KİMDİR CENNET MİRASÇILARI?

KIR'ATIM GÜNCEL HABERLER (KIRATIM HABER) - KIR'ATIM GAZETESİ | 29.12.2025 - 13:21, Güncelleme: 29.12.2025 - 13:21
 

KİMDİR CENNET MİRASÇILARI?

“Rablerinden İTTİKÂ Edip Sakınanlar Bölük Bölük CENNETE Sevk Edilir.
Nihâyet Oraya Gelip Kapılar Açıldığında, Bekçiler Onlara: ‘- Selâmün Aleyküm/Size Esenlik Olsun! TERTEMİZSİNİZ, Hoş Geldiniz! İçinde Ebedî Kalmak Üzere Girin Oraya!’ der. Onlar da Şöyle Der: ‘Hamdolsun ALLÂH’a! O ALLÂH ki; Cennette Dilediğimiz Yere Konaklayabilmemiz İçin Verdiği Sözü Yerine Getirip Bizi Bu Yurda Mirasçı Kıldı. İyi İş Yapanların ÖDÜLÜ Ne Güzelmiş!’ Sen Bu Süreçte Meleklerin, ARŞ'ın Etrafında Dönerek Rablerini HAMD ile TESBİH Ettiklerini Görürsün! ..  (ZÜMER: 73-74-75) & TEFSİR             ÂYET: 73 – {ALLÂH’tan korkup ona İTAAT eden muttakîlerin cennete SEVK edilmesi fiili olan, "Yönlendirmek, Sürüş Eylemi/ فعل السوق” ilk kullanımındaki “Sevk Etmek/ سيق“ ile aynı gramer yapısını kullanan bir metafor olarak tanımlanmıştır. Bu, üslup zenginleştirmesi için kullanılan bir söz sanatı olan "MÜŞÂKALE/ المشاكلة" diye bilinen retorik araçtır.              Daha yakından incelendiğinde, bu istiâre/metaforun konuyla tek bağlantısı, kelimelerin ortak sesine dayanan gramer benzerliğidir. [Müşâkele; Bedî‘ ilminde 'Bir Söz İçinde İki Kelime Arasındaki Biçim Benzeşmesi' anlamında terim olarak kullanılır ve anlama güzellik katan sanatlardan sayılır.]   Bu 'sürüşte' ALLÂH, inananları dindarlık düzeylerine göre gruplara ayırır.              (.. ve Onun/Cennetin Kapıları Açıldı/ وفتحت أبوابها” ifadesindeki “Vâv/و” harfi, durum/hâl belirten bir “Vâv” dır. Yani, oraya vardıklarında kapıların açık olduğunu gördüler. Bu 'açık olma durumu', saygın kişileri karşılama geleneğine uygun bir durumdur.   İbn Hâleveyh ve Harîrî gibi bazı dilbilimciler ve tefsirinde onları izleyen es-Sa'lebî, bu "Vâv/و" harfi konusunda bir hata yapmışlardır.              Onlar, "Vâv/و" bağlacının Sâmin=Sekiz/ ثامن olanın önüne gelmesinin nedeninin, "Semâniye=Sekiz/ثمانية” öğesini içermesinden kaynaklandığını iddia etti. Şu âyeti de delil olarak gösterdiler:              ".. ve Derler ki Onlar: Yedidir VE Sekizincisi Onların Köpekleridir .. / ويقولون سبعة وثامنهم كلبهم" (KEHF: 22) (.. ve Onun/Cennetin Kapıları Açıldı/ وفتحت أبوابها” ayetiyle ilgili olarak şöyle dediler: 'Vâv/و' bağlacı kullanıldı çünkü cennetin kapıları SEKİZ tanedir." Yani cennetin kapılarının sekiz tane olması sebebiyle FUTİHAT/ فتحت sözcüğünün başına ‘Vâv/ و’ harfi getirildi.              Ya da, Yüce ALLÂH'ın (Tövbe Edenler, İbâdette Bulunanlar .. / التائبون العابدون) ‘dan (.. VE Menedenler Kötülükten / والناهون عن المنكر) (TEVBE: 112) ‘e kadar olan aynı ayet dizisinde SEKİZİNCİ sırada yer alması nedeniyle.. Önce geçen kelimelerde ‘VÂV/و’ olmamasına karşın, 8’nci olan (.. VE Menedenler/ والناهون) Sözcüğünün Başında VÂV mevcuttur.              Bu, sözcükler dizisinde SEKİZİNCİ, Tavsîf yani TANIMLAMADIR. "Vâv"ların tekrar edilmesi ilginç bir tesadüftür. Bu kişiler tesadüfü ince bir şekilde fark etmişlerdir. Ancak bu farkındalık, KUR'ÂN'ın anlamlarında, hele ki belagatinde hiçbir anlam ifade etmez.              İbn Hişâm bunu Muğnî el-Lebîb adlı eserinde güzelce tartışıp açıklamıştır. Yüce ALLÂH'ın Tevbe Sûresi'ndeki "Tövbe Edenler, İbâdette Bulunanlar / التايبون العابدون" ile Kehf Sûresi'ndeki ".. ve Derler ki Onlar: Yedidir ve Sekizincisi Onların Köpekleridir .. / ويقولون سبعة وثامنهم كلبهم" sözleri, bağlamında ele alınmış, tefsiri mükemmel bir şekilde yapılmıştır.   Diğer taraftan (İZÂ/إذا); burada sadece zamanı belirtmek için kullanılmış olup, şartlı bir anlam içermiyor. Dolayısıyla yorum şöyledir:   ‘Neticede Cennetin Kapılarına Vardıkları ZAMAN,’ Yani cennetin kapılarında onları karşılamakla görevli melekler, bir gelini evine götüren ve kapısına vardığında onu eviyle baş başa bırakıyormuşçasına:   "İşte burası senin evin, buyur!" der. Sonra Hazene-i Cennet/Cennetin Bekçileri onları selâm vererek karşılar.   Âyette geçen (TERTEMİZSİNİZ, Hoş Geldiniz! / طبتم) hitabı da; onlar için ‘bir iyilik, yani arınma ve iyi hâl için bir DUÂDIR. Cümle, bir saygı ve DUÂ ifadesidir.’              Kıraatçılar arasındaki (Futihat/ فتحت) ile alakalı muhtelif görüşler, yukarıda bahsedilen diğer konuyla ilgili görüş farklılıklarına benzerdir.} et-TAHRÎR Ve’t-TENVÎR / Muhammed TÂHİR İbn ÂŞÛR              ÂYET: 74 – (Onlar da Şöyle Der: ‘Hamdolsun ALLÂH’a! O ALLÂH ki, Bize Verdiği Sözü Yerine Getirdi / وقالوا الحمد لله الذي صدقنا وعده) Yani dünya hayatında ALLÂH’a itaat edenler, cennete girdiklerinde bu sözleri söyleyeceklerdir.   (Bizi Bu Yurda Mirasçı Kıldı. Cennette Dilediğimiz Yere Konaklayabilmemiz İçin / وأورثنا الأرض نتبوأ من الجنة حيث نشاء) Kastedilen ‘Cennet DİYARINA yerleşmektir.’   Şöyle denildi: "Eğer mümin olsalardı, cehennem ehlinin de sahip olacağı toprakları miras olarak aldılar." Bu anlatım; Ebû Âliye, Ebû Sâlih, Katâde, Suddî ve müfessirlerin çoğu tarafından dile getirilmiştir.   ‘Öncelik ve ardıllık sırasına göre, bu dünyanın toprağıdır.’ denildi.   (İyi İş Yapanların ÖDÜLÜ Ne Güzelmiş!’ فنعم أجر العاملين) Âyette geçen bu ifade, Cennetteki kimselerin ‘Bu ödül ne kadar da mükemmel!’ demeleridir.              Şöyle bir yorum da var: Bu, Müteâl olan ALLÂH'ın ‘Evet, Bu, Sâlihlere Verdiğim Ödüldür’ sözüdür.} TEFSÎRU’l-KURTUBÎ   ÂYET: 75 - Ey Peygamber! Görürsün ki o gün melekler; RAHMÂN'ın ARŞINI kuşatmış, Rablerini O'na yakışmayan her türlü eksikliklerden tenzih edip üstün tutarak yüceltiyor.   Yüce ALLÂH, yaratıklar arasında hak ve adaletle hüküm vermiş, iman edenleri cennete, inkâr edenleri ise cehenneme yerleştirmiştir. Şöyle denir o gün:   ‘Cennet ehli ile cehennem ehli arasında takdir ettiği hüküm için âlemlerin Rabbi ALLÂH'a hamd olsun! Rahmet ve lütfu için O'na hamd olsun! Adâlet ve hikmeti için O'na hamd olsun!’                  {Ey izlemci! O büyük günde (Melekleri Görürsün / وترى الملائكة) (ARŞ'ın Etrafında Döndüğünü / حافين من حول العرش)! Yani, Rablerinin hizmetinde ayağa kalkmış bir vaziyette, O'nun tahtının etrafında toplanmış, yüceliğine boyun eğip MÜKEMMELLİĞİNİ tasdik ederek, CEMÂLİ/güzelliğine istiğrak olup dalıp gittiklerine müşahede edersin!              (Rablerini HAMD ile TESBİHE derler / يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ). Yani, O'nu, müşriklerin O'na atfettiği veya etmediği, yüceliğine yakışmayan her şeyden tenzih edip arındırdıklarını ilan ederler. ..} TEFSÎRU’s-SA’DÎ
“Rablerinden İTTİKÂ Edip Sakınanlar Bölük Bölük CENNETE Sevk Edilir.

Nihâyet Oraya Gelip Kapılar Açıldığında, Bekçiler Onlara:
‘- Selâmün Aleyküm/Size Esenlik Olsun!
TERTEMİZSİNİZ, Hoş Geldiniz!
İçinde Ebedî Kalmak Üzere Girin Oraya!’ der.

Onlar da Şöyle Der:
‘Hamdolsun ALLÂH’a!
O ALLÂH ki; Cennette Dilediğimiz Yere Konaklayabilmemiz İçin
Verdiği Sözü Yerine Getirip Bizi Bu Yurda Mirasçı Kıldı.
İyi İş Yapanların ÖDÜLÜ Ne Güzelmiş!’

Sen Bu Süreçte Meleklerin, ARŞ'ın Etrafında Dönerek Rablerini HAMD ile TESBİH Ettiklerini Görürsün! .. 
(ZÜMER: 73-74-75)
&
TEFSİR
            ÂYET: 73 – {ALLÂH’tan korkup ona İTAAT eden muttakîlerin cennete SEVK edilmesi fiili olan, "Yönlendirmek, Sürüş Eylemi/ فعل السوق” ilk kullanımındaki “Sevk Etmek/ سيق“ ile aynı gramer yapısını kullanan bir metafor olarak tanımlanmıştır. Bu, üslup zenginleştirmesi için kullanılan bir söz sanatı olan "MÜŞÂKALE/ المشاكلة" diye bilinen retorik araçtır.
             Daha yakından incelendiğinde, bu istiâre/metaforun konuyla tek bağlantısı, kelimelerin ortak sesine dayanan gramer benzerliğidir. [Müşâkele; Bedî‘ ilminde 'Bir Söz İçinde İki Kelime Arasındaki Biçim Benzeşmesi' anlamında terim olarak kullanılır ve anlama güzellik katan sanatlardan sayılır.]
  Bu 'sürüşte' ALLÂH, inananları dindarlık düzeylerine göre gruplara ayırır.
             (.. ve Onun/Cennetin Kapıları Açıldı/ وفتحت أبوابها” ifadesindeki “Vâv/و” harfi, durum/hâl belirten bir “Vâv” dır. Yani, oraya vardıklarında kapıların açık olduğunu gördüler. Bu 'açık olma durumu', saygın kişileri karşılama geleneğine uygun bir durumdur.
  İbn Hâleveyh ve Harîrî gibi bazı dilbilimciler ve tefsirinde onları izleyen es-Sa'lebî, bu "Vâv/و" harfi konusunda bir hata yapmışlardır.
             Onlar, "Vâv/و" bağlacının Sâmin=Sekiz/ ثامن olanın önüne gelmesinin nedeninin, "Semâniye=Sekiz/ثمانية” öğesini içermesinden kaynaklandığını iddia etti. Şu âyeti de delil olarak gösterdiler:
             ".. ve Derler ki Onlar: Yedidir VE Sekizincisi Onların Köpekleridir .. / ويقولون سبعة وثامنهم كلبهم" (KEHF: 22)
(.. ve Onun/Cennetin Kapıları Açıldı/ وفتحت أبوابها” ayetiyle ilgili olarak şöyle dediler: 'Vâv/و' bağlacı kullanıldı çünkü cennetin kapıları SEKİZ tanedir." Yani cennetin kapılarının sekiz tane olması sebebiyle FUTİHAT/ فتحت sözcüğünün başına ‘Vâv/ و’ harfi getirildi.
             Ya da, Yüce ALLÂH'ın (Tövbe Edenler, İbâdette Bulunanlar .. / التائبون العابدون) ‘dan (.. VE Menedenler Kötülükten / والناهون عن المنكر) (TEVBE: 112) ‘e kadar olan aynı ayet dizisinde SEKİZİNCİ sırada yer alması nedeniyle.. Önce geçen kelimelerde ‘VÂV/و’ olmamasına karşın, 8’nci olan (.. VE Menedenler/ والناهون) Sözcüğünün Başında VÂV mevcuttur.
             Bu, sözcükler dizisinde SEKİZİNCİ, Tavsîf yani TANIMLAMADIR. "Vâv"ların tekrar edilmesi ilginç bir tesadüftür. Bu kişiler tesadüfü ince bir şekilde fark etmişlerdir. Ancak bu farkındalık, KUR'ÂN'ın anlamlarında, hele ki belagatinde hiçbir anlam ifade etmez.
             İbn Hişâm bunu Muğnî el-Lebîb adlı eserinde güzelce tartışıp açıklamıştır. Yüce ALLÂH'ın Tevbe Sûresi'ndeki "Tövbe Edenler, İbâdette Bulunanlar / التايبون العابدون" ile Kehf Sûresi'ndeki ".. ve Derler ki Onlar: Yedidir ve Sekizincisi Onların Köpekleridir .. / ويقولون سبعة وثامنهم كلبهم" sözleri, bağlamında ele alınmış, tefsiri mükemmel bir şekilde yapılmıştır.
  Diğer taraftan (İZÂ/إذا); burada sadece zamanı belirtmek için kullanılmış olup, şartlı bir anlam içermiyor. Dolayısıyla yorum şöyledir:
  ‘Neticede Cennetin Kapılarına Vardıkları ZAMAN,’ Yani cennetin kapılarında onları karşılamakla görevli melekler, bir gelini evine götüren ve kapısına vardığında onu eviyle baş başa bırakıyormuşçasına:
  "İşte burası senin evin, buyur!" der. Sonra Hazene-i Cennet/Cennetin Bekçileri onları selâm vererek karşılar.
  Âyette geçen (TERTEMİZSİNİZ, Hoş Geldiniz! / طبتم) hitabı da; onlar için ‘bir iyilik, yani arınma ve iyi hâl için bir DUÂDIR. Cümle, bir saygı ve DUÂ ifadesidir.’
             Kıraatçılar arasındaki (Futihat/ فتحت) ile alakalı muhtelif görüşler, yukarıda bahsedilen diğer konuyla ilgili görüş farklılıklarına benzerdir.}
et-TAHRÎR Ve’t-TENVÎR / Muhammed TÂHİR İbn ÂŞÛR

             ÂYET: 74 – (Onlar da Şöyle Der: ‘Hamdolsun ALLÂH’a! O ALLÂH ki, Bize Verdiği Sözü Yerine Getirdi / وقالوا الحمد لله الذي صدقنا وعده) Yani dünya hayatında ALLÂH’a itaat edenler, cennete girdiklerinde bu sözleri söyleyeceklerdir.
  (Bizi Bu Yurda Mirasçı Kıldı. Cennette Dilediğimiz Yere Konaklayabilmemiz İçin / وأورثنا الأرض نتبوأ من الجنة حيث نشاء) Kastedilen ‘Cennet DİYARINA yerleşmektir.’
  Şöyle denildi: "Eğer mümin olsalardı, cehennem ehlinin de sahip olacağı toprakları miras olarak aldılar." Bu anlatım; Ebû Âliye, Ebû Sâlih, Katâde, Suddî ve müfessirlerin çoğu tarafından dile getirilmiştir.
  ‘Öncelik ve ardıllık sırasına göre, bu dünyanın toprağıdır.’ denildi.
  (İyi İş Yapanların ÖDÜLÜ Ne Güzelmiş!’ فنعم أجر العاملين) Âyette geçen bu ifade, Cennetteki kimselerin ‘Bu ödül ne kadar da mükemmel!’ demeleridir.
             Şöyle bir yorum da var: Bu, Müteâl olan ALLÂH'ın ‘Evet, Bu, Sâlihlere Verdiğim Ödüldür’ sözüdür.}
TEFSÎRU’l-KURTUBÎ

  ÂYET: 75 - Ey Peygamber! Görürsün ki o gün melekler; RAHMÂN'ın ARŞINI kuşatmış, Rablerini O'na yakışmayan her türlü eksikliklerden tenzih edip üstün tutarak yüceltiyor.
  Yüce ALLÂH, yaratıklar arasında hak ve adaletle hüküm vermiş, iman edenleri cennete, inkâr edenleri ise cehenneme yerleştirmiştir. Şöyle denir o gün:
  ‘Cennet ehli ile cehennem ehli arasında takdir ettiği hüküm için âlemlerin Rabbi ALLÂH'a hamd olsun! Rahmet ve lütfu için O'na hamd olsun! Adâlet ve hikmeti için O'na hamd olsun!’
  
              {Ey izlemci! O büyük günde (Melekleri Görürsün / وترى الملائكة) (ARŞ'ın Etrafında Döndüğünü / حافين من حول العرش)! Yani, Rablerinin hizmetinde ayağa kalkmış bir vaziyette, O'nun tahtının etrafında toplanmış, yüceliğine boyun eğip MÜKEMMELLİĞİNİ tasdik ederek, CEMÂLİ/güzelliğine istiğrak olup dalıp gittiklerine müşahede edersin!
             (Rablerini HAMD ile TESBİHE derler / يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ). Yani, O'nu, müşriklerin O'na atfettiği veya etmediği, yüceliğine yakışmayan her şeyden tenzih edip arındırdıklarını ilan ederler. ..}
TEFSÎRU’s-SA’DÎ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.