DEDAŞ
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Fırtına çıktığında uyuyabilen adamlara olan ihtiyaç

Hükümet kurulunca bakanların durumu konuşulunca “Fırtına Çıktığında Uyuyabilmek” kitabımdaki hikâye hatırıma geldi. Hikâye şu:  Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı. Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim'.   Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı! adamın odasına koştu: 'Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.' Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: ‘Boş verin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.' Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu. Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: ‘Fırtına çıktığında uyuyabilirim' Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), manen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. Göreviniz ve hayatınız boyunca. Hangi göreve gelirsek gelelim hiçbir zaman unutmayacağımız hususları hatırlatarak yazımı tamamlayayım. Tabii fiili ve kavli dualarımızı da unutmadan.   Başı dara düşenin aradığı adamdır Müslüman! İnsanımızın üzüntüsünü, sıkıntısını, sevincini paylaştığı adamdır. Derdi, sancısı, sızısı olan adam. Derdini seven adam gibi adamdır. Müminin mümeyyiz vasfı nezaket ve zarafettir. Bunu kaybetmeyelim. İyilik, hayata mana kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir. Sevmek bedel ödemektir. Zaman ayırmaktır. Paylaşmaktır. Yaşananlardan habersiz, vurdumduymaz olamayız. Derdimiz, sancımız, ızdırabımız, hassasiyetlerimiz, derdimiz olmalı. ‘Bîdert olanın derdine derman olunmaz.’  Sözü ne kadar güzel. Son yaşadıklarımız (pandemiden, depreme, yangın ve sel felaketlerden, çekilen sıkıntıların her türlüsünü yaşadığımız) günlerden geldik. Varlık içinde yokluk. İmkanlarımızın bizde emanet olduğu, asıl sahibinin bizi yaratan-yaşatan-veren-alan-öldüren-dirilten-yoktan var eden ALLAH! Unutulan/unutturulan üç mesele var. Üç bilinç (şuur) tıkanması var. Kulluk Şuuru. Emanet Şuuru. İmtihan (Sınav) Dünyasında olduğumuzun Şuuru. Önce kendimizle hesaplaşarak, yaşadıklarımızı tahlil edelim. Bizde bulunması gereken incelik; İslam ahlakı ve Müslümanın zarafeti bir karakter haline gelmeli, tavır ve sözlerimize yerleşmeli.    Üretim-tüketim, alış-veriş, harcama, para, konfor, ihtiyaç, mefruşat, teşrifat vs. İnsan nerede insan. Dünyanın her hal ve şartta bir “imtihan dünyası” olduğunu unutmadan. Küçüğü ile büyüğü ile kazananı ile kaybedeni ile. Hastalığı-sağlığı, varlığı-yokluğu, kanaati-rızası, sabrı-şükrü, sevinci-üzüntüsü ile fânilikler içinde ebedilik arayışımızla devam edecek. Kazanılan “Allah Rızası” salih amellerle noktalanan iman yürüyüşü, “hayır insanı” olma gayreti belki muhtemel sınavlardan başarıyla çıkmamızın vesilesi olacak. Belki toplayacağız sokaklardan köprü altı çocuklarını. Uzatacağız ellerimizi çağın yetimlerine, öksüzlerine, kimsesizlerine, itilmiş-kakılmışlarına. İslam kardeşliğini, fedakârlığı, vefayı, digergâmlığı, cömertliği hayata hâkim kılmamız gerekiyor. Kaygan zeminde ayakta durmaya çalışıyoruz. Bu kaygan zeminde ayakta durmak da birbirimize sahip çıkmaktan, ‘safları sıklaştırmak ’tan geçiyor. Tabii safları da vücutların, kolların, omuzların temasından ibaret görmeyip; sevinçlerin, hüzünlerin, acıların, dertlerin, sızıların hep beraber hissedilmesi olduğunu unutmamak. Şer gibi gözükenler, hayır; hayır gibi gözükenler şer olabilir. En büyük saadetler, çekilen çilelerin kazanılan imtihanların sonucudur. İlkokul çocuklarının sorularıyla üniversite sınav soruları aynı mıdır? Hangi öğrenci “bu sorular zor, değiştirip sor!” diyebilir öğretmenine. Hangi hoca soruları cevap anahtarıyla dağıtır? Dünya sınavı bile böyle olursa ya ebedî hayatı kazanacağımız imtihan nasıl olur? İnsanı ihmal ettik. İnsanı kazanamadık. İnsanı önemsemedik. İnsani bakışı basite indirgedik. Kaliteli bir Mümin; hakkaniyet sahibi olandır. Adaletten sapmayandır. Aleyhine de olsa adaletten yana olandır. Haram para yemeyendir. Hak sahibine hakkını verendir. Merhamet sahibi, şefkatli, onurlu, kişilikli, sözünün eri, her türlü iyiliğe açık, mazlumun yanında olan, mazlumun, mağdurun, çocuğun, ezilmişin dinini ırkını ve dilini sorgulamayandır. Yüzüne baktığında ürkemeyeceğin, iffetli, izzetli olandır. Lokmasını mağdurla paylaşan, yetimi görünce duraksayandır. Ezana, bayrağa, ülkesine sahip çıkan, iyilik eden her büyüğüne vefalı olandır. İnsanlığın ortak mirasını ‘ortak payda’ bilendir.  Allah’tan geldiğine ve yine ona döneceğine iman edendir. Çilesi ve davası olandır. Anlayışlıdır, sabırlıdır, tahammüllüdür, edeplidir, temizdir, zariftir, naziktir, kibardır. Bir insanı yaşatmak kâinatın tümünü diriltmek gibidir, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir akidesine bağlıdır. Akide-iman adamıdır. Sahtekârlıktan münafıklıktan, korkaklıktan, şartlara göre eğilip bükülmekten nefret eder. Yağcılıktan, nabza göre şerbet vermekten, günün adamı olmaktan, imanını pazarlık konusu etmekten nefret eder. Hesabı, derdi, hedefi, tasası Allah’tır.     Yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimiz günü unutmadan yaşayalım, yaşatalım.
Ekleme Tarihi: 08 Haziran 2023 - Perşembe

Fırtına çıktığında uyuyabilen adamlara olan ihtiyaç

Hükümet kurulunca bakanların durumu konuşulunca “Fırtına Çıktığında Uyuyabilmek” kitabımdaki hikâye hatırıma geldi. Hikâye şu: 
Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı. Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim'.
 
Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı! adamın odasına koştu: 'Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.' Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: ‘Boş verin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.' Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu. Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: ‘Fırtına çıktığında uyuyabilirim' Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), manen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. Göreviniz ve hayatınız boyunca. Hangi göreve gelirsek gelelim hiçbir zaman unutmayacağımız hususları hatırlatarak yazımı tamamlayayım. Tabii fiili ve kavli dualarımızı da unutmadan.
 
Başı dara düşenin aradığı adamdır Müslüman! İnsanımızın üzüntüsünü, sıkıntısını, sevincini paylaştığı adamdır. Derdi, sancısı, sızısı olan adam. Derdini seven adam gibi adamdır. Müminin mümeyyiz vasfı nezaket ve zarafettir. Bunu kaybetmeyelim. İyilik, hayata mana kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir. Sevmek bedel ödemektir. Zaman ayırmaktır. Paylaşmaktır. Yaşananlardan habersiz, vurdumduymaz olamayız. Derdimiz, sancımız, ızdırabımız, hassasiyetlerimiz, derdimiz olmalı. ‘Bîdert olanın derdine derman olunmaz.’  Sözü ne kadar güzel. Son yaşadıklarımız (pandemiden, depreme, yangın ve sel felaketlerden, çekilen sıkıntıların her türlüsünü yaşadığımız) günlerden geldik. Varlık içinde yokluk. İmkanlarımızın bizde emanet olduğu, asıl sahibinin bizi yaratan-yaşatan-veren-alan-öldüren-dirilten-yoktan var eden ALLAH! Unutulan/unutturulan üç mesele var. Üç bilinç (şuur) tıkanması var. Kulluk Şuuru. Emanet Şuuru. İmtihan (Sınav) Dünyasında olduğumuzun Şuuru. Önce kendimizle hesaplaşarak, yaşadıklarımızı tahlil edelim. Bizde bulunması gereken incelik; İslam ahlakı ve Müslümanın zarafeti bir karakter haline gelmeli, tavır ve sözlerimize yerleşmeli. 
 
Üretim-tüketim, alış-veriş, harcama, para, konfor, ihtiyaç, mefruşat, teşrifat vs. İnsan nerede insan. Dünyanın her hal ve şartta bir “imtihan dünyası” olduğunu unutmadan. Küçüğü ile büyüğü ile kazananı ile kaybedeni ile. Hastalığı-sağlığı, varlığı-yokluğu, kanaati-rızası, sabrı-şükrü, sevinci-üzüntüsü ile fânilikler içinde ebedilik arayışımızla devam edecek. Kazanılan “Allah Rızası” salih amellerle noktalanan iman yürüyüşü, “hayır insanı” olma gayreti belki muhtemel sınavlardan başarıyla çıkmamızın vesilesi olacak. Belki toplayacağız sokaklardan köprü altı çocuklarını. Uzatacağız ellerimizi çağın yetimlerine, öksüzlerine, kimsesizlerine, itilmiş-kakılmışlarına. İslam kardeşliğini, fedakârlığı, vefayı, digergâmlığı, cömertliği hayata hâkim kılmamız gerekiyor. Kaygan zeminde ayakta durmaya çalışıyoruz. Bu kaygan zeminde ayakta durmak da birbirimize sahip çıkmaktan, ‘safları sıklaştırmak ’tan geçiyor. Tabii safları da vücutların, kolların, omuzların temasından ibaret görmeyip; sevinçlerin, hüzünlerin, acıların, dertlerin, sızıların hep beraber hissedilmesi olduğunu unutmamak. Şer gibi gözükenler, hayır; hayır gibi gözükenler şer olabilir. En büyük saadetler, çekilen çilelerin kazanılan imtihanların sonucudur. İlkokul çocuklarının sorularıyla üniversite sınav soruları aynı mıdır? Hangi öğrenci “bu sorular zor, değiştirip sor!” diyebilir öğretmenine. Hangi hoca soruları cevap anahtarıyla dağıtır? Dünya sınavı bile böyle olursa ya ebedî hayatı kazanacağımız imtihan nasıl olur? İnsanı ihmal ettik. İnsanı kazanamadık. İnsanı önemsemedik. İnsani bakışı basite indirgedik. Kaliteli bir Mümin; hakkaniyet sahibi olandır. Adaletten sapmayandır. Aleyhine de olsa adaletten yana olandır. Haram para yemeyendir. Hak sahibine hakkını verendir. Merhamet sahibi, şefkatli, onurlu, kişilikli, sözünün eri, her türlü iyiliğe açık, mazlumun yanında olan, mazlumun, mağdurun, çocuğun, ezilmişin dinini ırkını ve dilini sorgulamayandır. Yüzüne baktığında ürkemeyeceğin, iffetli, izzetli olandır. Lokmasını mağdurla paylaşan, yetimi görünce duraksayandır. Ezana, bayrağa, ülkesine sahip çıkan, iyilik eden her büyüğüne vefalı olandır. İnsanlığın ortak mirasını ‘ortak payda’ bilendir.  Allah’tan geldiğine ve yine ona döneceğine iman edendir. Çilesi ve davası olandır. Anlayışlıdır, sabırlıdır, tahammüllüdür, edeplidir, temizdir, zariftir, naziktir, kibardır. Bir insanı yaşatmak kâinatın tümünü diriltmek gibidir, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir akidesine bağlıdır. Akide-iman adamıdır. Sahtekârlıktan münafıklıktan, korkaklıktan, şartlara göre eğilip bükülmekten nefret eder. Yağcılıktan, nabza göre şerbet vermekten, günün adamı olmaktan, imanını pazarlık konusu etmekten nefret eder. Hesabı, derdi, hedefi, tasası Allah’tır.  
 
Yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimiz günü unutmadan yaşayalım, yaşatalım.
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.