DEDAŞ
Mehmet Beşir Ayanoğlu
Köşe Yazarı
Mehmet Beşir Ayanoğlu
 

MARDİN SICAK YAZ AYI ORUCUNDA HAMMALLARIMIZ VE FIRINCILARIMIZ

80’ler öncesi Ramazan ayı Temmuz ayına denk gelir, Mardin’in kavurucu sıcakları doğrusu bütün şehri adeta bir fırına çevirirdi. Teknolojinin yaygın olmadığı, klimaların daha evlerimize girmediği dönemlerdi o zamanlar. Küçük vantilatörlerle daha yeni yeni tanışıyorduk.  Varlıklı aileler, kaçak yollarla Türkiye’ye getirilen ve Nusaybin kaçakçılar çarşısında  satılan ve oradan alınıp evlere tavana monte edilen tavan pervanelerini  kullanırlardı. Hatta yere konulan içi buzla dolu sin’in yukarıdan pervaneden gelen hava sirkülasyonu ile eve daha çok serinlik verdiği keşfini bile yapmışlardı.  İşte o dönemlerde yaz sıcaklarına denk gelen Ramazan ayında babamın otobüs sefer dönüşünde evin ihtiyaçları ve alış veriş için Bab-ı Sovur’dan çarşıya, Ammo Salıh il Şebeke, Ammo Ata Accoro veya Ammo Cemhure ile şehiriçi minibüsle çıkardık. Tabi o dönemler de arabalar 1. Cadde’de ring yapmadan tek gidiş dönüş ile gidebilme serbestisi vardı.  Kız meslek lisesi durağında yani Pamuk Cami karşısındaki durakta inerdik.  Orada ilk gözüme çarpan,  Pamuk cami yanında Antep veya Diyarbakır’dan gelen  Mardin-Urfa Anbarına ait Thames yük kamyonundaki yüklerin hammallar tarafından boşaltılmasıydı. Öğlen sıcağında kurumuş dudakları ve boncuk boncuk terleriyle ağır yükü indirdiklerine şahit olurdum.  Her bir kolinin 175 ila 200 kğ dolayında olan bu yükleri, kendileri indirip taşıdıklarını görürdüm. Çoğunun oruçlu haliyle bu yükü indirdiklerini görünce doğrusu bu işin ne kadar zor olduğunu kendi kendime düşünürdüm.  Kimler yoktu ki o yükü indiren hammallar arasında.  Ahmet Şoha (Kayataş),  Şeyho Berre (İmhallemi),  Hac Sait il Fire,  Şeyhmus Kubbe,  Faysal Yüksel (1. Cad’de fırıncı Suphinin Babası)  A.Kadir Yüksel,   Mahmut Kepşo,  Mehmet Atasever (Bijon Ahmet’in amcası),  Ali Atasever,  Suphi Atasever,  Mehmet Boncuk (Sakalı daha sonradan süs/meyan kökü suyu satıcılığı da yaptı) ve diğer hamallar.  Ahmet Kepşo genellikle baş hammaldı. Gelen yüklerin indirilme, bindirilme pazarlığını yapar ve işi hammallar arasında dağıtırdı. Elindeki kehribar tespihi, şalvarı ve sekizgen şapkasıyla yüklerin bir an önce indirilmesi için hammallara motive edici talimatlar verirdi. “-De Êbûy, Ğhfú iddkíń (Hadi Babam, elinizi çabuk tutun)”  Hamalların, “Abeye” (abaya) ile birlikte “Çınkel”  (büyük çengel)’leri kalın bir sicimle iki taraftan demir veya ağaçtan koparılmış "v" şeklinde kalın bir sicimle ipin başlarına monte edilmiş haliyle yükü sırtlandıklarında daha kolay taşırlardı. Ayrıca sırtlarında takviye amaçlı bıraktıkları ufak bir bezden yapılmış yastık vardı. Bu yastık sırtalarına destek işlevi görürdü. Ayrıca bele bağladıkları kuşak ile de sırt kısmın zarar görmesi de engellenirdi ve bu şekliyle yükleri indirirlerdi.  Bu manzara karşısında şok olurdum. Hem yaz sıcağı hem de oruçlu bir şekilde yük indirmek doğrusu zor bir işti.  Alışverişi bitirdikten sonra tekrar babamla yine minibüs ile Bab-ı Sovr’a eve geri dönerdik.  İftara doğru sıcak lavaş veya çakal ekmek almak için Bab-ı Sovr’daki  Ammo Sülo (Süleyman Çokal Beyt Abe) ‘nun fırınına inerdik.  Herkes iftara sıcak ekmek almaya geldiği için fırının önü ana baba günü olurdu.  Ammo Sülo, çocukları ve çalışanlarıyla terden sırıl sıklam olmuş halleriyle fırından çıkardıkları sıcak çakal ekmekleri ve lavaşları sıradakilere satmaya çalışırdı. Fırının arka tarafından getirilen  tablalar içlerinde ki hamurları tek tek çıkarılıp tezgaha serilip tırnaklanarak fırına atılacak hazır hale getirilirdi. Bazen tırnaklama işini yani ekmeğin açılıp pişirime hazır hale getirilmesi işlemini iki kişi yapardı ki vatandaşın bekleme süresinin en asgariye düşürülmesi için.  Ammo Sülo tırnaklanmış ve pişirime hazır hale getirilmiş ekmek hamurunu aldığı gibi uzun saplı ağaç küreğine açar burda da hamuru düzelttikten sonra küreğiyle fırına sürer akabinde diğer hamur ekmeği alır onu da fırına sürerdi. Sanki otomatiğe bağlanmış haliyle çalışırdı.  Ekmeğin fırında kalma süresine dikkat ederek veya fırındaki ekmeğin görünüşüne bakarak pişme kıvamını gözler, pişme süresi sonunda fırının kapağını açarak fırın küreği ile pişen ekmeği çıkartırdı.  Bu ara uzun saplı küreğiyle fırın içindeki hamurlu ekmeği ters çevirir piştiğini gördüğü anda fırından çıkarır ve tezgaha atardı. Tabi o dönemler kara fırınlar yoğunlukta olduğu için arada bir; bir iki odun parçasını tezgahın altından aldığı gibi fırına sürer ve uzun saplı ekmek küreğiyle ittirerek fırının iç tarafında bulunan ateşte tutuşmalarını sağlardı. Bütün bu yoğun çalışma temposuyla boyuna doladığı havlusu ile arada bir terini siler ve tekrar küreğiyle ekmek pişirimine devam ederdi. Arada bir çalışanlarına;  “-Ğhfú iddkíń me beké şí lêl iftor (Elinizi çabuk tutun iftara az kaldı) talimatıyla işlerin seri devam etmesini sağlardı.  Tabi bu çalışma tempo ve sirkülasyonu içinde ekmeğini alabilen doğruca eve koşardı.  Eve girilir girilmez çocukların bağırtısıyla; “-TAK-IL TOOP (Top Patladı)” yankısıyla akabinde Bab-ı Sovur Melik Mahmut Camisinden yükselen Melle Fadıl’ın ezan sesiyle iftar açılır ve sıcak çakal ekmeği ile yemek yenirdi.  Gün sonunda aklımda kalan soru; sıcak yaz ayında oruç tutan hammallar, sıcak fırınlarda ekmek pişiren fırıncılar ve sürekli güneş altında araç kullanan şoförlerin susuzluğa nasıl dayanabildiğiydi?  Bunu cevabını babam; “-Allah yardım eder evladım.”  derdi. Vefat eden Mardinli hammal ve fırıncılarımıza Allah’tan rahmet hayatta olanlara sağlık afiyet dilerim.   
Ekleme Tarihi: 14 Nisan 2022 - Perşembe

MARDİN SICAK YAZ AYI ORUCUNDA HAMMALLARIMIZ VE FIRINCILARIMIZ

80’ler öncesi Ramazan ayı Temmuz ayına denk gelir, Mardin’in kavurucu sıcakları doğrusu bütün şehri adeta bir fırına çevirirdi. Teknolojinin yaygın olmadığı, klimaların daha evlerimize girmediği dönemlerdi o zamanlar. Küçük vantilatörlerle daha yeni yeni tanışıyorduk. 

Varlıklı aileler, kaçak yollarla Türkiye’ye getirilen ve Nusaybin kaçakçılar çarşısında  satılan ve oradan alınıp evlere tavana monte edilen tavan pervanelerini  kullanırlardı. Hatta yere konulan içi buzla dolu sin’in yukarıdan pervaneden gelen hava sirkülasyonu ile eve daha çok serinlik verdiği keşfini bile yapmışlardı. 

İşte o dönemlerde yaz sıcaklarına denk gelen Ramazan ayında babamın otobüs sefer dönüşünde evin ihtiyaçları ve alış veriş için Bab-ı Sovur’dan çarşıya, Ammo Salıh il Şebeke, Ammo Ata Accoro veya Ammo Cemhure ile şehiriçi minibüsle çıkardık. Tabi o dönemler de arabalar 1. Cadde’de
ring yapmadan tek gidiş dönüş ile gidebilme serbestisi vardı. 
Kız meslek lisesi durağında yani Pamuk Cami karşısındaki durakta inerdik. 
Orada ilk gözüme çarpan, 
Pamuk cami yanında Antep veya Diyarbakır’dan gelen  Mardin-Urfa Anbarına ait Thames yük kamyonundaki yüklerin hammallar tarafından boşaltılmasıydı. Öğlen sıcağında kurumuş dudakları ve boncuk boncuk terleriyle ağır yükü indirdiklerine şahit olurdum. 
Her bir kolinin 175 ila 200 kğ dolayında olan bu yükleri, kendileri indirip taşıdıklarını görürdüm. Çoğunun oruçlu haliyle bu yükü indirdiklerini görünce doğrusu bu işin ne kadar zor olduğunu kendi kendime düşünürdüm. 
Kimler yoktu ki o yükü indiren hammallar arasında. 
Ahmet Şoha (Kayataş), 
Şeyho Berre (İmhallemi), 
Hac Sait il Fire, 
Şeyhmus Kubbe, 
Faysal Yüksel (1. Cad’de fırıncı Suphinin Babası) 
A.Kadir Yüksel,  
Mahmut Kepşo, 
Mehmet Atasever (Bijon Ahmet’in amcası), 
Ali Atasever, 
Suphi Atasever, 
Mehmet Boncuk (Sakalı daha sonradan süs/meyan kökü suyu satıcılığı da yaptı) ve diğer hamallar. 
Ahmet Kepşo genellikle baş hammaldı. Gelen yüklerin indirilme, bindirilme pazarlığını yapar ve işi hammallar arasında dağıtırdı. Elindeki kehribar tespihi, şalvarı ve sekizgen şapkasıyla yüklerin bir an önce indirilmesi için hammallara motive edici talimatlar verirdi.
“-De Êbûy, Ğhfú iddkíń (Hadi Babam, elinizi çabuk tutun)” 

Hamalların, “Abeye” (abaya) ile birlikte “Çınkel”  (büyük çengel)’leri kalın bir sicimle iki taraftan demir veya ağaçtan koparılmış "v" şeklinde kalın bir sicimle ipin başlarına monte edilmiş haliyle yükü sırtlandıklarında daha kolay taşırlardı. Ayrıca sırtlarında takviye amaçlı bıraktıkları ufak bir bezden yapılmış yastık vardı. Bu yastık sırtalarına destek işlevi görürdü. Ayrıca bele bağladıkları kuşak ile de sırt kısmın zarar görmesi de engellenirdi ve bu şekliyle yükleri indirirlerdi. 
Bu manzara karşısında şok olurdum. Hem yaz sıcağı hem de oruçlu bir şekilde yük indirmek doğrusu zor bir işti. 
Alışverişi bitirdikten sonra tekrar babamla yine minibüs ile Bab-ı Sovr’a eve geri dönerdik. 

İftara doğru sıcak lavaş veya çakal ekmek almak için Bab-ı Sovr’daki 
Ammo Sülo (Süleyman Çokal Beyt Abe) ‘nun fırınına inerdik. 
Herkes iftara sıcak ekmek almaya geldiği için fırının önü ana baba günü olurdu. 
Ammo Sülo, çocukları ve çalışanlarıyla terden sırıl sıklam olmuş halleriyle fırından çıkardıkları sıcak çakal ekmekleri ve lavaşları sıradakilere satmaya çalışırdı. Fırının arka tarafından getirilen  tablalar içlerinde ki hamurları tek tek çıkarılıp tezgaha serilip tırnaklanarak fırına atılacak hazır hale getirilirdi. Bazen tırnaklama işini yani ekmeğin açılıp pişirime hazır hale getirilmesi işlemini iki kişi yapardı ki vatandaşın bekleme süresinin en asgariye düşürülmesi için. 
Ammo Sülo tırnaklanmış ve pişirime hazır hale getirilmiş ekmek hamurunu aldığı gibi uzun saplı ağaç küreğine açar burda da hamuru düzelttikten sonra küreğiyle fırına sürer akabinde diğer hamur ekmeği alır onu da fırına sürerdi. Sanki otomatiğe bağlanmış haliyle çalışırdı. 
Ekmeğin fırında kalma süresine dikkat ederek veya fırındaki ekmeğin görünüşüne bakarak pişme kıvamını gözler, pişme süresi sonunda fırının kapağını açarak fırın küreği ile pişen ekmeği çıkartırdı. 
Bu ara uzun saplı küreğiyle fırın içindeki hamurlu ekmeği ters çevirir piştiğini gördüğü anda fırından çıkarır ve tezgaha atardı. Tabi o dönemler kara fırınlar yoğunlukta olduğu için arada bir; bir iki odun parçasını tezgahın altından aldığı gibi fırına sürer ve uzun saplı ekmek küreğiyle ittirerek fırının iç tarafında bulunan ateşte tutuşmalarını sağlardı. Bütün bu yoğun çalışma temposuyla boyuna doladığı havlusu ile arada bir terini siler ve tekrar küreğiyle ekmek pişirimine devam ederdi. Arada bir çalışanlarına; 
“-Ğhfú iddkíń me beké şí lêl iftor (Elinizi çabuk tutun iftara az kaldı) talimatıyla işlerin seri devam etmesini sağlardı. 
Tabi bu çalışma tempo ve sirkülasyonu içinde ekmeğini alabilen doğruca eve koşardı. 
Eve girilir girilmez çocukların bağırtısıyla;
“-TAK-IL TOOP (Top Patladı)” yankısıyla akabinde Bab-ı Sovur Melik Mahmut Camisinden yükselen Melle Fadıl’ın ezan sesiyle iftar açılır ve sıcak çakal ekmeği ile yemek yenirdi. 

Gün sonunda aklımda kalan soru; sıcak yaz ayında oruç tutan hammallar, sıcak fırınlarda ekmek pişiren fırıncılar ve sürekli güneş altında araç kullanan şoförlerin susuzluğa nasıl dayanabildiğiydi? 
Bunu cevabını babam;
“-Allah yardım eder evladım.” 
derdi.

Vefat eden Mardinli hammal ve fırıncılarımıza Allah’tan rahmet hayatta olanlara sağlık afiyet dilerim. 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.