Yusuf Metin Yardımcı
Köşe Yazarı
Yusuf Metin Yardımcı
 

İSLÂM, YAŞAYAN DİNAMİK BİR GERÇEKLİKTİR

            İslam dini sadece birkaç ibadet eylemi, dışsal ritüeller veya biçimsel pratiklerden oluşan bir olgu değil, insanın tüm hayatına anlam, yön ve saygınlık kazandıran kapsamlı bir rehberlik sistemidir.             İslam, insanı camiye hapsetmez. Aksine düşünce, ahlak, toplum, ekonomi ve toplumsal hayatını ALLAH'a ibadet alanı içine alır. Bu din aynı zamanda insana Rabbiyle güçlü bir ilişki kazandırır ve onu topluma karşı sorumlu kılar. Bu kapsamlılık ve dengeye İSLAM denir.   İslam'ın entelektüel temeli birkaç açık ilkeye dayanmaktadır:   TEVHİD, Peygamberlik, İlahi Rehberliğin Sürekliliği ve İlahi Adalet.   Bu ilkelerin amacı insanı sadece bir ibadet eden kişi yapmak değil, aksine onu bilinçli, sorumlu ve ahlaklı bir varlık haline getirmektir.   İSLAM, bireyin iç dünyasını inançla aydınlatır ve toplumun dış görünüşünü adaletle süsler. İşte bu, dinin gerçek ruhudur.   İSLAM'da TEVHİD, sadece ALLÂH’ın bir olduğuna inanmak değil, aynı zamanda EKSİKSİZ BİR DÜŞÜNCE BİÇİMİDİR.   Bu tek tanrı inancı, insanı her türlü entelektüel kölelikten kurtarır ve ona yalnızca gerçeğe boyun eğmeyi öğretir.             Peygamberlik, bu rehberliğin pratik ve yaşayan bir örneğidir. ALLAH insana akıl verdi, ancak aklın doğru yönlendirilmesi için vahyi gerekli kıldı. Peygamberler insanlık için yol gösterici ışıklar oldular ve bu seri, Peygamber Efendimiz ile tamamlandı.             KUR'ÂN, Hz. Muhammed (S.A.S.)’in rehberlik, arınma ve eğitim için gönderildiğine şahitlik eder. Bu rehberliği korumak ve doğru anlamak için İSLAM, sadece kitapla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda dini tahriften, çıkardan ve güçten koruyacak onurlu ve erdemli bir rehberliği de gerekli kıldı.   Bu süreklilikte İSLAM, yaşayan ve dinamik bir gerçeklik olarak sunulur. Her çağda insana yol gösteren, her türlü zulme karşı ses olan ve her ezilenin yanında duran bir din olarak.   Burada din statik değil, bilinçle dinamiktir; sessiz değil, gerçeği söyler; çıkarcı değil, ilkeye dayalıdır.             İlahi ADALET, bu entelektüel sistemin temel direğidir. İSLAM, ALLÂH’ı ​​âdil, insanı ise sorumlu kabul eder. KUR'ÂN, Yaradanın kimseye en ufak bir zulümde bile bulunmadığını açıkça belirtir. Bu anlayışa göre; insan ne zorlanmış ne de çaresizdir. Kendi eylemlerinden sorumludur. İnsana AHLAKİ yücelme kazandıran ve toplumda denge yaratan da bu sorumluluk duygusudur.             İSLAM'da ibadet, AHLAKTAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ. Namaz insanı kibirden korur, oruç öz denetimi sağlar, zekât sosyal adaleti güçlendirir, Hac eşitlik ve kardeşlik konusunda pratik bir ders verir.             Ancak ibadete rağmen AHLAK geliştirilmezse, haksızlığa karşı nefret oluşmazsa ve hakikate bağlılık güçlü olmazsa, o ibadet ruhsuz kalır. Bu nedenle İSLÂM'da DİNDARLIĞIN GERÇEK ÖLÇÜTÜ İDDİA DEĞİL, KARAKTERDİR.   İman, insanın içini değiştiren, kalbin ışığıdır.   İman; sadece duygusal bir durum veya birkaç maddelik inanç ifadesinin adı değil, aksine rasyonel bir kanaat, içten gelen bir tatmin ve dinin temel ilkelerine pratik bir bağlılığın birleşimidir.   Bu nedenle iman, dinin bazı ilkelerine dayanır. Bunlar olmadan iman ne tamamlanmış ne de anlamlıdır:             1- TEVHİD, imanın temelidir. Mümin, itaat hakkının yalnızca ALLAH'a ait olduğuna inanır. Bu inanç, insanı her türlü entelektüel ve psikolojik kölelikten kurtarır, ona yalnızca hakikate boyun eğmeyi öğretir.             2- ADALET, imanın özüdür. İnanan kişi, ALLÂH’ın âdil olduğuna, sebepsiz yere cezalandırmadığına inanır. Bu inançtan ahlak, öz-sorumluluk ve sosyal adalet doğar. Adalet olmadan, ALLÂH kavramı zorlamaya dönüşür ve din ahlaki ağırlığını kaybeder.             3- PEYGAMBERLİK, imanın pratik rehberliğidir. MÜMİN; ALLÂH'ın vahiy yoluyla insana doğru hayat biçimini öğrettiğine ve ALLAH'ın Elçisi'nin bu rehberliğin en mükemmel örneği olduğuna, hayatının imana eylem biçimini verdiğine inanır.             4- İLİM, imanın korunması ve sürekliliğidir. Mümin, dinin doğru yorumlanması, pratik uygulanması ve bozulmadan korunması için ilahi rehberliğin sürekliliğinin vazgeçilmez olduğuna inanır. Böylece din; her çağda İLİM ve Yozlaşmamış Gerçek ÂLİMLERLE canlı, dinamik ve geçerli kalır.             5- KIYAMET GÜNÜ, imanın gerçekleşmesidir. Mümin, her amelin hesabının sorulacağı, niyetlerin sınanacağı ve kusursuz adaletin kurulacağı bir güne inanır. Bu inanç, insanı günahtan korur, zulme karşı nefreti öğretir ve ezilenlerin yanında durma cesaretini verir.   Kur'ân'a göre, müminin kimliği sadece bir iddia değil, inanç, sebat ve fedâkârlıktır:   “Gerçek MÜ’MİNLER Ancak O Kimselerdir ki: ALLÂH ve Resûlüne İman Eder Sonra Şüpheye Düşmez.   Mal ve Canlarıyla ALLÂH Yolunda Cihat Eder.   İşte İmanlarında Samimi Olanlar Bunlardır.” (HUCURÂT: 15)   İMÂN; Hayal Kurmakta Değil, Kalp ve Amellerde Yerleşmiş Olandadır.
Ekleme Tarihi: 23 Aralık 2025 -Salı

İSLÂM, YAŞAYAN DİNAMİK BİR GERÇEKLİKTİR

            İslam dini sadece birkaç ibadet eylemi, dışsal ritüeller veya biçimsel pratiklerden oluşan bir olgu değil, insanın tüm hayatına anlam, yön ve saygınlık kazandıran kapsamlı bir rehberlik sistemidir.
            İslam, insanı camiye hapsetmez. Aksine düşünce, ahlak, toplum, ekonomi ve toplumsal hayatını ALLAH'a ibadet alanı içine alır. Bu din aynı zamanda insana Rabbiyle güçlü bir ilişki kazandırır ve onu topluma karşı sorumlu kılar. Bu kapsamlılık ve dengeye İSLAM denir.
  İslam'ın entelektüel temeli birkaç açık ilkeye dayanmaktadır:
  TEVHİD, Peygamberlik, İlahi Rehberliğin Sürekliliği ve İlahi Adalet.
  Bu ilkelerin amacı insanı sadece bir ibadet eden kişi yapmak değil, aksine onu bilinçli, sorumlu ve ahlaklı bir varlık haline getirmektir.
  İSLAM, bireyin iç dünyasını inançla aydınlatır ve toplumun dış görünüşünü adaletle süsler. İşte bu, dinin gerçek ruhudur.
  İSLAM'da TEVHİD, sadece ALLÂH’ın bir olduğuna inanmak değil, aynı zamanda EKSİKSİZ BİR DÜŞÜNCE BİÇİMİDİR.
  Bu tek tanrı inancı, insanı her türlü entelektüel kölelikten kurtarır ve ona yalnızca gerçeğe boyun eğmeyi öğretir.
            Peygamberlik, bu rehberliğin pratik ve yaşayan bir örneğidir. ALLAH insana akıl verdi, ancak aklın doğru yönlendirilmesi için vahyi gerekli kıldı. Peygamberler insanlık için yol gösterici ışıklar oldular ve bu seri, Peygamber Efendimiz ile tamamlandı.
            KUR'ÂN, Hz. Muhammed (S.A.S.)’in rehberlik, arınma ve eğitim için gönderildiğine şahitlik eder. Bu rehberliği korumak ve doğru anlamak için İSLAM, sadece kitapla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda dini tahriften, çıkardan ve güçten koruyacak onurlu ve erdemli bir rehberliği de gerekli kıldı.
  Bu süreklilikte İSLAM, yaşayan ve dinamik bir gerçeklik olarak sunulur. Her çağda insana yol gösteren, her türlü zulme karşı ses olan ve her ezilenin yanında duran bir din olarak.
  Burada din statik değil, bilinçle dinamiktir; sessiz değil, gerçeği söyler; çıkarcı değil, ilkeye dayalıdır.
            İlahi ADALET, bu entelektüel sistemin temel direğidir. İSLAM, ALLÂH’ı ​​âdil, insanı ise sorumlu kabul eder. KUR'ÂN, Yaradanın kimseye en ufak bir zulümde bile bulunmadığını açıkça belirtir. Bu anlayışa göre; insan ne zorlanmış ne de çaresizdir. Kendi eylemlerinden sorumludur. İnsana AHLAKİ yücelme kazandıran ve toplumda denge yaratan da bu sorumluluk duygusudur.
            İSLAM'da ibadet, AHLAKTAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ. Namaz insanı kibirden korur, oruç öz denetimi sağlar, zekât sosyal adaleti güçlendirir, Hac eşitlik ve kardeşlik konusunda pratik bir ders verir.
            Ancak ibadete rağmen AHLAK geliştirilmezse, haksızlığa karşı nefret oluşmazsa ve hakikate bağlılık güçlü olmazsa, o ibadet ruhsuz kalır. Bu nedenle İSLÂM'da DİNDARLIĞIN GERÇEK ÖLÇÜTÜ İDDİA DEĞİL, KARAKTERDİR.
  İman, insanın içini değiştiren, kalbin ışığıdır.
  İman; sadece duygusal bir durum veya birkaç maddelik inanç ifadesinin adı değil, aksine rasyonel bir kanaat, içten gelen bir tatmin ve dinin temel ilkelerine pratik bir bağlılığın birleşimidir.
  Bu nedenle iman, dinin bazı ilkelerine dayanır. Bunlar olmadan iman ne tamamlanmış ne de anlamlıdır:
            1- TEVHİD, imanın temelidir. Mümin, itaat hakkının yalnızca ALLAH'a ait olduğuna inanır. Bu inanç, insanı her türlü entelektüel ve psikolojik kölelikten kurtarır, ona yalnızca hakikate boyun eğmeyi öğretir.
            2- ADALET, imanın özüdür. İnanan kişi, ALLÂH’ın âdil olduğuna, sebepsiz yere cezalandırmadığına inanır. Bu inançtan ahlak, öz-sorumluluk ve sosyal adalet doğar. Adalet olmadan, ALLÂH kavramı zorlamaya dönüşür ve din ahlaki ağırlığını kaybeder.
            3- PEYGAMBERLİK, imanın pratik rehberliğidir. MÜMİN; ALLÂH'ın vahiy yoluyla insana doğru hayat biçimini öğrettiğine ve ALLAH'ın Elçisi'nin bu rehberliğin en mükemmel örneği olduğuna, hayatının imana eylem biçimini verdiğine inanır.
            4- İLİM, imanın korunması ve sürekliliğidir. Mümin, dinin doğru yorumlanması, pratik uygulanması ve bozulmadan korunması için ilahi rehberliğin sürekliliğinin vazgeçilmez olduğuna inanır. Böylece din; her çağda İLİM ve Yozlaşmamış Gerçek ÂLİMLERLE canlı, dinamik ve geçerli kalır.
            5- KIYAMET GÜNÜ, imanın gerçekleşmesidir. Mümin, her amelin hesabının sorulacağı, niyetlerin sınanacağı ve kusursuz adaletin kurulacağı bir güne inanır. Bu inanç, insanı günahtan korur, zulme karşı nefreti öğretir ve ezilenlerin yanında durma cesaretini verir.
  Kur'ân'a göre, müminin kimliği sadece bir iddia değil, inanç, sebat ve fedâkârlıktır:
  “Gerçek MÜ’MİNLER Ancak O Kimselerdir ki: ALLÂH ve Resûlüne İman Eder Sonra Şüpheye Düşmez.
  Mal ve Canlarıyla ALLÂH Yolunda Cihat Eder.
  İşte İmanlarında Samimi Olanlar Bunlardır.”
(HUCURÂT: 15)
  İMÂN; Hayal Kurmakta Değil, Kalp ve Amellerde Yerleşmiş Olandadır.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.