DEDAŞ
Mustafa ERKAR
Köşe Yazarı
Mustafa ERKAR
 

Bu Şehrin Bir Hikayesi Olmalı -3-

           (İnsan İlişkileri) Bugünkü yazımda sizlere kadim Mardin'de yaşanan insan ilişkilerinden kesitler anlatmaya çalışacağım. Bir önceki yazılarımda dilimin döndüğünce sizlere Mardin'in yemek ve esnaf kültürünü anlatmaya çalışmıştım. Mardin'de insan ilişkilerini anlatırken, özellikle komşuluk ilişkilerine ağırlık verirken o dönemin çocukluğunuda unutmayacağım. Eskiden Mardin'de insan ilişkileri çok farklıydı. Bunların başında da komşuluk ilişkileri geliyordu. Malumunuz bundan yaklaşık kırk yıl öncesine kadar Mardin'de yeni yerleşim yerleri yoktu. Mardin sadece tarihi Mardin'den ibaretti. Herkesin sokağı, mahallesi ve hatta çarşısı neredeyse birdi. Şimdiki gibi hafta bir kurulan pazarlar yoktu. Sabit çarşılar vardı ve insanlar bu çarşılardan her gün alışverişlerini yaparlardı. Tabi yeni yerleşim olmadığı için tarihi Mardin evlerinde 5-6 aile aynı avluyu paylaşıyor ve birlikte yaşıyorlardı. Çoğu zaman bu çoklu komşuluk kültürü insanlara birlikte yaşama kültürünüde aşılıyordu. Eşler işe gittikten sonra komşular neredeyse her sabah bir araya geliyor ve birlikte aynı avluda kahvaltı yapıyorlardı. Zaten o zamanın kahvaltıları şimdiki gibi çok çeşitli değildi. Zenginle fakirin sofrası aşağı yukarı aynıydı. Biri çay yapardı, diğeri zeytin ekmek bir ötekisi ise peynir, domates, salatalık veya yoğurt getirirdi. Ama o kahvaltının tadına doyum olmazdı. İnanın o tadı hala damağımda hissediyorum. Çoğu zaman kahvaltı dışında öğle yemeği de vazgeçilmezdi. Öğle yemeklerinde genellikle mercimek köftesi diğer adı (bello) yapılırdı. Belloun yanında ayran, turşu ve yeşil soğan bir başka olurdu.  Kahvaltı yada öğle yemeği yenildikten sonra anneler, genç kızlar avluda toplanır bir yandan hoş sohbet ederken, diğer yandanda bildikleri el oyası, dantel, atamin üzerinden süslemeler, yazma gibi el işi işleyerek hünerlerini sergilerlerdi. Çoğu aileler bunu yaparken aile bütçelerinede katkıda bulunuyorlardı. Kadınlar toplanacak da dedikodu olamaz mı. Hatta çoğu zaman bu muhabbetler sokağa taşardı. Karşı komşularda bu muhabbete katılmak isteyince bu sefer sokağın bir köşesine kilimler serilir veya herkes kendi kapısının eşiğine oturur böylece muhabbet halkası daha da genişlerdi. Burada kadınlar dertlerini birbirine anlatınca konu akşam beylere de nakledilirdi. Böylece kimin ne derdi sıkıntısı varsa bu muhabbetler vesilesiyle birbirinden haberdar olurdu. İkindiye doğru kadınlar evlere çekilir bu sefer akşam yemeği için hummalı ve tatlı bir telaş başlardı. Esnaf, işçi yada memur olan babalar işten eve dönecektir. Anneler eşlerini mutlaka sıcak bir aşla karşılamak isterlerdi. Sıcak bir yemek, aileye muhabbet katardı. İlla da ağır bir yemek olması gerekmezdi, önemli olan tencerenin kaynamasıydı. Sofrada kaşıklanacak bir yemek olması yeterliydi. Akşam yemeğinde sofranın etrafında tüm aile fertlerinin bulunması şarttı. Sofra ortasına büyük bir yemek tabağı konulur ve herkes aynı tabaktan yerdi. Böylece yemeğin daha bereketli olacağına inanılırdı. O dönemlerde az sayıda ailede televizyon bulunurdu. 5-6 ailelik bir avluda ancak bir ailede televizyon mevcuttu. Televizyonların yayını siyah beyazdı. Yayın akşam saat 18.00'da açılır, gece 00.00'da kapanırdı. Yayınalar genellikle Avrupa kültürü içerikliydi. Hatırlayanlar bilir Dallas dizisi meşhurdu. Kara şimşek dizisi çocukların vazgeçilmeziydi. Babalar genellikle haberleri radyodan dinlerlerdi. Tabi haber dinleyeceğim değil, ajans dinleyeceğim denilirdi. Babalar için fazla yazılacak yada anlatılacak bir şey yok onlar akşam erken uyur, sabah erkenden işe giderlerdi. Çünkü geçim kaynağı sadece  babaydı. Haftada bir mutlaka akraba ziyaretleri yapılırdı. Misafirlik o dönemlerde çok önemliydi. Akraba ziyaretleri dışında dost, ahbap ziyaretleri de yapılırdı. Burada yapılan derin ve samimi sohbetlerden çocuklarda naibini alırdı. O zamanlar telefon, tablet, internet olmadığı için çocuklar oturur büyükleri dinlerdi. Bu sohbetler küçükler için büyük hayat tecrübesi olurdu. Çocuklar demişken o dönemin çocuklarından da bahsetmek istiyorum. Okul dönüşü 10-12 çocuk aynı avluda geleneksel Mardin oyunları oynardı ama hiç bir zaman büyük tartışmalara yada kavgalara yol açmazlardı. Şimdiki gibi çocuk kavgası için silahlar çekilmezdi. Burada büyük sözü önemliydi bu gibi tatsızlıklar yaşandığı zaman avlunun en yaşlısı devreye girer ve hemen o tatsızlıkları tatlıya bağlardı. Çocuklar acıkınca bir dilim ekmeğe ya salça sürülür yada tereyağı tabi tereyağı toz şekersiz olmazdı. Parası olan çocuklar daha şanslıydı. Mahallenin bakkal amcasından açıkta satılan çikolatalı gofret, leblebi tozu, şekerli leblebi, taç kraker yada kaymaklı bisküvi alabiliyorsa o çocuk kesinlikle kıskanılırdı. Tabi bunun yanında elmalı şeker, eskimo, pamuklu şeker ve hatta halkalı tatlı satan sokak satıcıları vardı. Parası olmayan çocukların bunların ardın masum masum bakmalarını anlatmak için inanın şuanda nasıl bir cümle kuracağımı bilemiyorum. Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle...
Ekleme Tarihi: 31 Ekim 2022 - Pazartesi

Bu Şehrin Bir Hikayesi Olmalı -3-

           (İnsan İlişkileri)

Bugünkü yazımda sizlere kadim Mardin'de yaşanan insan ilişkilerinden kesitler anlatmaya çalışacağım. Bir önceki yazılarımda dilimin döndüğünce sizlere Mardin'in yemek ve esnaf kültürünü anlatmaya çalışmıştım. Mardin'de insan ilişkilerini anlatırken, özellikle komşuluk ilişkilerine ağırlık verirken o dönemin çocukluğunuda unutmayacağım.

Eskiden Mardin'de insan ilişkileri çok farklıydı. Bunların başında da komşuluk ilişkileri geliyordu. Malumunuz bundan yaklaşık kırk yıl öncesine kadar Mardin'de yeni yerleşim yerleri yoktu. Mardin sadece tarihi Mardin'den ibaretti. Herkesin sokağı, mahallesi ve hatta çarşısı neredeyse birdi. Şimdiki gibi hafta bir kurulan pazarlar yoktu. Sabit çarşılar vardı ve insanlar bu çarşılardan her gün alışverişlerini yaparlardı.

Tabi yeni yerleşim olmadığı için tarihi Mardin evlerinde 5-6 aile aynı avluyu paylaşıyor ve birlikte yaşıyorlardı. Çoğu zaman bu çoklu komşuluk kültürü insanlara birlikte yaşama kültürünüde aşılıyordu. Eşler işe gittikten sonra komşular neredeyse her sabah bir araya geliyor ve birlikte aynı avluda kahvaltı yapıyorlardı. Zaten o zamanın kahvaltıları şimdiki gibi çok çeşitli değildi. Zenginle fakirin sofrası aşağı yukarı aynıydı. Biri çay yapardı, diğeri zeytin ekmek bir ötekisi ise peynir, domates, salatalık veya yoğurt getirirdi. Ama o kahvaltının tadına doyum olmazdı. İnanın o tadı hala damağımda hissediyorum. Çoğu zaman kahvaltı dışında öğle yemeği de vazgeçilmezdi. Öğle yemeklerinde genellikle mercimek köftesi diğer adı (bello) yapılırdı. Belloun yanında ayran, turşu ve yeşil soğan bir başka olurdu. 

Kahvaltı yada öğle yemeği yenildikten sonra anneler, genç kızlar avluda toplanır bir yandan hoş sohbet ederken, diğer yandanda bildikleri el oyası, dantel, atamin üzerinden süslemeler, yazma gibi el işi işleyerek hünerlerini sergilerlerdi. Çoğu aileler bunu yaparken aile bütçelerinede katkıda bulunuyorlardı. Kadınlar toplanacak da dedikodu olamaz mı. Hatta çoğu zaman bu muhabbetler sokağa taşardı. Karşı komşularda bu muhabbete katılmak isteyince bu sefer sokağın bir köşesine kilimler serilir veya herkes kendi kapısının eşiğine oturur böylece muhabbet halkası daha da genişlerdi. Burada kadınlar dertlerini birbirine anlatınca konu akşam beylere de nakledilirdi. Böylece kimin ne derdi sıkıntısı varsa bu muhabbetler vesilesiyle birbirinden haberdar olurdu.

İkindiye doğru kadınlar evlere çekilir bu sefer akşam yemeği için hummalı ve tatlı bir telaş başlardı. Esnaf, işçi yada memur olan babalar işten eve dönecektir. Anneler eşlerini mutlaka sıcak bir aşla karşılamak isterlerdi. Sıcak bir yemek, aileye muhabbet katardı. İlla da ağır bir yemek olması gerekmezdi, önemli olan tencerenin kaynamasıydı. Sofrada kaşıklanacak bir yemek olması yeterliydi. Akşam yemeğinde sofranın etrafında tüm aile fertlerinin bulunması şarttı. Sofra ortasına büyük bir yemek tabağı konulur ve herkes aynı tabaktan yerdi. Böylece yemeğin daha bereketli olacağına inanılırdı.

O dönemlerde az sayıda ailede televizyon bulunurdu. 5-6 ailelik bir avluda ancak bir ailede televizyon mevcuttu. Televizyonların yayını siyah beyazdı. Yayın akşam saat 18.00'da açılır, gece 00.00'da kapanırdı. Yayınalar genellikle Avrupa kültürü içerikliydi. Hatırlayanlar bilir Dallas dizisi meşhurdu. Kara şimşek dizisi çocukların vazgeçilmeziydi. Babalar genellikle haberleri radyodan dinlerlerdi. Tabi haber dinleyeceğim değil, ajans dinleyeceğim denilirdi. Babalar için fazla yazılacak yada anlatılacak bir şey yok onlar akşam erken uyur, sabah erkenden işe giderlerdi. Çünkü geçim kaynağı sadece  babaydı.

Haftada bir mutlaka akraba ziyaretleri yapılırdı. Misafirlik o dönemlerde çok önemliydi. Akraba ziyaretleri dışında dost, ahbap ziyaretleri de yapılırdı. Burada yapılan derin ve samimi sohbetlerden çocuklarda naibini alırdı. O zamanlar telefon, tablet, internet olmadığı için çocuklar oturur büyükleri dinlerdi. Bu sohbetler küçükler için büyük hayat tecrübesi olurdu.

Çocuklar demişken o dönemin çocuklarından da bahsetmek istiyorum. Okul dönüşü 10-12 çocuk aynı avluda geleneksel Mardin oyunları oynardı ama hiç bir zaman büyük tartışmalara yada kavgalara yol açmazlardı. Şimdiki gibi çocuk kavgası için silahlar çekilmezdi. Burada büyük sözü önemliydi bu gibi tatsızlıklar yaşandığı zaman avlunun en yaşlısı devreye girer ve hemen o tatsızlıkları tatlıya bağlardı.

Çocuklar acıkınca bir dilim ekmeğe ya salça sürülür yada tereyağı tabi tereyağı toz şekersiz olmazdı. Parası olan çocuklar daha şanslıydı. Mahallenin bakkal amcasından açıkta satılan çikolatalı gofret, leblebi tozu, şekerli leblebi, taç kraker yada kaymaklı bisküvi alabiliyorsa o çocuk kesinlikle kıskanılırdı. Tabi bunun yanında elmalı şeker, eskimo, pamuklu şeker ve hatta halkalı tatlı satan sokak satıcıları vardı. Parası olmayan çocukların bunların ardın masum masum bakmalarını anlatmak için inanın şuanda nasıl bir cümle kuracağımı bilemiyorum.

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle...

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.