Faris Erkar
Köşe Yazarı
Faris Erkar
 

Mekke'nin fethi

Kur'an'ın ifadesiyle Şehirlerin anası (Ummul Kura) olan bu mübarek beldenin İslamlaştırılması ve putlardan temizlenmesini kutlayacağız. Mardin Büyük Şehir Belediyesi, Valilik ve il Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından organize edilen “Birlik ve Kardeşlik” adı altında Abdurrahman Önül'ün katılımıyla  Mekke'nin fetih gecesi için bir program düzenlenecek. Atatürk Kültür Merkezinde saat 18.30'da yapılacak programı duyurarak yazıya başlamak istedim.   Tabi konu Mekke ve fethi olunca bize de bu konuyu yazmak artık gerekli oldu.  Mekke fethini gerçekleştiren Allah Rasûlü (s.a.s.), Kâbe kapısının önünde yaptığı konuşmanın sonunda Mekkelilere şu soruyu yöneltti: 'Ey Kureyş topluluğu! Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?' Onlar, 'Sadece hayır bekliyoruz, çünkü sen iyi bir kardeşsin ve iyi bir kardeş çocuğusun' dediler. Allah Rasûlü, 'Gidin, hepiniz serbestsiniz' diye buyurdu. Bu tablo, sekiz yıl önce, hemşerilerinin ölüm tehdidi altında, arkadaşı Hz. Ebubekir'le birlikte, mahzun bir şekilde terk ettiği ata yurduna muzaffer dönen bir peygamberin, düşmanlarına karşı gösterdiği âlicenap tavrın bir ifadesidir. Kendisine ve arkadaşlarına 13 yıl boyunca reva görülen her türlü düşmanlığa rağmen, neredeyse ansızın yakalayıp teslim aldığı bir şehir halkından, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayacak şekilde intikam alma imkanı varken buna başvurmayan, üstelik, engin merhametiyle, yapılanları affedip faillerini serbest bırakan Allah Rasûlü'nün bu tutumu ancak, onun bir barış peygamberi olmasıyla açıklanabilir.”  Sadece Mekke'nin fethi sürecini dikkatlice izlemek bile, Hz. Peygamber'in hayatı boyunca takip ettiği barışçı tutumunu, başka hiçbir örneğe ihtiyaç hissettirmeyecek şekilde gözler önüne serecektir. Bilindiği gibi Allah Rasûlü, Mekke üzerine yürüme niyetini son ana kadar gizli tutmuş, eşleri dahil, en yakın arkadaşlarına bile bu fikrini açmamıştı. Allah'tan dileği de, beldelerine varıncaya kadar Kureyş'in, bu işten haberinin olmamasıydı. (Sîretu İbn Hişam, 4/29) Onun için, bu gizliliği ihlâl eden her girişime engel olmuş, örneğin, bazı işaretlerden hareketle böyle bir seferin olabileceğini tahmin eden ve Mekke'deki akrabalarını korumak isteyen sahabi Hâtıb b. Ebû Beltea'nın bir kadın aracılığıyla mektup gönderme teşebbüsüne mani olmuştu. Keşif birlikleri göndererek casusluk faaliyetlerini engellemişti. Mekke yakınlarında-ki Merruzzahran'da konaklayan on bin civarındaki askerinin her birine ateş yaktırarak, muazzam bir ordu karşısında olduklarını düşünüp morali bozulacak düşmanın karşı koyma ihtimalini zayıflatmak istemişti.   İşte bütün bu tedbirler, Allah Rasûlü'nün, kan dökülmesini önlemek amacına yönelikti. Çünkü onun, Mekke üzerine yapacağı seferi önceden duyurması ve hazırlıklarını alenî olarak yapması hâlinde, Kureyş'in gerekli tedbirleri alıp İslâm ordusuna şiddetle karşı koyarak iki taraftan da pek çok can kaybı ve yaralanmaya yol açması kuvvetle muhtemeldi. Halbuki Mekke fethinin gerçekleştiği hicretin 8. yılında Müslümanlar daha önce hiç olmadıkları kadar güçlü idiler. Dolayısıyla, Hz. Peygamberin, Hudeybiye anlaşmasını ihlâl eden Mekkeli müşrikler üzerine, bu haklı gerekçeyle savaş ilân edip büyük bir ordu ile alenen gitmesi de mümkündü. Ancak, onun amacı intikam almak, toprak işgal etmek veya ganimet kazanmak değildi. Bu yüzden Ensar'ın bayraktarı Sa'd b. Ubâde'nin, Ebû Süfyan'ın önünden geçerken söylediği 'Bugün büyük savaş günüdür, bugün Kâbe'de kan dökmek helâl kılınmıştır' sözüne karşılık, 'Sa'd yalan söylemiştir. Bugün Allah'ın Kâbe'yi yücelteceği gündür.' buyurmuştu. O, bu sefere çıkarken ata yurduna dönüp yerleşmek gibi bir niyet de taşımıyordu. Aslında çok doğal olan böyle bir arzunun gerçekleşmesinden endişe eden Medinelileri, 'Asla! Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim. Allah'a ve size hicret ettim. Hayatım da ölümüm de sizinledir.'diyerek rahatlatmıştı.    Allah Rasûlü Mekke'ye, asırlarca İslâm'ın kutsal mabedi olan Kâbe'yi putlardan temizlemek, Hicaz'ın kalbi olan bu şehri İslâm'a kazandırmak için gitmişti. Onun hedefi, Mekke'yi fethetmekle birlikte insanların gönüllerini de fethetmekti. Nitekim kan dökmeye izin vermeyerek, evlerinde kalan, Mescid-i Haram'a veya Ebu Süfyan'ın evine sığınan herkesin güven içinde olduğunu söyleyerek, endişe içinde bekleyen Mekkelilere “hepiniz serbestsiniz” müjdesini vererek ve nihayet genel af ilân ederek onların gönüllerini fethetmeyi de başarmıştı. İşte bu sayede Kur'an-ı Kerim'in, “ Allah'ın yardım ve zaferi geldiği ve insanların akın akın Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile, çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 1-3) şeklinde tasvir ettiği olay gerçekleşti. İnsanlar bölük bölük İslâm'a girdiler. Bunlar içinde Kureyş'in lideri Ebu Süfyan, Hz. Hamza'yı öldürten, karısı Hind ve Ebu Cehil'in oğlu İkrime de vardı. Peygamber Efendimiz, geçmişte yaşanan acı olayları hatırlatıp onları utandırmadı. Kendi mahcubiyet ve pişmanlıklarını yeterli görerek onları affetti.”
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2022 - Pazartesi

Mekke'nin fethi

Kur'an'ın ifadesiyle Şehirlerin anası (Ummul Kura) olan bu mübarek beldenin İslamlaştırılması ve putlardan temizlenmesini kutlayacağız. Mardin Büyük Şehir Belediyesi, Valilik ve il Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından organize edilen “Birlik ve Kardeşlik” adı altında Abdurrahman Önül'ün katılımıyla  Mekke'nin fetih gecesi için bir program düzenlenecek. Atatürk Kültür Merkezinde saat 18.30'da yapılacak programı duyurarak yazıya başlamak istedim.
 
Tabi konu Mekke ve fethi olunca bize de bu konuyu yazmak artık gerekli oldu. 
Mekke fethini gerçekleştiren Allah Rasûlü (s.a.s.), Kâbe kapısının önünde yaptığı konuşmanın sonunda Mekkelilere şu soruyu yöneltti: 'Ey Kureyş topluluğu! Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?' Onlar, 'Sadece hayır bekliyoruz, çünkü sen iyi bir kardeşsin ve iyi bir kardeş çocuğusun' dediler. Allah Rasûlü, 'Gidin, hepiniz serbestsiniz' diye buyurdu. Bu tablo, sekiz yıl önce, hemşerilerinin ölüm tehdidi altında, arkadaşı Hz. Ebubekir'le birlikte, mahzun bir şekilde terk ettiği ata yurduna muzaffer dönen bir peygamberin, düşmanlarına karşı gösterdiği âlicenap tavrın bir ifadesidir. Kendisine ve arkadaşlarına 13 yıl boyunca reva görülen her türlü düşmanlığa rağmen, neredeyse ansızın yakalayıp teslim aldığı bir şehir halkından, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayacak şekilde intikam alma imkanı varken buna başvurmayan, üstelik, engin merhametiyle, yapılanları affedip faillerini serbest bırakan Allah Rasûlü'nün bu tutumu ancak, onun bir barış peygamberi olmasıyla açıklanabilir.” 
Sadece Mekke'nin fethi sürecini dikkatlice izlemek bile, Hz. Peygamber'in hayatı boyunca takip ettiği barışçı tutumunu, başka hiçbir örneğe ihtiyaç hissettirmeyecek şekilde gözler önüne serecektir. Bilindiği gibi Allah Rasûlü, Mekke üzerine yürüme niyetini son ana kadar gizli tutmuş, eşleri dahil, en yakın arkadaşlarına bile bu fikrini açmamıştı. Allah'tan dileği de, beldelerine varıncaya kadar Kureyş'in, bu işten haberinin olmamasıydı. (Sîretu İbn Hişam, 4/29) Onun için, bu gizliliği ihlâl eden her girişime engel olmuş, örneğin, bazı işaretlerden hareketle böyle bir seferin olabileceğini tahmin eden ve Mekke'deki akrabalarını korumak isteyen sahabi Hâtıb b. Ebû Beltea'nın bir kadın aracılığıyla mektup gönderme teşebbüsüne mani olmuştu. Keşif birlikleri göndererek casusluk faaliyetlerini engellemişti. Mekke yakınlarında-ki Merruzzahran'da konaklayan on bin civarındaki askerinin her birine ateş yaktırarak, muazzam bir ordu karşısında olduklarını düşünüp morali bozulacak düşmanın karşı koyma ihtimalini zayıflatmak istemişti.
 
İşte bütün bu tedbirler, Allah Rasûlü'nün, kan dökülmesini önlemek amacına yönelikti. Çünkü onun, Mekke üzerine yapacağı seferi önceden duyurması ve hazırlıklarını alenî olarak yapması hâlinde, Kureyş'in gerekli tedbirleri alıp İslâm ordusuna şiddetle karşı koyarak iki taraftan da pek çok can kaybı ve yaralanmaya yol açması kuvvetle muhtemeldi. Halbuki Mekke fethinin gerçekleştiği hicretin 8. yılında Müslümanlar daha önce hiç olmadıkları kadar güçlü idiler. Dolayısıyla, Hz. Peygamberin, Hudeybiye anlaşmasını ihlâl eden Mekkeli müşrikler üzerine, bu haklı gerekçeyle savaş ilân edip büyük bir ordu ile alenen gitmesi de mümkündü. Ancak, onun amacı intikam almak, toprak işgal etmek veya ganimet kazanmak değildi. Bu yüzden Ensar'ın bayraktarı Sa'd b. Ubâde'nin, Ebû Süfyan'ın önünden geçerken söylediği 'Bugün büyük savaş günüdür, bugün Kâbe'de kan dökmek helâl kılınmıştır' sözüne karşılık, 'Sa'd yalan söylemiştir. Bugün Allah'ın Kâbe'yi yücelteceği gündür.' buyurmuştu. O, bu sefere çıkarken ata yurduna dönüp yerleşmek gibi bir niyet de taşımıyordu. Aslında çok doğal olan böyle bir arzunun gerçekleşmesinden endişe eden Medinelileri, 'Asla! Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim. Allah'a ve size hicret ettim. Hayatım da ölümüm de sizinledir.'diyerek rahatlatmıştı. 
 
Allah Rasûlü Mekke'ye, asırlarca İslâm'ın kutsal mabedi olan Kâbe'yi putlardan temizlemek, Hicaz'ın kalbi olan bu şehri İslâm'a kazandırmak için gitmişti. Onun hedefi, Mekke'yi fethetmekle birlikte insanların gönüllerini de fethetmekti. Nitekim kan dökmeye izin vermeyerek, evlerinde kalan, Mescid-i Haram'a veya Ebu Süfyan'ın evine sığınan herkesin güven içinde olduğunu söyleyerek, endişe içinde bekleyen Mekkelilere “hepiniz serbestsiniz” müjdesini vererek ve nihayet genel af ilân ederek onların gönüllerini fethetmeyi de başarmıştı. İşte bu sayede Kur'an-ı Kerim'in, “ Allah'ın yardım ve zaferi geldiği ve insanların akın akın Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile, çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 1-3) şeklinde tasvir ettiği olay gerçekleşti. İnsanlar bölük bölük İslâm'a girdiler. Bunlar içinde Kureyş'in lideri Ebu Süfyan, Hz. Hamza'yı öldürten, karısı Hind ve Ebu Cehil'in oğlu İkrime de vardı. Peygamber Efendimiz, geçmişte yaşanan acı olayları hatırlatıp onları utandırmadı. Kendi mahcubiyet ve pişmanlıklarını yeterli görerek onları affetti.”
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.