DEDAŞ
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Depremin Eğitimi

Ders çıkararak ve ibret alarak Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve en az 10 ili ve Suriye'yi etkileyen deprem ve sonrasında meydana gelen yaşananları aklı selimle düşündüğümüzde bir eğitimden geçtiğimizi fark ederiz. Hassasiyetlerimizi kaybetmeden yapmamız gerekenleri mutlaka yaparak kardeşlerimize sahip çıkmanın zirvesinde olduğumuz günleri yaşıyoruz.   İnsanlık, İslam’ın kardeşlik idealine dönerek, yeni bir çıkış yolu bulabilir. Kur’an-ı Kerim, “bütün mü’minler kardeştir” diyerek, bu kardeşliğin temelinin iman olduğunu, yani Allah’a ve onun bildirdiklerine inanma olduğunu ilan etmiştir. Şekil bakımından olduğu kadar öz bakımından, iman kardeşliğine dönmek, insanlığın çırpınışına bir çare, hatta tek çaredir.   Allah dostları; “ Ya Rabbi! Gözyaşımı kurutma!” diye dua ediyordu. Gelin bizler de eşlik edip ağlayalım! Belki hiçbir suyun silmediği günah kirlerimizi siler, ihmal ettiğimiz kardeşlik sorumluluğunu hatırlatır bizlere. Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalarımıza, akrabalarımıza, hayır dualarını alamadığımız yaşlılarımıza ağlayalım. Asrın âfetine maruz kalmış kardeşlerimiz için ağlayalım. Yaşadığımız salgın bahanesiyle koptuğumuz insanlarla, toplumla buluşalım, uzaklaşmayalım. Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimize ve ağlamayı unutuşumuza ağlayalım. Hayırda ve iyilikte yarışırız belki. İyilik, hayata anlam kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir, zaman ayırmaktır, paylaşmaktır. Bu yüzden sevgi bedel ister. Dünyanın her hal ve şartta bir “imtihan dünyası” olduğunu unutmadığımız müddetçe ‘sabırlı/şükürlü/kanaatli bir yaşayış’ içinde oluruz. Küçüğü ile büyüğü ile kazananı ile kaybedeni ile… Hastalığı-sağlığı, varlığı-yokluğu, sevinci-üzüntüsü ile fânilikler içinde ebedilik arayışımızla devam edecek. Kazanılan “Allah Rızası” salih amellerle noktalanan iman yürüyüşü, “hayır insanı” olma gayreti belki muhtemel sınavlardan başarıyla çıkmamızı sağlar. Şeffaf, samimi, mert, dost, kardeş, temiz, güzel olacağız. Hoş gönüllü, hoşgörülü olacağız. Saygıyla, sevgiyle, vakarla, inanç aydınlığıyla, iman/amel/ihlas istikametinin heyecanıyla dolacak içimiz. Birbirimizin bakışlarında sadece muhabbet dolu berrak ışıltılar göreceğiz. Hep beraber dualar edeceğiz. Hak ve hakikati söyleyeceğiz; alnımızdan emeğin ve gayretin terleri süzülürken. Allah’ın rızasına doğru yürüyeceğiz. Unutmayalım ki yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkânlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir. Her Müslüman “gönül adamı”dır. İbadetin verdiği şuur, bizi diri tutar. Etrafa ışık saçar, bulunduğu topluma bir güzellik katar. Başı dara düşenin aradığı adamdır Müslüman! İnsanımızın üzüntüsünü, sıkıntısını, sevincini paylaştığı adamdır. Derdi, sancısı, sızısı olan adam. Derdini seven adamdır. “Adam gibi adam”dır Müslüman. Nasıl mı?  Yaşananlardan habersiz, vurdumduymaz olamayız. Derdimiz, sancımız, ızdırabımız, hassasiyetlerimiz, derdimiz olmalı. ‘Bîdert olanın derdine derman olunmaz.’  sözü ne kadar güzel. İslam kardeşliğini, fedakârlığı, vefayı, digergâmlığı, cömertliği hayata hâkim kılmamız gerekiyor. Hele şimdi…  Peygamberimiz ilk İslâm nesli olanlara “ashabım” demiş, kendisinden sonra gelecek Müslümanları ise “kardeşlerimiz” diyerek anmıştır. “Ümmetim yağmura benzer. Öncesinin mi, sonrasının mı hayırlı olduğu bilinmez.” Buyurarak her birine değer atfetmiştir. Zira Peygamberimizin ümmeti, farklı zaman ve mekanlarda yaşasalar da, bambaşka kültürlere, ırklara ve dillere sahip olsalar da Allah’a ve Resulüne olan bağlılıklarıyla (amelleri eksik de olsa) aynı ruhu taşımaktadırlar. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Müslümanlar, ülkemizdeki “asrın felaketi” depremler vesilesiyle yardımlaşmada yarış ediyorlar adeta.  Birlik beraberlik ve kardeşlik ruhuyla meşakkatli dönemlerin üstesinden geliniyor. Aynı secdede Allah’a kul olmanın, aynı kıblede istikameti bulmanın huzuruyla kardeşlik ruhu taşımanın sorumluluk idrakiyle insanlığa gösteriyor. Vicdanı paslanmış, insafı çürümüş, insanlığını unutmuş, “ahlakın gücü” değil, ‘gücün ahlakı’ ile hareket edenler, yalan, iftira her şeyi yapabilenleri “özürlü/engelli” olarak görüyor, onların da hidayete kavuşmaları için de dua ediyorum. Tabii duaların kabulü bu muhataplarımızın “hidayet yolculuğu’na adım atmaları gerekiyor. Bütün yaşadığımız olayları değerlendirirken; Müslüman ülkede (çatlak seslere bakmadan) ümmetin birliği, milletin izzet ve şerefi, vatanın bölünmez bütünlüğü, bayrağımızın inmeyeceği, ezanımızın susmayacağı heyecanını taşıyacağız. Birbirimize hakkı ve sabrı, şefkat ve merhameti tavsiye edeceğiz. Hayra çağırıp, şerre dur demeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu aşikârdır. En büyük saadetler, çekilen çilelerin kazanılan imtihanların sonucudur. Dünya sınavı bile böyle olursa ya ebedî hayatı kazanacağımız imtihan nasıl olur? Müslüman her hal ve şartta şanslıdır. Belalara musibetlere sabreder, mükâfatını alır. Nimetlere şükreder ecrini alır. O halde ikazlarla, dertlerle, sıkıntılarla ve belalarla beraber yaşamayı öğrenmeliyiz. Çocuklarımıza sadece paranın (maddi imkanların) temin edeceği lüks ile mutlu olmak yerine, bahşedilen nimetlerin farkına varmayı öğretebilsek, daha büyük bir iyilik yapmış olmaz mıyız? Hatta psikologlar ‘mahrumiyet eğitimi’nden bahsediyorlar. Varlık içinde yaşarken yokluğu bilmek! Sabır/kanaat/şükür istikametinde yürümeyi temin etmek. “İnfak” kavramını uygulayarak göstersek. Depremde (her yönüyle) yaşananları samimiyet içinde (beklentisiz) halimizle, kaalimizle, fiili dualarımızla çocuklarımıza gösterebilmeliyiz. Depremin eğitiminden geçen kardeşlerimiz “şuurlu Müslüman” nasıl olur? Sorusunun cevabını yaptıkları Allah’ın rızasını kazandıracak amellerle gösterirler. Cenab-ı Hakk’ın azameti karşısında titremen, ibâdetlerin huzur ve sükûn veren hâli. Ölümden bile korkmayan halle hallenme. Mevlana’nın dediği gibi: “Sen ölümden korkma, kendinden kork; zira ölüm, dosta dost, düşmana düşmandır.” Bir başka gönül dostunun tavsiyesi: “Sen doğduğunda herkes güldü, sen ağladın; öyle bir hayat yaşa ki, sen öldüğünde herkes ağlasın, sen gül.” Rabbim hepimizi şehitlerimizle beraber cennetinde buluştursun. Hastalarımıza şifa versin. Bütün maddi ve manevi sıkıntılarımızı kaldırsın. Rabbena âtina fiddünya haseneten…
Ekleme Tarihi: 21 Şubat 2023 - Salı

Depremin Eğitimi

Ders çıkararak ve ibret alarak Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve en az 10 ili ve Suriye'yi etkileyen deprem ve sonrasında meydana gelen yaşananları aklı selimle düşündüğümüzde bir eğitimden geçtiğimizi fark ederiz. Hassasiyetlerimizi kaybetmeden yapmamız gerekenleri mutlaka yaparak kardeşlerimize sahip çıkmanın zirvesinde olduğumuz günleri yaşıyoruz.  
İnsanlık, İslam’ın kardeşlik idealine dönerek, yeni bir çıkış yolu bulabilir. Kur’an-ı Kerim, “bütün mü’minler kardeştir” diyerek, bu kardeşliğin temelinin iman olduğunu, yani Allah’a ve onun bildirdiklerine inanma olduğunu ilan etmiştir. Şekil bakımından olduğu kadar öz bakımından, iman kardeşliğine dönmek, insanlığın çırpınışına bir çare, hatta tek çaredir.  
Allah dostları; “ Ya Rabbi! Gözyaşımı kurutma!” diye dua ediyordu. Gelin bizler de eşlik edip ağlayalım! Belki hiçbir suyun silmediği günah kirlerimizi siler, ihmal ettiğimiz kardeşlik sorumluluğunu hatırlatır bizlere. Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalarımıza, akrabalarımıza, hayır dualarını alamadığımız yaşlılarımıza ağlayalım. Asrın âfetine maruz kalmış kardeşlerimiz için ağlayalım. Yaşadığımız salgın bahanesiyle koptuğumuz insanlarla, toplumla buluşalım, uzaklaşmayalım. Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimize ve ağlamayı unutuşumuza ağlayalım. Hayırda ve iyilikte yarışırız belki. İyilik, hayata anlam kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir, zaman ayırmaktır, paylaşmaktır. Bu yüzden sevgi bedel ister. Dünyanın her hal ve şartta bir “imtihan dünyası” olduğunu unutmadığımız müddetçe ‘sabırlı/şükürlü/kanaatli bir yaşayış’ içinde oluruz. Küçüğü ile büyüğü ile kazananı ile kaybedeni ile… Hastalığı-sağlığı, varlığı-yokluğu, sevinci-üzüntüsü ile fânilikler içinde ebedilik arayışımızla devam edecek. Kazanılan “Allah Rızası” salih amellerle noktalanan iman yürüyüşü, “hayır insanı” olma gayreti belki muhtemel sınavlardan başarıyla çıkmamızı sağlar. Şeffaf, samimi, mert, dost, kardeş, temiz, güzel olacağız. Hoş gönüllü, hoşgörülü olacağız. Saygıyla, sevgiyle, vakarla, inanç aydınlığıyla, iman/amel/ihlas istikametinin heyecanıyla dolacak içimiz. Birbirimizin bakışlarında sadece muhabbet dolu berrak ışıltılar göreceğiz. Hep beraber dualar edeceğiz. Hak ve hakikati söyleyeceğiz; alnımızdan emeğin ve gayretin terleri süzülürken. Allah’ın rızasına doğru yürüyeceğiz. Unutmayalım ki yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkânlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir. Her Müslüman “gönül adamı”dır. İbadetin verdiği şuur, bizi diri tutar. Etrafa ışık saçar, bulunduğu topluma bir güzellik katar. Başı dara düşenin aradığı adamdır Müslüman! İnsanımızın üzüntüsünü, sıkıntısını, sevincini paylaştığı adamdır. Derdi, sancısı, sızısı olan adam. Derdini seven adamdır. “Adam gibi adam”dır Müslüman. Nasıl mı? 
Yaşananlardan habersiz, vurdumduymaz olamayız. Derdimiz, sancımız, ızdırabımız, hassasiyetlerimiz, derdimiz olmalı. ‘Bîdert olanın derdine derman olunmaz.’  sözü ne kadar güzel. İslam kardeşliğini, fedakârlığı, vefayı, digergâmlığı, cömertliği hayata hâkim kılmamız gerekiyor. Hele şimdi… 
Peygamberimiz ilk İslâm nesli olanlara “ashabım” demiş, kendisinden sonra gelecek Müslümanları ise “kardeşlerimiz” diyerek anmıştır. “Ümmetim yağmura benzer. Öncesinin mi, sonrasının mı hayırlı olduğu bilinmez.” Buyurarak her birine değer atfetmiştir. Zira Peygamberimizin ümmeti, farklı zaman ve mekanlarda yaşasalar da, bambaşka kültürlere, ırklara ve dillere sahip olsalar da Allah’a ve Resulüne olan bağlılıklarıyla (amelleri eksik de olsa) aynı ruhu taşımaktadırlar. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Müslümanlar, ülkemizdeki “asrın felaketi” depremler vesilesiyle yardımlaşmada yarış ediyorlar adeta. 
Birlik beraberlik ve kardeşlik ruhuyla meşakkatli dönemlerin üstesinden geliniyor. Aynı secdede Allah’a kul olmanın, aynı kıblede istikameti bulmanın huzuruyla kardeşlik ruhu taşımanın sorumluluk idrakiyle insanlığa gösteriyor. Vicdanı paslanmış, insafı çürümüş, insanlığını unutmuş, “ahlakın gücü” değil, ‘gücün ahlakı’ ile hareket edenler, yalan, iftira her şeyi yapabilenleri “özürlü/engelli” olarak görüyor, onların da hidayete kavuşmaları için de dua ediyorum. Tabii duaların kabulü bu muhataplarımızın “hidayet yolculuğu’na adım atmaları gerekiyor. Bütün yaşadığımız olayları değerlendirirken; Müslüman ülkede (çatlak seslere bakmadan) ümmetin birliği, milletin izzet ve şerefi, vatanın bölünmez bütünlüğü, bayrağımızın inmeyeceği, ezanımızın susmayacağı heyecanını taşıyacağız. Birbirimize hakkı ve sabrı, şefkat ve merhameti tavsiye edeceğiz. Hayra çağırıp, şerre dur demeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu aşikârdır. En büyük saadetler, çekilen çilelerin kazanılan imtihanların sonucudur. Dünya sınavı bile böyle olursa ya ebedî hayatı kazanacağımız imtihan nasıl olur? Müslüman her hal ve şartta şanslıdır. Belalara musibetlere sabreder, mükâfatını alır. Nimetlere şükreder ecrini alır. O halde ikazlarla, dertlerle, sıkıntılarla ve belalarla beraber yaşamayı öğrenmeliyiz. Çocuklarımıza sadece paranın (maddi imkanların) temin edeceği lüks ile mutlu olmak yerine, bahşedilen nimetlerin farkına varmayı öğretebilsek, daha büyük bir iyilik yapmış olmaz mıyız? Hatta psikologlar ‘mahrumiyet eğitimi’nden bahsediyorlar. Varlık içinde yaşarken yokluğu bilmek! Sabır/kanaat/şükür istikametinde yürümeyi temin etmek. “İnfak” kavramını uygulayarak göstersek. Depremde (her yönüyle) yaşananları samimiyet içinde (beklentisiz) halimizle, kaalimizle, fiili dualarımızla çocuklarımıza gösterebilmeliyiz. Depremin eğitiminden geçen kardeşlerimiz “şuurlu Müslüman” nasıl olur? Sorusunun cevabını yaptıkları Allah’ın rızasını kazandıracak amellerle gösterirler. Cenab-ı Hakk’ın azameti karşısında titremen, ibâdetlerin huzur ve sükûn veren hâli. Ölümden bile korkmayan halle hallenme. Mevlana’nın dediği gibi: “Sen ölümden korkma, kendinden kork; zira ölüm, dosta dost, düşmana düşmandır.” Bir başka gönül dostunun tavsiyesi: “Sen doğduğunda herkes güldü, sen ağladın; öyle bir hayat yaşa ki, sen öldüğünde herkes ağlasın, sen gül.” Rabbim hepimizi şehitlerimizle beraber cennetinde buluştursun. Hastalarımıza şifa versin. Bütün maddi ve manevi sıkıntılarımızı kaldırsın. Rabbena âtina fiddünya haseneten…
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.