DEDAŞ
Mehmet Beşir Ayanoğlu
Köşe Yazarı
Mehmet Beşir Ayanoğlu
 

İçimizden bir ses ki buna vicdan diyoruz…..

Vicdan Allah’ın içimizdeki sesidir. (Nurettin topçu) Gerçek iman ifrat içerisinde gitmemektir denge içerisinde olmaktır. İtidal hududunu aşmamaktır iman…. İnsan yaratıcısını unutmazsa ve sürekli bunu anımsayarak yaşarsa  davranışlarını da buna göre tanzim eder….. Allah’ın çizdiği hayat çerçevesi çok  mutedil aşırı sıcak veya aşırı soğuk değil.  İtidalini ne olduğunu İslam ortaya koymuştur…. Peygamber efendimiz ashabı ile, ailesi ile ve kendisine gelenler ile ilişkileri itidal içerisindedir. Peygamber efendimiz herkese aynı şeyi tavsiye etmiyor, herkese aynı şeyi söylemiyor, herkese aynı ameli aynı, aklı tavsiye etmiyor. Farzlar dışında; yani herkese her şeyi tavsiye etmiyor. Mizaca göre tavsiyelerde bulunuyor. Her mizacın kendine göre bir itidal sınırı var. İtidal büyük bir davranış kümesi….!  Her mizaç kendine göre bir itidal çerçevesi çizmek mecburiyetindedir ….! Bazı mizaç mala karşı kıskanç çerçevesindedir onun sadaka sınırı başka şekilde oluşturulur. Ondan çok ödeme yapmasını bekleyemezsiniz mizacı öyle……(Tavsiye, telkin ve öneri ile zekatın daha fazla verilmesi sağlanabilir…..) Bazı mizaç çok cömert buna da itidal çerçevesinde çok harcamamasını; çoluk çocuğun nafakası için tutumu tavsiye edilmesi gerekir….. Bunu kim söylüyor….Aklı evveller; günümüz söylemi ile kanaat önderleri…. Mizacı dengelemek gerekir…. Peygamber efendimiz ashabı ile ilişkilerinde bile farklı farklı davranıyor. Mizaçlarına göre hareket ediyor; Hz Ömer’e farklı, Hz Ebu Bekir’e farklı, Hz Hatice annemize farklı .  Bizlerin de çocukları var, dostlarımız yakınlarımız var herkese aynı davranamayız…. Bize de ebeveynlerimiz, hocalarımız, mahalle sakinlerimiz farklı farklı davrandı. Bu mizacın mutedil çizgisinin oluşturulması için gerekliydi….! Denge, tutmak ile bırakmak arasında bir kıvamdır. (Hz. Mevlana)  İçimize aldıklarımızla içimizden bıraktıklarımızın da dengesini ayarlamakta mühimdir.  Mizaç dengesini de mutedil çizgi de böyle tutturmak gerekir….. Aşırı empatik davranışlara biraz da vurdumduymazlık tavsiye edilir.  Mürebbi kişi mizacı dengeler.  Anne babamız ilk mürebbilerimizdir. Dengeyi oturtmaya çalışıyorlar.  Sünger gibi bütün dertleri, çileleri, hüzünleri de içine çekmemek gerekir. Burada ifrata kaçılmış olur. Bırakmak gerekir bazı şeyleri; ifrat-tefrit dengesini sağlamak için.  Kapılar eşikte beklemeyi bilenlere açılır……! Sabırlı ve talipli olmak gerekir hakikate erişmek için.  İnsan güzel söz ile hilm ile çözebileceği meseleyi parlayarak öfkeyle sinirlenerek çözmeye kalkışmamalı….İtidal burada da lazım. Mutedil olmayı pasif olmak ile karıştırılmamalı…..Aktif olmayı hak aramayı da bilmek lazım….. Her ne kadar fiilin sahibi görünüyor isek de biz o fiili bir tecelli olarak yerine getirmekteyiz….. Acaba muradi ilahi burada ne istikamete bir iş ortaya çıkarıyor, olgunlaşıyor, gelişiyor belki tamama, kemale erecek ama muradı ilahiyi biliyor muyuz ne yönde tecelli, zuhur edecek o bizim kalbimize ilham edildi mi…..?  Muradi ilahiye muvafık olarak mı davranıyoruz ve öyle mi hareket ediyoruz…..? Bu sorular bizi itidal üzerinde hareket etmemizi sağlayan hususlardır.  İrademiz var, imkanımız var ,işimiz var, canımız var, maddi manevi varlığımız var ama asıl olan Allah’ın muradına uygun yapabiliyor muyuz o işi….? Hz. Ali bir savaşta bir müşriki tam vuracakken müşrik yüzüne tükürüyor ve Hz. Ali müşriki öldürmekten vaz geçiyor ve diyor ki “ ben seni öldürseydim yüzüme tükürdüğünü için yani nefsim için öldürmüş olacaktım, Allah rızası için değil” diyor. Burada işte Allah’ın muradı ilahi hususu ortaya çıkıyor. Savaş anında tevhid için mücadele eden Hz Ali, iş nefsine dokununca vaz geçiyor, Allah’ın muradının bu yönde olmadığını fark ediyor.  İtidal, acaba muradı ilâhiyeye uygun yaşıyor muyum, davranıyor muyum diye bir muhasebe içinde olan davranıştır. Kendini sorgulayan bir nefis daha itidal çizgisinde olmaya çalışan bir nefistir….. İtidal ve hilm (yumuşaklık) ile insanları etkileyebilme durumu olabiliyor. Maddi anlamda bir kazanımı olmasa da manevi anlamda güzel öykülerin oluşmasına ve birikmesine vesile oluyor. İnsanlar size güzel öykülerden dolayı güzel bir bakış açısı ile bakıyorlar. Hatıralar anıldıkça ortaya güzel anılan, hatırlanan bir insan olmanızı sağlıyor…… Zaten bir hayatın dolu dolu yaşanmasının bir belirtisi de yaşanılan hatıraların boluğudur.  Ne incinelim ne incitelim felsefi vardır…..! İnciten insan çıkarsa da bunun da ilahi bir ikazın sebebi olduğuna yorumlanır. Allahın o insan üzerinde bir ikazı olduğu da düşünülürdü. Acaba hangi hataya dayalı bu uyarı geldi diye düşünülür… Ehli tasavvuf, İzzeti nefse dokunan bir söz, davranış sonrası şunu sorarlardı kendilerine “nefsin izzeti mi olur…?” Tabi burada nefisten kasıt sürekli insanı kötülüğe yönlendiren nefistir…… Hayat bu minvalde ilerler….
Ekleme Tarihi: 04 Nisan 2023 - Salı

İçimizden bir ses ki buna vicdan diyoruz…..

Vicdan Allah’ın içimizdeki sesidir. (Nurettin topçu)
Gerçek iman ifrat içerisinde gitmemektir denge içerisinde olmaktır. İtidal hududunu aşmamaktır iman….
İnsan yaratıcısını unutmazsa ve sürekli bunu anımsayarak yaşarsa  davranışlarını da buna göre tanzim eder…..
Allah’ın çizdiği hayat çerçevesi çok  mutedil aşırı sıcak veya aşırı soğuk değil. 
İtidalini ne olduğunu İslam ortaya koymuştur…. Peygamber efendimiz ashabı ile, ailesi ile ve kendisine gelenler ile ilişkileri itidal içerisindedir.
Peygamber efendimiz herkese aynı şeyi tavsiye etmiyor, herkese aynı şeyi söylemiyor, herkese aynı ameli aynı, aklı tavsiye etmiyor. Farzlar dışında; yani herkese her şeyi tavsiye etmiyor. Mizaca göre tavsiyelerde bulunuyor.
Her mizacın kendine göre bir itidal sınırı var. İtidal büyük bir davranış kümesi….! 
Her mizaç kendine göre bir itidal çerçevesi çizmek mecburiyetindedir ….!
Bazı mizaç mala karşı kıskanç çerçevesindedir onun sadaka sınırı başka şekilde oluşturulur. Ondan çok ödeme yapmasını bekleyemezsiniz mizacı öyle……(Tavsiye, telkin ve öneri ile zekatın daha fazla verilmesi sağlanabilir…..)
Bazı mizaç çok cömert buna da itidal çerçevesinde çok harcamamasını; çoluk çocuğun nafakası için tutumu tavsiye edilmesi gerekir…..
Bunu kim söylüyor….Aklı evveller; günümüz söylemi ile kanaat önderleri….

Mizacı dengelemek gerekir….
Peygamber efendimiz ashabı ile ilişkilerinde bile farklı farklı davranıyor. Mizaçlarına göre hareket ediyor; Hz Ömer’e farklı, Hz Ebu Bekir’e farklı, Hz Hatice annemize farklı . 
Bizlerin de çocukları var, dostlarımız yakınlarımız var herkese aynı davranamayız…. Bize de ebeveynlerimiz, hocalarımız, mahalle sakinlerimiz farklı farklı davrandı. Bu mizacın mutedil çizgisinin oluşturulması için gerekliydi….!
Denge, tutmak ile bırakmak arasında bir kıvamdır. (Hz. Mevlana) 
İçimize aldıklarımızla içimizden bıraktıklarımızın da dengesini ayarlamakta mühimdir. 
Mizaç dengesini de mutedil çizgi de böyle tutturmak gerekir….. Aşırı empatik davranışlara biraz da vurdumduymazlık tavsiye edilir. 

Mürebbi kişi mizacı dengeler. 
Anne babamız ilk mürebbilerimizdir. Dengeyi oturtmaya çalışıyorlar. 
Sünger gibi bütün dertleri, çileleri, hüzünleri de içine çekmemek gerekir. Burada ifrata kaçılmış olur. Bırakmak gerekir bazı şeyleri; ifrat-tefrit dengesini sağlamak için. 

Kapılar eşikte beklemeyi bilenlere açılır……!
Sabırlı ve talipli olmak gerekir hakikate erişmek için. 
İnsan güzel söz ile hilm ile çözebileceği meseleyi parlayarak öfkeyle sinirlenerek çözmeye kalkışmamalı….İtidal burada da lazım.
Mutedil olmayı pasif olmak ile karıştırılmamalı…..Aktif olmayı hak aramayı da bilmek lazım…..
Her ne kadar fiilin sahibi görünüyor isek de biz o fiili bir tecelli olarak yerine getirmekteyiz…..
Acaba muradi ilahi burada ne istikamete bir iş ortaya çıkarıyor, olgunlaşıyor, gelişiyor belki tamama, kemale erecek ama muradı ilahiyi biliyor muyuz ne yönde tecelli, zuhur edecek o bizim kalbimize ilham edildi mi…..? 
Muradi ilahiye muvafık olarak mı davranıyoruz ve öyle mi hareket ediyoruz…..? Bu sorular bizi itidal üzerinde hareket etmemizi sağlayan hususlardır. 
İrademiz var, imkanımız var ,işimiz var, canımız var, maddi manevi varlığımız var ama asıl olan Allah’ın muradına uygun yapabiliyor muyuz o işi….?
Hz. Ali bir savaşta bir müşriki tam vuracakken müşrik yüzüne tükürüyor ve Hz. Ali müşriki öldürmekten vaz geçiyor ve diyor ki “ ben seni öldürseydim yüzüme tükürdüğünü için yani nefsim için öldürmüş olacaktım, Allah rızası için değil” diyor. Burada işte Allah’ın muradı ilahi hususu ortaya çıkıyor. Savaş anında tevhid için mücadele eden Hz Ali, iş nefsine dokununca vaz geçiyor, Allah’ın muradının bu yönde olmadığını fark ediyor. 

İtidal, acaba muradı ilâhiyeye uygun yaşıyor muyum, davranıyor muyum diye bir muhasebe içinde olan davranıştır.
Kendini sorgulayan bir nefis daha itidal çizgisinde olmaya çalışan bir nefistir…..
İtidal ve hilm (yumuşaklık) ile insanları etkileyebilme durumu olabiliyor. Maddi anlamda bir kazanımı olmasa da manevi anlamda güzel öykülerin oluşmasına ve birikmesine vesile oluyor. İnsanlar size güzel öykülerden dolayı güzel bir bakış açısı ile bakıyorlar. Hatıralar anıldıkça ortaya güzel anılan, hatırlanan bir insan olmanızı sağlıyor……
Zaten bir hayatın dolu dolu yaşanmasının bir belirtisi de yaşanılan hatıraların boluğudur. 

Ne incinelim ne incitelim felsefi vardır…..!
İnciten insan çıkarsa da bunun da ilahi bir ikazın sebebi olduğuna yorumlanır. Allahın o insan üzerinde bir ikazı olduğu da düşünülürdü. Acaba hangi hataya dayalı bu uyarı geldi diye düşünülür…

Ehli tasavvuf, İzzeti nefse dokunan bir söz, davranış sonrası şunu sorarlardı kendilerine “nefsin izzeti mi olur…?” Tabi burada nefisten kasıt sürekli insanı kötülüğe yönlendiren nefistir……
Hayat bu minvalde ilerler….

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.