"MERHAMET"
"MERHAMET"
“.. Hakikat Şudur: Bir Millet/Topluluk, Kendi Öz Varlıklarını Değiştirip Bozmadıkça ALLÂH Onların Durumunu Değiştirmez.
ALLÂH Bir Topluluğa Kötülük Dileyince de Artık O Perişanlığı Çevirip Engelleyecek Kimse Yoktur.
Onların O'ndan Başka Sığınacakları da Yok.
(RA’D: 11)
&
TEFSİR
{(Hakikat Şudur: Bir Millet/Topluluk, Kendi Öz Varlıklarını Değiştirip Bozmadıkça ALLÂH Onların Durumunu Değiştirmez. / إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ)
ALLÂH, bir halk veya topluluğun sergilediği ilerleme veya geri kalmışlığın dış görünüşünü, ister maddi ister kültürel olsun, insan doğasının temelinde yatan psikolojik özellikleri yansıtmadığı sürece değiştirmez.
ALLÂH, bir kavmin benimsediği ileri veya geri kalmışlık tezâhürlerini, ancak onların ruhlarının övülmeye veya kınanmaya değer ahlakları benimsemeleri ölçüsünde değiştirir.
İnsan uygarlığının temeli, ilerlemenin tüm anlam ve biçimleriyle yapısı, geri kalmışlığın tüm mânâ ve şekilleriyle kökü, bunların hepsi gizli bir temele dayanır; bu da ruhun hoş veya kötü, çirkin ahlakla nasıl etkilenebileceğidir. Âlemlerin Rabbi'nin bahsettiği yol budur. Yani millet çirkin ahlakla etkilendiği sürece bu böyledir.
Ahlaki çöküntülerle boğuşan bir toplum, sosyal, kültürel veya maddi hayatında hiçbir ilerleme kaydedemez. İlerlemesi, bu psikolojik durumun doğrudan bir sonucudur. Bu ahlaki zaaflardan muzdarip olduğu sürece daha yüksek bir medeniyet seviyesine yükselemez. Eğer ruh, çirkin ahlaktan kurtulup, insani ahlaka doğru yükselirse, o zaman o milletin medeniyet yapısının değişmesi ve bu milletin geri kalmışlıktan ilerlemeye geçmesi zamanı gelmiştir.
İnsan ahlakı, tüm toplumların inşasında temel unsurdur. İnsan ahlakı, tek bir temel ve yeri doldurulamaz bir eksen etrafında döner: MERHAMET!
Merhamet ya da Şefkat, tüm çeşitliliği ve farklılığıyla, ideal insan ahlakının temel taşıdır. Resûlullah (s.a.v.), ideal insan ahlakının temeli olarak bu şefkatin önemini vurgulamış ve uyarmıştır:
“İnsanlara merhamet etmeyene ALLÂH Teâlâ merhamet etmez!” (Buhari ve Müslim) Bu hadis ittifakla kabul edilmiştir.
Resûl yine ikaz eder:
“Merhamet edenlere, RAHMÂN olan ALLÂH da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin!”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunun tam tersini, yani bu önemli noktanın, yani şefkat ekseninin, güzel ahlak konusundaki diğer tarafını açıklarken şöyle buyurur:
“Bir kadın, hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme girdi. Kediye ne yiyecek verdi ne de yeryüzünün haşaratlarından yemesine izin verdi.” Cehenneme girdi. O belki de oruç tutan, çok fazla ibadetle ALLÂH'a yönelen dindar görünen bir kimseydi.
Ey ALLÂH'ın kulları!
Bu ilahi geleneğe ve Yüce ALLÂH'ın bizi uyardığı temel esasa, yani hoş insan ahlakının temeli olan şefkat esasına dayanarak, bugün Müslümanları, bu topraklardaki kardeşlerimizi, kuzenlerimizi ve Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanların ENSÂR'ını birbirine bağlayabilecek EN ZAYIF BAĞLARIN neler olduğunu düşündüm.
O ilk Müslümanlar, Ensâr ve Muhacirler ile bugünün Müslümanları, onlara HİCRET ettirilen kardeşler arasında en zayıf bağları aradım. Size doğrusunu söyleyeyim, EN UFAK BİR BAĞ BİLE BULAMADIM. O Ensar'ın tavrı, bildiğiniz o asil tavırdı; Mekke'den gelen Muhacirleri karşılayıp evlerinde ağırladılar.
Mallarını, bahçelerini ve bostanlarını onlarla paylaştılar. Hatta üstüne bir de para eklediler. Belki biliyorsunuzdur. Bugün ülkemizdeki Müslümanların gerçekliğine bir bakın! Kardeşler ve komşular, katliamlar, kıyımlar, yıkımlar ve bildiğiniz şeyler yüzünden yerlerinden edildi. Nereye gönderildiler? Kardeşlerine, öz kardeşlerine. Peki, nasıl karşılandılar?
Bahsettiğim bu kalabalığın yanında hiçbir ağırlığı olmayan çok çok küçük bir azınlıktan bahsetmiyorum. Bu kasabadaki birçok kardeşimiz ve kuzenimiz onları aramızdaki varlıklarını ticari yatırım için altın bir fırsat olarak değerlendirerek karşıladı. Sanki zorla aramıza gelmeleri açgözlüler için bir geçim kaynağı olacakmış gibi karşıladılar ve ne kadar da çok açgözlü insan var!
Bir adamın evini odalara böldüğünü ve her odayı bir aileye kiraladığını gördük. Göçmen bir aile:
"- Fiyatı biraz düşüremez misiniz?" diye sorduğunda, adam yüzünü çevirip:
"- Bana daha fazlası teklif edildi; gerçek bu." dedi.
Müslüman olan bu insanlarla, Mekke'den göç eden Müslüman kardeşlerinin de içinde bulunduğu Medine ENSÂR'ı arasındaki en zayıf bağı bana gösterin!
Bir diğer grup ise, ALLÂH'ın kendilerine lüks ve ferah evler, hatta çok ferah evler bahşettiği, ancak gözleri bu evleri sadece dar ve sıkışık olarak algılayanlardır. Bunlar, ALLÂH'ın kendilerine genişten de öte bahşettiği, ancak açgözlü gözlerinin; ‘dar, partilerine yetecek kadar, kapris ve arzularına yetecek kadar bile olmayan evler olarak’ görür.
Size doğrusunu söyleyeyim; bu geniş evlerin her biri bir köşesini bu konuklara sunsaydı, bu kriz, ŞÂM'ımıza göç krizi ortadan kalkardı kardeşlerim. Peki ya çiftlikler açılıp bu misafirlere sunulsaydı?
Kriz, çözümü olmayan bir sorun değil, kalplerimizi bulandıran açgözlülüktür. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Merhamet edenlere, Rahman olan ALLÂH merhamet eder." Ayrıca şöyle buyurmuştur:
"İnsanlara merhamet etmeyene ALLÂH merhamet etmez."
Davranışlarımızda örnek teşkil etsek, ALLÂH'ın apaçık vahyiyle ölümsüzleştirdiği Resûlullah'ın sahabeleri olan ENSÂR'ı örnek alsak ve onlar hakkında şöyle desek ne zararı olur:
“Onlar, Kendilerine Hicret Edenleri Severler ve Kendilerine Verilenlerden Dolayı Gönüllerinde Bir İhtiyaç Arzusu Duymazlar. Kendileri İhtiyaç İçinde Olsalar Bile Başkalarını Kendilerine Tercih Ederler. / يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ“ HAŞR: 9 …. }
Şehit âlim Muhammed Saîd Ramazan el-BÛTÎ
HİTÂP Târîhi: 13/07/2012
Müteâl olan ALLÂH şöyle buyurmaktadır:
(ALLÂH Bir Topluluğa Kötülük Dilerse / وإذا أراد الله بقوم سوءا) yani helak ve azap murâd ederse.. (Artık O Perişanlığı Çevirip Engelleyecek Kimse Yoktur. / فلا مرد له) Denildi ki: Eğer ALLÂH onlara hastalık ve musibet vermek isterse, O'nun belasını önlemenin bir yolu yoktur.
ALLÂH bir kavme kötülük murad ederse, onun gözlerini kör eder, ta ki onlar kötü olanı seçip onu yapana kadar. Böylece kendi ayakları üzerinde kendi yıkımlarına doğru yürürler. ‘Ta ki içlerinden biri eliyle kendi canını almaya, ayağıyla da kendi kanını dökmeye çabalayana kadar. / حتى يبحث أحدهم عن حتفه بكفه، ويسعى بقدمه إلى إراقة دمه ‘
(Onların O'ndan Başka Sığınacakları da Yok. / وما لهم من دونه من وال) Yani, HİÇBİR SIĞINAKLARI yoktur. Denildi ki: Onlara kim yardım edecek ve onları O'nun azabından kim koruyacak? Şair de şöyle der:
“Gökte RAHMÂN'dan Başka Koruyucu Yok,
O Sığınacak Yer ve Dosttur, KÂdirdir (her şeye gücü yetendir) ve KadÎrdir (Muktedirdir).”*}
TEFSÎRU’l-KURTUBÎ (el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur'âni Ve’l-Mubeyyin Limâ Tedammene Mine’s-Sünneti ve Ahkâmi’l-KURÂN) / Şemseddin Muhammed ibn-i Ahmed el-ENSÂRÎ el-KURTUBÎ
[*Ufak Not:
KÂDİR/ قادر; Dilerse Yapan, Dilemezse Yapmayandır.
KADÎR/ قدير isminin KÂDİR/ قادر’e göre daha vurgulu bir mânaya sahip olduğu kabul edilir. Ayrıntı için KELÂM eserlerine bakılabilir. Y.M.Y]
