DEDAŞ
Mehmet Beşir Ayanoğlu
Köşe Yazarı
Mehmet Beşir Ayanoğlu
 

ŞAHMERAN’IN ÖYKÜCÜSÜ; MARDİNLİ EBU BURAK (TACETTİN TOPARLI USTA)

Mardin 2. Cad. Tellar çarşısında yol aldığınız zaman “Neden eve dönmekten ibarettir hayat” yazılı dükkânın hemen yanı başında “Bitmeyen Şehir” yazılı dükkânında sanat ve zanaatını devam ettirir Ebu Burak. Çocuğunun adı Burak olduğu için esnaf onu, Burak’ın babası Ebu Burak olarak adlandırır Tacettin Toparlı ustayı. Sayısız cam işleme/süsleme ve bakırcılık sanatının farklı işlevi ile dükkânında hayatını idame ettirir. Kendi deyimiyle “gündüz bakır işler, gece düş boyar, birazda masal anlatır.” Mardin’deki ve duydukları bütün masalları anlatıyor Ebu Burak. Şehrin en karakteristik öyküsü Şahmeran onun anlatım ve aktarımıyla gündem olmuş Mardin’de. Şahmeran; Mezopotamya’da bulunan bir şehir, şehirde bir kale, kalenin altında şehir, burada ki iki ayrı şehrin altında bir bahçe var. Yani bu kale Mardin Kalesidir. Şahmeran’ı da bu kalenin altında görmüşler. Şahmeran insan görünümlü; yarısı insan-yarısı yılan, yarısı insan-yarısı zehir, yarısı insan-yarısı şifa ayrıca yarısı insan ve yarısı da insanların atfettikleri özelliği olan canlı bir varlık. Yani insanoğlu arzu derse insan, arzu ederse şifa, arzu ederse de zehir olabilir şahmeran. Hangi özellik isteniyorsa Şahmeran’da o özellikli bir canlı oluyor. İnsanın elinde olan bir durum. Ebu Burak Şahmeran’ın bu özelliklerini aktarmaya çalışır genç kuşaklara. Şahmeran hayatta altı tane eşiği (aşama, kapıyı) anlatır. Hz. Yusuf bir kuyuya indirildi oradan başka bir eşik ile oradan çıktı. Şahmeran’daki altı aşamada buna benziyor. Şahmeran’daki aşamalar; Arayış, Aşk, Akıl, Ayrılık, Birlik, Hayret ve bütün bunları içinde barındıran ölüm eşiğidir. Ebu Burak’a göre öykü ve masallarda konuşulan dil sözlü dil olduğu için hayata dil ile anlam verilmeye çalışılır. Sözlü edebiyat ile masallar yaşatılmaya çalışılır. Sözlü gelenek ile öykü ve masallarımız günümüze kadar gelmiştir. Atalarımız hayatı birbirlerine sözlü aktarımlarla aktarmışlardır bu geleneği. Ebu Burak, aile olarak dedesinden beri Sok’ıl Dillelin’de (Mardin 2. Cad’ de Tellallar Çarşısı) bulunuyorlar. Kendisi de 30 yıldır bu çarşıda bulunuyor. Dedesi bu çarşıda keçecilik yapardı. Sakalların uzunluğu vakit ayırıp kesmediğinden dolayıdır ve 15 yıldır bu şekli ile hayata devam etmektedir. Ebu Burak’a göre hayatın anlamı; Sır’dır. Herkes yaşadığı ile kendine ait bir değeri ve sırrı vardır ve buna göre yaşar. Sır’ın en büyüğü “ İYİLİK İYİDİR!” düsturudur.  Ebu Burak, bulunduğu çarşının sırrını; “Bir şeyi bilmeden bize yaptırmadılar.” Yani çıraklık, kalfalık, ustalık ve bilgelik ile hayata hazırladılar bizi diyor. Hayatın Özü, “Bilmeden yapmamak. Bilip yapmak, Bilip yapmamaktır!”   Dükkâna sadece alış veriş için gelmiyor insanlar, bilgi, deneyim ve yaşanmışlıkların alınması içinde geliyorlar. Sözlü bâkir öyküleri herkes yazıya almak istiyor. Sözlü öyküleri yaşayarak aktarmaya çalışıyor. Öyküyü nasıl aldıysa öyle aktarmaya çalışıyor Ebu Burak. Öykü uyarlamak bir usul meselesidir. Usule uyulduktan sonra sayısız öykü aktarımı yapılabilir. Her meselede bir misal vardır. O Misallerden hareketle öykü aktarımı mümkündür. Ammo Hacı Sabri İl Paşavat (Unat) ve Süryani geleneğin temsilcisi Ammo Mihail (İlye il-Terzi’nin babası) çarşıda karşılıklı oturur ve öykü aktarımı yaparlardı. Çoğu öykünün keşfedicileri/aktarımcısı onlardı. Onlardan aldığı aktarımlarla kendini yetiştirmiş Ebu Burak.   Ammo Mihail yürüyen bir öykü aktarıcısıydı. Darb-ı mesellerle uygun ortamın sözlü edebi muhtevasını resmedebilen bir şahsiyetti. Anlattığı öykü, oluşturduğu şiirsel aktarımlarla uzun yıllar kendisinden bahsettiren bir şahsiyetti. İnsan isimleri üzerinden geliştirdiği üslup ile şahsiyeti yansıtan ve kişiliği resmeden şiirler okurdu. Bu özelliği ile uzun yıllar Mardinlilerin hafızasında yaşadı.  Ammo Sabri Beytil Paşavat’ta öykü, masal aktarımın önemli şahsiyetlerindendi.   Ammo Sabri Beytil Paşavat ile Ammo Mihail’in olduğu bir kış gününde mangalı yakarak ısınmaya başladıkları bir anda Sabri Amcanın hanımı gelmesi üzerine Mihail Amca “ Ey Sabri! Yerden aldın ve sırtına koydun” minvalinde ki müstehzi sözüne ve aktarımına karşı Sabri Amcada, Mihail Amcaya yönelik “Gelen benim eşim değil komşum varsaysam da, komşum olarak değil bir kaplumbağa olsa da onu sırtımda taşırım.” Yani bu aktarım ve çıkış ile eşine olan saygısını ve sevgisini anlatmaya çalışmış Ammo Sabri. Tabi bu üslup Mardin lehçesi ile aktarıldığında daha bir anlam ve hayat bulmaktadır. Hafız Sılah (Akaalpoğlu) Ammo Zeki Ece, Hafız Hamit (Özcan) gibi ustaların bu tür edebi aktarım ve öyküleriyle büyümüş Ebu Burak. Modernite maalesef sözlü öykücülüğü bitirdi. İnsanların interaktif diyalogla birbirlerine anlama ve hissetme duygularını ellerinden aldı. Dijital yalnızlık bizi bize unutturmuş ve toplum da kendini unutmuş. Bundan mustarip Ebu Burak. Dijital dünyaya inat olarak öyküleri sözlü aktarmayı tercih ediyor bu nedenle. Çarşının içinde bunu yapmaya çalışıyor. Kahvit İl Nıccerin (Marangozcular Kahvesinde) ayda bir sözlü öykü anlatımı yapıyor.  Bir ara Türkiye’nin farklı bölgelerinden sözlü masal anlatıcılarını toplamış ve Mardin’de sözlü masal festivali düzenlemiş. Türkiye’nin önde gelen sözlü öykü yazarları ve müellifleri Ebu Burak ile ilgilenmişler. Film senaristleri de ilgilenmişler kendisiyle fakat onun tercihi bu geleneği çarşıda olduğu gibi aktarmak ve devam ettirmektir. Bu özelliği ile otantik hareket ediyor Ebu Burak. Yozlaşmadan ve yozlaştırmadan. Artuklu Üniversitesinden bu sözlü öykü geleneği ile şu ana kadar ilgilenen olmamış. Mimarlık Fakültesi öğrencileri bir ara çalışmış kendisiyle ve dükkân kepenklerine çeşitli öykü başlılıklarını yazmışlar birlikte.  Sözlü öykü aktarım hususu gönüllülük esasına dayanır. Bu geleneği aktarmak isteyen bu çarşıya gelir ve öğrendiklerini kendisi de aktarır diyor Ebu Burak. Ebu Burak’a göre Mardin bir değişim içerisinde eviriliyor. Kontrolsüz ve dijital bir yöne eviriliyor. Farklı yaşam modellerini kendi içeresinde barındırabilecek bir Mardin varken bu evirilme daha farklı yöne gitmektedir. Mardinliler yaşadığı şehri bırakıp gitmemeli. Mardin altı kere boşaltılmış ve yedi kere tekrar doldurulan bir şehir. Bu şehrin kaderi İtalya Matera şehrine benzememeli. Çünkü o şehri de boşaltmışlar ve bir daha dolduramamışlar. Tarih süreci içerisinde Musul’dan gelen kervan Mardin’e gelmeden alt taraflarda yazı tura atar paranın dik gelmesi durumunda Mardin’e çıkardı. Bu sebeple tarih boyunca Mardin’de sanat ve zanaat hep önemini koruya gelmiştir.   Mardin’in tanıtımı için yedi ülke gezmiş Ebu Burak. Aynı zaman kendi dükkânında bakır eşyalarda satıyor. Mardin’de kalaycı olarak iki usta kalmış. Ammo Nezir Abak ve Ammo İl Seyyit. Bakırcı olarak da Ammo Melle Hamit’in çocukları var. Hasan Özcan ve kardeşleri bu işi yapıyor. Cam zanaatı ile ilgili süsleme çalışmaları da var Ebu Burak’ın.   Ebu Burak’tan bütün bunları dinlerken aslında kaybettiğimiz hikmeti halen Mardin’de yanı başımızda olduğu hissini duyduk. Kaybolmaya yüz tutmuş geleceğimiz ve gerçeğimizi tekrar hatırladık. Keşke her bir öğrencimiz bu geleceğin sürmesi için bu aktarımları öğrenebilse.   Ebu Burak ile sıcak yaz ikindisinde sohbetimize son verirken içimize hüzün çöküyordu. Mardin sadece insanını göç ile kaybetmiyordu. Geleneğini, örfünü ve adetlerini de kayıp ediyordu. Yüzyıllarca oluşan bu kültür dijital dünya ve medyanın tahribatıyla alabora oluyordu.  Dünyada başka bir Mardin ve Mardinli yok…... 
Ekleme Tarihi: 18 Temmuz 2022 - Pazartesi

ŞAHMERAN’IN ÖYKÜCÜSÜ; MARDİNLİ EBU BURAK (TACETTİN TOPARLI USTA)

Mardin 2. Cad. Tellar çarşısında yol aldığınız zaman “Neden eve dönmekten ibarettir hayat” yazılı dükkânın hemen yanı başında “Bitmeyen Şehir” yazılı dükkânında sanat ve zanaatını devam ettirir Ebu Burak. Çocuğunun adı Burak olduğu için esnaf onu, Burak’ın babası Ebu Burak olarak adlandırır Tacettin Toparlı ustayı. Sayısız cam işleme/süsleme ve bakırcılık sanatının farklı işlevi ile dükkânında hayatını idame ettirir.
Kendi deyimiyle “gündüz bakır işler, gece düş boyar, birazda masal anlatır.” Mardin’deki ve duydukları bütün masalları anlatıyor Ebu Burak.
Şehrin en karakteristik öyküsü Şahmeran onun anlatım ve aktarımıyla gündem olmuş Mardin’de.
Şahmeran; Mezopotamya’da bulunan bir şehir, şehirde bir kale, kalenin altında şehir, burada ki iki ayrı şehrin altında bir bahçe var. Yani bu kale Mardin Kalesidir. Şahmeran’ı da bu kalenin altında görmüşler. Şahmeran insan görünümlü; yarısı insan-yarısı yılan, yarısı insan-yarısı zehir, yarısı insan-yarısı şifa ayrıca yarısı insan ve yarısı da insanların atfettikleri özelliği olan canlı bir varlık. Yani insanoğlu arzu derse insan, arzu ederse şifa, arzu ederse de zehir olabilir şahmeran. Hangi özellik isteniyorsa Şahmeran’da o özellikli bir canlı oluyor. İnsanın elinde olan bir durum. Ebu Burak Şahmeran’ın bu özelliklerini aktarmaya çalışır genç kuşaklara.
Şahmeran hayatta altı tane eşiği (aşama, kapıyı) anlatır. Hz. Yusuf bir kuyuya indirildi oradan başka bir eşik ile oradan çıktı. Şahmeran’daki altı aşamada buna benziyor.
Şahmeran’daki aşamalar; Arayış, Aşk, Akıl, Ayrılık, Birlik, Hayret ve bütün bunları içinde barındıran ölüm eşiğidir.
Ebu Burak’a göre öykü ve masallarda konuşulan dil sözlü dil olduğu için hayata dil ile anlam verilmeye çalışılır. Sözlü edebiyat ile masallar yaşatılmaya çalışılır. Sözlü gelenek ile öykü ve masallarımız günümüze kadar gelmiştir. Atalarımız hayatı birbirlerine sözlü aktarımlarla aktarmışlardır bu geleneği.
Ebu Burak, aile olarak dedesinden beri Sok’ıl Dillelin’de (Mardin 2. Cad’ de Tellallar Çarşısı) bulunuyorlar. Kendisi de 30 yıldır bu çarşıda bulunuyor. Dedesi bu çarşıda keçecilik yapardı. Sakalların uzunluğu vakit ayırıp kesmediğinden dolayıdır ve 15 yıldır bu şekli ile hayata devam etmektedir.
Ebu Burak’a göre hayatın anlamı; Sır’dır.

Herkes yaşadığı ile kendine ait bir değeri ve sırrı vardır ve buna göre yaşar.
Sır’ın en büyüğü “ İYİLİK İYİDİR!” düsturudur. 
Ebu Burak, bulunduğu çarşının sırrını; “Bir şeyi bilmeden bize yaptırmadılar.” Yani çıraklık, kalfalık, ustalık ve bilgelik ile hayata hazırladılar bizi diyor.
Hayatın Özü, “Bilmeden yapmamak. Bilip yapmak, Bilip yapmamaktır!”  
Dükkâna sadece alış veriş için gelmiyor insanlar, bilgi, deneyim ve yaşanmışlıkların alınması içinde geliyorlar.
Sözlü bâkir öyküleri herkes yazıya almak istiyor. Sözlü öyküleri yaşayarak aktarmaya çalışıyor. Öyküyü nasıl aldıysa öyle aktarmaya çalışıyor Ebu Burak. Öykü uyarlamak bir usul meselesidir. Usule uyulduktan sonra sayısız öykü aktarımı yapılabilir. Her meselede bir misal vardır. O Misallerden hareketle öykü aktarımı mümkündür.
Ammo Hacı Sabri İl Paşavat (Unat) ve Süryani geleneğin temsilcisi Ammo Mihail (İlye il-Terzi’nin babası) çarşıda karşılıklı oturur ve öykü aktarımı yaparlardı. Çoğu öykünün keşfedicileri/aktarımcısı onlardı. Onlardan aldığı aktarımlarla kendini yetiştirmiş Ebu Burak.  
Ammo Mihail yürüyen bir öykü aktarıcısıydı. Darb-ı mesellerle uygun ortamın sözlü edebi muhtevasını resmedebilen bir şahsiyetti. Anlattığı öykü, oluşturduğu şiirsel aktarımlarla uzun yıllar kendisinden bahsettiren bir şahsiyetti. İnsan isimleri üzerinden geliştirdiği üslup ile şahsiyeti yansıtan ve kişiliği resmeden şiirler okurdu. Bu özelliği ile uzun yıllar Mardinlilerin hafızasında yaşadı. 
Ammo Sabri Beytil Paşavat’ta öykü, masal aktarımın önemli şahsiyetlerindendi.  
Ammo Sabri Beytil Paşavat ile Ammo Mihail’in olduğu bir kış gününde mangalı yakarak ısınmaya başladıkları bir anda Sabri Amcanın hanımı gelmesi üzerine Mihail Amca “ Ey Sabri! Yerden aldın ve sırtına koydun” minvalinde ki müstehzi sözüne ve aktarımına karşı Sabri Amcada, Mihail Amcaya yönelik “Gelen benim eşim değil komşum varsaysam da, komşum olarak değil bir kaplumbağa olsa da onu sırtımda taşırım.” Yani bu aktarım ve çıkış ile eşine olan saygısını ve sevgisini anlatmaya çalışmış Ammo Sabri. Tabi bu üslup Mardin lehçesi ile aktarıldığında daha bir anlam ve hayat bulmaktadır.
Hafız Sılah (Akaalpoğlu) Ammo Zeki Ece, Hafız Hamit (Özcan) gibi ustaların bu tür edebi aktarım ve öyküleriyle büyümüş Ebu Burak.
Modernite maalesef sözlü öykücülüğü bitirdi. İnsanların interaktif diyalogla birbirlerine anlama ve hissetme duygularını ellerinden aldı. Dijital yalnızlık bizi bize unutturmuş ve toplum da kendini unutmuş. Bundan mustarip Ebu Burak. Dijital dünyaya inat olarak öyküleri sözlü aktarmayı tercih ediyor bu nedenle. Çarşının içinde bunu yapmaya çalışıyor.
Kahvit İl Nıccerin (Marangozcular Kahvesinde) ayda bir sözlü öykü anlatımı yapıyor.  Bir ara Türkiye’nin farklı bölgelerinden sözlü masal anlatıcılarını toplamış ve Mardin’de sözlü masal festivali düzenlemiş.
Türkiye’nin önde gelen sözlü öykü yazarları ve müellifleri Ebu Burak ile ilgilenmişler. Film senaristleri de ilgilenmişler kendisiyle fakat onun tercihi bu geleneği çarşıda olduğu gibi aktarmak ve devam ettirmektir. Bu özelliği ile otantik hareket ediyor Ebu Burak. Yozlaşmadan ve yozlaştırmadan.
Artuklu Üniversitesinden bu sözlü öykü geleneği ile şu ana kadar ilgilenen olmamış. Mimarlık Fakültesi öğrencileri bir ara çalışmış kendisiyle ve dükkân kepenklerine çeşitli öykü başlılıklarını yazmışlar birlikte. 
Sözlü öykü aktarım hususu gönüllülük esasına dayanır. Bu geleneği aktarmak isteyen bu çarşıya gelir ve öğrendiklerini kendisi de aktarır diyor Ebu Burak.
Ebu Burak’a göre Mardin bir değişim içerisinde eviriliyor. Kontrolsüz ve dijital bir yöne eviriliyor. Farklı yaşam modellerini kendi içeresinde barındırabilecek bir Mardin varken bu evirilme daha farklı yöne gitmektedir. Mardinliler yaşadığı şehri bırakıp gitmemeli. Mardin altı kere boşaltılmış ve yedi kere tekrar doldurulan bir şehir. Bu şehrin kaderi İtalya Matera şehrine benzememeli. Çünkü o şehri de boşaltmışlar ve bir daha dolduramamışlar. Tarih süreci içerisinde Musul’dan gelen kervan Mardin’e gelmeden alt taraflarda yazı tura atar paranın dik gelmesi durumunda Mardin’e çıkardı. Bu sebeple tarih boyunca Mardin’de sanat ve zanaat hep önemini koruya gelmiştir.  
Mardin’in tanıtımı için yedi ülke gezmiş Ebu Burak. Aynı zaman kendi dükkânında bakır eşyalarda satıyor. Mardin’de kalaycı olarak iki usta kalmış. Ammo Nezir Abak ve Ammo İl Seyyit. Bakırcı olarak da Ammo Melle Hamit’in çocukları var. Hasan Özcan ve kardeşleri bu işi yapıyor. Cam zanaatı ile ilgili süsleme çalışmaları da var Ebu Burak’ın.  
Ebu Burak’tan bütün bunları dinlerken aslında kaybettiğimiz hikmeti halen Mardin’de yanı başımızda olduğu hissini duyduk. Kaybolmaya yüz tutmuş geleceğimiz ve gerçeğimizi tekrar hatırladık. Keşke her bir öğrencimiz bu geleceğin sürmesi için bu aktarımları öğrenebilse.  
Ebu Burak ile sıcak yaz ikindisinde sohbetimize son verirken içimize hüzün çöküyordu. Mardin sadece insanını göç ile kaybetmiyordu. Geleneğini, örfünü ve adetlerini de kayıp ediyordu. Yüzyıllarca oluşan bu kültür dijital dünya ve medyanın tahribatıyla alabora oluyordu. 
Dünyada başka bir Mardin ve Mardinli yok…... 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.