İSRÂİL'İ KİM KURTARACAK? (I)
İSRÂİL'İ KİM KURTARACAK? (I)
GAZZE, İsrail ve ABD'nin bilerek dayattığı açlık ve susuzlukla karşı karşıya. GAZZE'nin önünde binlerce kamyon dolusu yiyecek sıralanmış durumda ancak İsrail ve ABD bu yiyeceklerin GAZZE halkına ulaşmasını engelliyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın bu duruma müdahil olduğunun en büyük kanıtı, FRANSA Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada FİLİSTİN devletini tanıyacağını açıklamasıydı. D. Trump, Macron'un bu açıklamasını eleştirmişti. Macron ise açıklamayı Gazze'deki mevcut durum ışığında yapmıştı.
Macron'un ardından İNGİLTERE Başbakanı Keir Starmer da, İsrail'in ateşkes de dâhil olmak üzere tüm talepleri yerine getirmemesi halinde, Eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu toplantısında bağımsız ve egemen bir FİLİSTİN devletini tanıyacağını açıkladı.
Starmer, video konuşmasında Gazze'ye uygulanan acımasız AÇLIĞA özellikle değindi. Halbuki Keir Starmer, durumu çok daha kötü hale getirmede akılsızca verdiği destekle kilit rol oynayan kişilerden biri. İsrail'i destekleme konusundaki duruşu Trump'la aynıydı.
O zaman şu soru akla geliyor:
Gayrimeşru Orta Doğu devletinin koruyucuları, durumun bu kadar kötüleşmesine neden izin verdiler ve böyle bir durumda neden şimdi dağılıyorlar? Niçin bu ülkelerden sadece ikisi FİLİSTİN devletini tanıdığını açıklıyor? Yeni seçilen Başbakan'ın birkaç hafta önce "İsrail Bizim Kirli İşlerimizi Yapıyor" dediği ALMANYA başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri neden sessiz kalıyor?
Orta Doğu'daki durumun ayrıntılı olarak anlaşılması gerekiyor. Buradaki insanlar bu savaşı UKRAYNA'daki savaştan tamamen ayrı görüyor. Bu yüzden meselenin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlayamıyorlar. Gerçek şu ki, GAZZE'deki savaş UKRAYNA'daki savaşla tamamen bağlantılı. GAZZE'deki savaş, UKRAYNA'daki savaşın önemi anlaşılmadan kavranamaz.
Bir imparatorluk gerileme ve çöküşün eşiğine geldiğinde iki şey olur:
İLK OLARAK, çökmekte olan imparatorluğun bölgesel ve küresel kontrolü elinden kaymaya başlar. Böylece durum öyle bir hal alır ki, Arap prensleri bir yana, büyük ülkelerin kral seviyesindeki yöneticileri bile Amerikan başkanının telefonla görüşme istemini reddeder.
İKİNCİ OLARAK, çökmekte olan bir imparatorluğun sultaları çaresizlik içinde ANLAMSIZ TEHDİTLER savurmakla kalmaz, aynı zamanda büyük bir SAVAŞ da BAŞLATIRLAR. Bunun en eski örneği Roma İmparatorluğu, en yakın örneği ise Sovyetler Birliği’dir. Ancak hiçbir muharebe, çökmekte olan bir imparatorluğun çöküşünü durduramamıştır.
Gerileyen Amerika Birleşik Devletleri, gerilemesini durdurmanın en iyi yolunun, yerini alabilecek konumda olan ÇİN'e savaş açmak olduğuna inansa da, AFGANİSTAN'dan çekildikten birkaç ay sonra, savaş ortamı yaratmak için 30'dan fazla ülkeden oluşan bir filoyla Güney Çin Denizi'ne bile ulaştı. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu grubu Ukrayna savaşına sürükledi.
UKRAYNA'daki savaş üçüncü yılında. Putin ise askerî tırmanış stratejisiyle savaşı çok yavaş ilerletiyor. Bu stratejiyle üç çok net hedefe ulaşıyor:
1) UKRAYNA’da İş Gücünün Yok Edilmesi,
2) NATO Silah Depolarının Boşaltılması,
3) BATI İttifakının Ekonomilerinin Batırılması.
İşte GAZZE'deki savaşı uzatan nokta da budur.
Birisi sadece UKRAYNA'nın yenilgiyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorsa; ne savaştan ne de jeopolitikadan anlıyor demektir. NATO orada yenilgiyle karşı karşıya.
NATO, yüzyıllardır dünyayı yöneten üye ülkeleri olan Batı ittifakının yenilgiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. UKRAYNA'daki savaştan hemen evvel tek kötü durumda olan AMERİKA'ydı.
Mali açıdan 30 trilyon doların biraz üzerinde bir borcu vardı. Onu ünlü yapan uçak gemilerinin çoğu emekliye ayrılmak üzereydi ve yeni uçak gemileri inşa edemiyordu. IRAK ve AFGANİSTAN'daki yenilgiler de askerî cihetten moralini bozmuştu. Buna karşılık, AVRUPA askerî bir güç değildi ama en azından ekonomik olarak güçlüydü.
- DEVAM EDECEK -