niebhur, Nusaybin Kalesi’nin 1741 tarihinde boşaltılmasından sonraki durumunu şöyle tasvir eder: “Nusaybin Kalesi’nde sadece birkaç eski, yontulmuş taştan yapılmış binadan başka bir şey kalmamıştır” (Niebuhr, 1792, 381). 1880 senesinde Nusaybin’den geçen E. Sachau, Nusaybin Kalesi’nden hiçbir izin kalmadığını, eski şehrin surlarının güçlükle fark edilebildiğini yazmıştır. SONUÇ: Mardin muhafaza ettiği dilleri ve dinleri ile bilinmekle birlikte kalesiyle de Anadolu’daki birçok kentten ayrılmaktadır. Fiziki özellikleri yanında şehri savunmadaki konumu hemen hemen hiç işgale uğramamasını sağlamıştır. Çoğu zaman tamire uğradığı anlaşılan kalenin bugünkü kalıntılarının Hamdaniler döneminden kaldığı düşünülmektedir. Mardin’e asıl ruhunu verenin Artuklular olduğunu hatırlatarak kaledeki bir çok yapının da kale dışındakiler gibi Artuklu döneminde yapıldığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Artuklular dışında Osmanlı egemenliğine de giren Mardin’de kaleye Osmanlı katkısının daha çok mevcut yapıların korunması yönünde olduğunu görürüz. Çünkü XVII. ve XVIII. yüzyıllar Mardin kalesi için önemli bir süreçtir. O döneme kadar yaşamın çok canlı olduğu, bir yaşam merkezi olduğu seyyahların notlarına yansımıştır. Ancak XVII. yüzyılın sonu ile başlayan kale dışına yerleşme süreci XVIII. yüzyılda iyice belirginleşmiştir. Buna rağmen kalenin tamamının halk tarafından boşaltıldığı ve askeri amaçlı olduğuna dair iddiaların doğru olmadığı şer’iye sicillerindeki belgelerden anlaşılmaktadır. Alım satım belgelerine yansıyan bu durum kaledeki evlerin hala satılıp alındığını göstermektedir. Osmanlı döneminde kalenin yenilenmesi, hasar alan yerlerinin tamir edilmesi işlemlerinin çok sık yapıldığına şahit olmaktayız. Yani kale içerisinde bulunan askeri personelleri ile birlikte kendi haline terk edilmemiş, sık sık restorasyon çalışmalarına girişilmiştir. Bu tür belgeler Mardin Kalesi’nin devlet tarafından kaderine terk edilmediğini hatta haşmetinin korunmaya çalışıldığını göstermektedir. Bu çalışma Mardin Kalesinin günümüze kadar gelmesinde Osmanlı’nın rolünü göstermesi açısından da ayrıca önemlidir.(Son)
Ekleme Tarihi: 20 Haziran 2022 - Pazartesi

Mardin Kalesinin önemi ve turizme katkısı [III]

 “Şarkiyat’ta XVIII. Yüzyılda Mardin Kalesi Üzerine Bazı Tespitler” XVIII. Yüzyılda Mardin Kalesi: Kaledeki Kamu Yapıları: Kalenin kuzey tarafında konak veya saray denilen büyük bina; muhafızlara ait bir kışla ve Akkoyunlular tarafından yaptırılmış olan bir cami bulunduğu kaynaklarda geçmektedir. Kalenin güney tarafında bulunan bir tek kapı ve üzerindeki kitabe Akkoyunlu devrine atfedilir. Kalenin bir kısmı sarp kayalardan müteşekkil olup, ancak meylin nispeten azaldığı kısımlarda duvarlar bulunmaktaydı. Kalenin güney cephesinin orta kısmında halen ayakta duran bir kule ve bir de hamam mevcuttu (Minorsky, 1997: 320). Bu hamam günümüzde harabe bir vaziyette olup kalıntılarını görmek mümkündür.Kalenin etrafında bağ ve bahçeler vardı. Şehir sadece sınaî üretimin yapıldığı bir yer olmadığından, şehirdeki halk bu bağ ve bahçelerle de uğraşmaktaydı. Mardin Kalesi içerisinde bir de suç işleyen kişiler için bir hapishane bulunmaktadır. Şehirlerin genelde hapishane ya da zindanları kalelerde bulunurdu. Kalebentlik cezasına çarptırılanlar cezalarını kalelerde çekerlerdi (Batmaz, 1996: 9). Kaledeki hapishanenin tam olarak yeri tespit edilememekle birlikte birçok belgede söz konusu hapishaneden bahsedilmiştir. 1600 tarihinde borç alacak verecek davası nedeniyle kalede hapse konulan Nuri veledi İlya, eşi Martiyas’ın 18 kuruş olan borcunu ödemesiyle serbest bırakılmıştır. (MŞS 259, b. 1172). 1689 tarihinde ise Mardin Voyvodalığı aklâmından olan Habur mukataasını deruhte eden Tay aşireti beylerinden Mehmed et-Türki Bey’in kalemiye ve gayriden zimmetinde 200 baş koyun kaldığı için oğlunu rehin bıraktığı ve çocuğun Mardin Kalesi’nde bulunan hapishanede tutulduğunu yine kayıtlardan öğreniyoruz (MŞS 248, b. 113). 1735 tarihli bir belgede ise ahaliye zulüm yapan Mardin Voyvodası Ali Rıza Paşa ve biraderi Mehmed Naki’nin Mardin Kalesi’ne hapsedildiğini görüyoruz (BOA, C. NF, 2698). Hapishane ile ilgili ilginç bir olay ise hapishanenin ve voyvoda sarayının basılması ile ilgilidir. Belgeden tarihin tam olarak tespit edilemediği olayda göçebe olan Yezidi4 Şarkiyanlu aşiretinin lideri Şemdin’in yakalanıp kaleye hapsedilmesi nedeniyle 400-500 tüfekli adamın voyvodanın evi ve hapishaneyi basarak Şemdin’i kurtardıklarını görüyoruz (MŞS 195, b. 200). 1600 tarihli başka bir belgeden kalenin güvenli bir yer olduğunu, sadece savunma amaçlı kullanılmadığını, aynı zamanda kıymetli malların ve paranın da saklandığı bir yer olarak işlev gördüğünü anlamaktayız. Bahsi geçen tarihte Mardin Azeplar Ağası Emir Ahmed kale hazinesinde hıfz olunmak için mühürlü 1 kise akçeyi Mardin Dizdarı olan Nurullah Ağa’ya teslim etmiş ve sonradan gelerek bu parayı geri almıştır (MŞS 259, b. 686). Yine bir başka belgede Musul haricindeki Kızılcami kurbunda zuhur eden 100 altını Çukadar Lengerli Mehmed Ağa getirirken eşkıyanın hücumu ile gasp edildiğinden Mardin Voyvodası Hacı İbrahim Ağa’nın gayretiyle bir kısmının ortaya çıkarıldığını ve Mardin Kalesi’nde muhafaza altına alındığını görüyoruz. Mardin ve Nusaybin Kaleleri XVIII. yüzyıl boyunca belgelerde beraber zikredilmiştir. Nusaybin, Mardin sancağına bağlı iskân yerlerinden biri olmakla birlikte, bir dönem sancaklık yapmış, ancak XVIII. yüzyıl boyunca Mardin’e bağlı ve Mardin voyvodası tarafından yönetilen bir kasaba halini almıştır. 1741 tarihli Mardin kadısı ve Mardin voyvodasına gönderilen hükümde, Mardin Kalesi ile birlikte sık sık ismi geçen Nusaybin Kalesindeki top, tüfek, silah vesâir mühimmatın Nusaybin Kalesi’nden ihraç, Mardin Kalesi’ne nakledilmesi istenmektedir (BOA, C. AS, 11630). Nusaybin Kalesi bu tarihte tahliye olunarak mühimmatı Mardin Kalesi’ne aktarılmıştır (MŞS 203, 1154/1741- 42). 1766 tarihinde Nusaybin’den geçen Niebhur, Nusaybin Kalesi’nin 1741 tarihinde boşaltılmasından sonraki durumunu şöyle tasvir eder: “Nusaybin Kalesi’nde sadece birkaç eski, yontulmuş taştan yapılmış binadan başka bir şey kalmamıştır” (Niebuhr, 1792, 381). 1880 senesinde Nusaybin’den geçen E. Sachau, Nusaybin Kalesi’nden hiçbir izin kalmadığını, eski şehrin surlarının güçlükle fark edilebildiğini yazmıştır. SONUÇ: Mardin muhafaza ettiği dilleri ve dinleri ile bilinmekle birlikte kalesiyle de Anadolu’daki birçok kentten ayrılmaktadır. Fiziki özellikleri yanında şehri savunmadaki konumu hemen hemen hiç işgale uğramamasını sağlamıştır. Çoğu zaman tamire uğradığı anlaşılan kalenin bugünkü kalıntılarının Hamdaniler döneminden kaldığı düşünülmektedir. Mardin’e asıl ruhunu verenin Artuklular olduğunu hatırlatarak kaledeki bir çok yapının da kale dışındakiler gibi Artuklu döneminde yapıldığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Artuklular dışında Osmanlı egemenliğine de giren Mardin’de kaleye Osmanlı katkısının daha çok mevcut yapıların korunması yönünde olduğunu görürüz. Çünkü XVII. ve XVIII. yüzyıllar Mardin kalesi için önemli bir süreçtir. O döneme kadar yaşamın çok canlı olduğu, bir yaşam merkezi olduğu seyyahların notlarına yansımıştır. Ancak XVII. yüzyılın sonu ile başlayan kale dışına yerleşme süreci XVIII. yüzyılda iyice belirginleşmiştir. Buna rağmen kalenin tamamının halk tarafından boşaltıldığı ve askeri amaçlı olduğuna dair iddiaların doğru olmadığı şer’iye sicillerindeki belgelerden anlaşılmaktadır. Alım satım belgelerine yansıyan bu durum kaledeki evlerin hala satılıp alındığını göstermektedir. Osmanlı döneminde kalenin yenilenmesi, hasar alan yerlerinin tamir edilmesi işlemlerinin çok sık yapıldığına şahit olmaktayız. Yani kale içerisinde bulunan askeri personelleri ile birlikte kendi haline terk edilmemiş, sık sık restorasyon çalışmalarına girişilmiştir. Bu tür belgeler Mardin Kalesi’nin devlet tarafından kaderine terk edilmediğini hatta haşmetinin korunmaya çalışıldığını göstermektedir. Bu çalışma Mardin Kalesinin günümüze kadar gelmesinde Osmanlı’nın rolünü göstermesi açısından da ayrıca önemlidir.(Son)

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.