MAZLÛM FİLİSTİN HALKI ve SEYİRCİ MÜSLÜMÂNLAR
MAZLÛM FİLİSTİN HALKI ve SEYİRCİ MÜSLÜMÂNLAR
İsrâil, Lübnan'daki bir mülteci kampına hava saldırısı düzenleyerek yaklaşık 13 kişinin ölümüne, çok sayıda kişinin de yaralanmasına neden oldu.
Saldırı, LÜBNAN'daki Ayn el-Hılve Mülteci Kampı/ مخيم عين الحلوة’na yapıldı.
Siyonist rejim, hâlâ GAZZE'de ölümcül saldırılar düzenlemeye devam ediyor ve belgelenen yaklaşık 500 ihlalde 340'tan fazla Filistinliyi ÖLDÜRDÜ.
İsrâil, ATEŞKESİN yürürlüğe konduğu tarihten bu yana yüzlerce kez İHLAL etti, binlerce kişi yaralandı. İşgalci İsrâil teröristleri ayrıca GAZZE'nin Batı Şeria bölgesinde yaklaşık 36 Filistinliyi keyfi olarak tutukladı.
Tutuklanmalarının misafirperverlikten kaynaklanmadığı, aksine İsrâil vahşetinin kurbanı olacakları ve akıbetlerinin ne olacağını kestirmenin imkânsız olduğu ortadadır.
Bu tuhaf ve gülünç bir ATEŞKES ve insanlık tarihinde büyük muharebelerden sonra bu kadar çok ATEŞKES ihlaline rastlanmamıştır. DAHA da TUHAFI, dünyanın bu kadar çok ateşkes ihlaline nasıl bu kadar sakin bir şekilde tahammül edebildiği ve KÜRESEL ATMOSFERİN BÖYLE BİR ATEŞKESE (!) KARŞI NEDEN BU KADAR KAYITSIZ KALDIĞIDIR?
Kendisini "BARIŞ ELÇİSİ" sanan ve ATEŞKES çağrısı yaparak milyonlarca insanın hayatını kurtaran cesur (!) ABD, FİLİSTİN ve GAZZE halkının bu kanlı KATLİÂMINA neden sessiz kalıyor ve neden bunun sorumluluğunu üstlenmiyor?
O, dünyanın ve insanların patronuysa, bir yandan da barışa bu kadar ehemmiyet veriyorsa, o zaman Filistin halkının kanının dökülmesine sessiz kalmamak gibi bir sorumluluğu var.
Fakat bizim de kendi sorunlarımız var. Çaresiz komşu Müslüman ülkeler hiçbir şekilde hesaba katılmıyor. Ateşkesin böylesine açık bir şekilde ihlal edilmesine neden sessiz kalıyorlar? Niçin sadece KINAMA ile geçiştiriyorlar?
İsrâil meselesi artık ALLÂH'a bırakılmış, FİLİSTİN halkı ise kurtuluşa dair hiçbir işaret bulunmayan sorunlar ve acılar zincirine bağlanmıştır.
Dünya güçleri büyük bir acele içindeler ve Filistin'in aşağılanması ve yeniden yerleştirilmesi konusunda yürek burkan söylemlerde bulunmaya devam ediyorlar; yeniden yerleştirilmelerinin yükünün dünya olduğunu iddia ediyorlar.
Bunun bedelini ise Filistin halkı ödeyecek. Ayrıca, eğer gerçekleşirse bu YENİDEN YERLEŞTİRMENİN yıllar alacağını da biliyorlar. Süre boyunca da, bu yoksul ve mazlum insanlar harap çadırlarda yaşamaya devam edecek.
Evlerimizde huzur içinde uyuyan bizler, onların uğradığı zulmü ve çaresizliklerini hayal bile edemiyoruz. Kendilerine verilen çadırların durumu hâlâ harap. Geçtiğimiz günlerde yağmur yağdığında, bu insanlar sürekli ıslanıyordu. Şimdi ise soğuk bastırınca, derme çatma çadırlarında ateş yakarak ailelerini hayatta tutmaya çalışıyorlar.
Yağmurdan kaçma imkanları yok, zorlu hava şartlarına dayanma kabiliyetleri yok, geçim kaynakları da yok.
Uluslararası kuruluşlar aracılığıyla kendilerine ulaştırılması gereken gıda ve giyim yardımı, zalim İsrâilliler tarafından engelleniyor.
Belki Mısır üzerinden kendilerine az da olsa yiyecek ve giyecek ulaştırılıyor. Ancak bu o kadar gecikmeli oluyor ki, bazı durumlarda yardımlar artık ihtiyaç kalmadığı bir zamanda ellerine geçiyor.
Bu kaynak yoksunluğu, Gazze halkına öyle bir acı veriyor ki, çektikleri hayat onlara işkence gibi geliyor. Hayat yerine ölümü arzuluyorlar.
Belki de biz Müslümanlar, bir ümmet olarak, onların çektiği acıları bildiğimiz halde, bir vücut GİBİ olmamıza rağmen, kendi varlığımızın bir parçasının çektiği şiddetli acıyı tam olarak kavrayamadığımız ve onlara hiçbir yardımda bulunamadığımız için, yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz.
Gözlerimiz bağlı. Ellerimiz ve ayaklarımız sanki birileri tarafından prangalanmış gibi. Belki de sadece sözle KINAMAYI ve bununla yetinmeyi yeğliyoruz. Hiçbir zaman bir ferdimiz acı çektiğinde tüm bedenin feryat edip, sızlayıp yardıma koştuğu bir topluluk olmadık.
Bugün ise Sadece Sessiz Seyircileriz.

