DEDAŞ
Mustafa ERKAR
Köşe Yazarı
Mustafa ERKAR
 

Bu şehrin bir hikâyesi olmalı -1-

Kadim şehir Mardin'in geçmişine bakıldığı zaman bu şehirle ilgili anlatılacak o kadar hikayeler var ki sanırım bu hikayeleri yazmak için hani derler ya denizler mürekkep olsa, ormanlar kalem olsa anlatmaya yetmez diye. Galiba benimde o misal... Mardin'i yakından bilen büyüklerimizle oturup biraz sohbet ettiğimizde Mardin'in geçmişe dair mutlaka anlatacakları bir hikâyeleri oluyor. Onlar anlatarak geçmişe dalarken bizde dinlerken büyük keyif alıyoruz. Çünkü onları dinlerken aslında Mardin'i dinliyoruz. Bundan bir süre önce tarihi çarşılarda gezinirken yaşı tahminen yetmişe dayanan bir esnafın ısrarı üzerine çay içme teklifini kıramayıp, kabul ettim. Hal hatır muhabbetin ardından ister istemez sohbet soru cevap faslına geçti. Tabi gazeteci olduğumu anlayınca muhabbet daha da koyulaştı ve  bana ikide bir anlattıklarımı mutlaka yaz! diye tembihliyordu. Yaş itibariyle Mardin'in eski yapısını, gelenek göreneklerini, kültürünü az çok bende biliyorum ama onu dinlerken çok şey bilmediğimi anlıyor ve daha çok merak ederek, pür dikkat kendisini dinliyordum. Bu şehrin bir hikâyesi olmalı dedik ya işte bende bunu merak ederek, bir yandan soru soruyor diğer yanda da heyecanla onu dinliyorum. Anlatırken kendisinin de o günlere gittiğini mimiklerinden hissediyordum. Bana Mardin'in eski kültürünü anlatırken, özellikle yemek kültürünü, aile yapısını, çarşı esnafını ve şehirdeki insan ilişkilerini  anlatarak, birbirinden değerli bilgiler veriyordu. Tabii bu yazımda sizleri hepsini yazarak boğmak istemiyorum. Bu bölümde sizlerle sadece Mardin'de yemek kültürünü paylaşmak istiyorum. Yemek kültürü konusunda aslında o kadar çok anlatılacak ve üzerinde durulacak konu var ki hangisinden bahsedeceğimi bilemiyorum. Ama amcanın anlattığı Mardin'e has çiğ köfte kültürünü anlatmadan da geçmek istemiyorum. Amcamız çiğ köfte kültürünü anlatırken özellikle akşamları tarihi Mardin evlerinin avlularından tokmak sesleri duyulurdu diyor. O tarihi sokaklardan geçerken tokmak sesleri bir melodi gibi birbirine karışıyordu. Çiğ köfte büyük emek ve maharet istediği için Mardin kadını da eşine olan değer ve sadakatini göstermek için eşini neredeyse her akşam çiğ köfte yaparak karşılamak istiyordu. Eskiden çiğ köfte hazırlanırken büyük emek harcanırdı. Çiğ köfte eti tokmakla taş üzerinde uzun süre dövülürdü, sabırla etin sinirleri alınırdı. Hünerli bir yoğurmanın ardından böylece akşam sofrasında tüm aile fertleri çiğ köftelerini iştahla yerdi diyor ve ekliyor. "-Turizm şehriyiz diyoruz ama bir çok kültürümüzü geçmişte bırakıyoruz. Mesela bir sokağımızı bu geleneğe uygun bir şekilde dizayn ederek, bu güzel ve anlamlı geleneğimizi sürdürebiliriz. Sembolik olsa da sokağın birkaç yerinde tokmakla et döven tezgahlar kurup, eski usulde çiğ köfte satışı da yapılabiliriz. Bu şekilde turizmimize bir ivme daha kazandırabiliriz." diyor. Bu fikir aslında yabana atılacak bir fikir değil diye düşünüyorum. Tabi amca anlatmaya devam ediyor bende dinliyorum. Eskiden diyor yapılan her yemekten mutlaka yakın komşuya tabaklanır, ikram edilirdi. Bu ikramlar bir gelenekti. Komşular kendi aralarında o kadar ikramlarda bulunuyorlardı ki bundan dolayı her akşam sofrası bir çok çeşit yemekle şekilleniyordu. Böylece zenginler ile fakirler arasında fazla sofra farkı olmuyordu. Bu gelenekle herkesin sofrası zengin olurdu. Her akşam evin en küçük çocuğu annenin hazırlamış olduğu tabağı ya karşı komşuya ya da yan komşuya ikram etmek üzere sokakta mekik dokuyordu. Bu yemek sembusek, ırok, kibe veya ikbébét ise çocuk yolda giderken kokuya dayanamayıp, mutlaka bunlardan birini araklardı. Çocuk aklı işte... Amcamız bunu söylerken göz göze geliyor ve gülüşüyoruz. Bir sonraki yazımda sizlere Mardin'de esnaf kültürünü dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Saygılarımla...           
Ekleme Tarihi: 01 Ekim 2022 - Cumartesi

Bu şehrin bir hikâyesi olmalı -1-

Kadim şehir Mardin'in geçmişine bakıldığı zaman bu şehirle ilgili anlatılacak o kadar hikayeler var ki sanırım bu hikayeleri yazmak için hani derler ya denizler mürekkep olsa, ormanlar kalem olsa anlatmaya yetmez diye. Galiba benimde o misal...

Mardin'i yakından bilen büyüklerimizle oturup biraz sohbet ettiğimizde Mardin'in geçmişe dair mutlaka anlatacakları bir hikâyeleri oluyor. Onlar anlatarak geçmişe dalarken bizde dinlerken büyük keyif alıyoruz. Çünkü onları dinlerken aslında Mardin'i dinliyoruz.

Bundan bir süre önce tarihi çarşılarda gezinirken yaşı tahminen yetmişe dayanan bir esnafın ısrarı üzerine çay içme teklifini kıramayıp, kabul ettim. Hal hatır muhabbetin ardından ister istemez sohbet soru cevap faslına geçti. Tabi gazeteci olduğumu anlayınca muhabbet daha da koyulaştı ve  bana ikide bir anlattıklarımı mutlaka yaz! diye tembihliyordu.

Yaş itibariyle Mardin'in eski yapısını, gelenek göreneklerini, kültürünü az çok bende biliyorum ama onu dinlerken çok şey bilmediğimi anlıyor ve daha çok merak ederek, pür dikkat kendisini dinliyordum. Bu şehrin bir hikâyesi olmalı dedik ya işte bende bunu merak ederek, bir yandan soru soruyor diğer yanda da heyecanla onu dinliyorum. Anlatırken kendisinin de o günlere gittiğini mimiklerinden hissediyordum.

Bana Mardin'in eski kültürünü anlatırken, özellikle yemek kültürünü, aile yapısını, çarşı esnafını ve şehirdeki insan ilişkilerini  anlatarak, birbirinden değerli bilgiler veriyordu. Tabii bu yazımda sizleri hepsini yazarak boğmak istemiyorum. Bu bölümde sizlerle sadece Mardin'de yemek kültürünü paylaşmak istiyorum.

Yemek kültürü konusunda aslında o kadar çok anlatılacak ve üzerinde durulacak konu var ki hangisinden bahsedeceğimi bilemiyorum. Ama amcanın anlattığı Mardin'e has çiğ köfte kültürünü anlatmadan da geçmek istemiyorum.

Amcamız çiğ köfte kültürünü anlatırken özellikle akşamları tarihi Mardin evlerinin avlularından tokmak sesleri duyulurdu diyor. O tarihi sokaklardan geçerken tokmak sesleri bir melodi gibi birbirine karışıyordu. Çiğ köfte büyük emek ve maharet istediği için Mardin kadını da eşine olan değer ve sadakatini göstermek için eşini neredeyse her akşam çiğ köfte yaparak karşılamak istiyordu. Eskiden çiğ köfte hazırlanırken büyük emek harcanırdı. Çiğ köfte eti tokmakla taş üzerinde uzun süre dövülürdü, sabırla etin sinirleri alınırdı. Hünerli bir yoğurmanın ardından böylece akşam sofrasında tüm aile fertleri çiğ köftelerini iştahla yerdi diyor ve ekliyor.

"-Turizm şehriyiz diyoruz ama bir çok kültürümüzü geçmişte bırakıyoruz. Mesela bir sokağımızı bu geleneğe uygun bir şekilde dizayn ederek, bu güzel ve anlamlı geleneğimizi sürdürebiliriz. Sembolik olsa da sokağın birkaç yerinde tokmakla et döven tezgahlar kurup, eski usulde çiğ köfte satışı da yapılabiliriz. Bu şekilde turizmimize bir ivme daha kazandırabiliriz." diyor. Bu fikir aslında yabana atılacak bir fikir değil diye düşünüyorum.

Tabi amca anlatmaya devam ediyor bende dinliyorum. Eskiden diyor yapılan her yemekten mutlaka yakın komşuya tabaklanır, ikram edilirdi. Bu ikramlar bir gelenekti. Komşular kendi aralarında o kadar ikramlarda bulunuyorlardı ki bundan dolayı her akşam sofrası bir çok çeşit yemekle şekilleniyordu. Böylece zenginler ile fakirler arasında fazla sofra farkı olmuyordu. Bu gelenekle herkesin sofrası zengin olurdu. Her akşam evin en küçük çocuğu annenin hazırlamış olduğu tabağı ya karşı komşuya ya da yan komşuya ikram etmek üzere sokakta mekik dokuyordu. Bu yemek sembusek, ırok, kibe veya ikbébét ise çocuk yolda giderken kokuya dayanamayıp, mutlaka bunlardan birini araklardı. Çocuk aklı işte...

Amcamız bunu söylerken göz göze geliyor ve gülüşüyoruz.

Bir sonraki yazımda sizlere Mardin'de esnaf kültürünü dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Saygılarımla... 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.