DEDAŞ
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Her müspet kemalizme çıkarılır, kemalizm nereye çıkar?

İktidar olup muktedir olamama derdimiz hiç bitmedi. Son yaşadıklarımız, dertlerimizi depreştirdi. Kendi kavramlarımızdan habersizliğimiz de bunların tuzu biberi oldu.   Birlik beraberlik ve manevi vahdet, sadece yan yana ve uslu uslu durmaktan ibaret değildir! O vahdet, muayyen değerlerin canlı tutulmasından ve hayata yön vermesinden doğan bir neticedir. Milleti millet yapan değerlere önem verilseydi ve onların sosyal hayatımızı yönlendirmesi sağlansaydı böyle mi olurdu? Ülkenin bölünmezliği ve birliği, devletin bölünmezliği ve birliği.  Bunlar açıkça savunuluyor, aleyhinde de açık bir şey söylenmiyor. Milletin birliği ve bütünlüğü güçlü olacaktır ki; ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğü korunabilsin. Temel, milletin birliği ve bütünlüğüdür. Gelin görün ki, asıl ihmal edilen de orasıdır. Millet, milleti millet yapan değerler. İnsan hakları, demokrasi, benzeri kavramları, temel olmaz; temele muhtaçtır. Temel de kendi millî manevî değerlerimizdir. Zihnimiz işgal edilmiş, esir alınmıştır.  Bir toplumun başına gelecek en büyük felaket; başına geleni bilememesidir. Kendi dünyamızda, kültürümüzde, medeniyet dünyamızda yaşamıyoruz. Milli birliğimiz, tarihi-kültürel beraberliğimizin mahsulüdür. Çatlayan topraklar gibi bu dünya İslam’a susamış. Hasretten yanıp kavruluyor.  Bütün doğrular İslam’ın özünden gelir. İslam’ın özünü yanlış bilen, tarihi-sosyolojik-sosyal doğruları da öğrenemez, kendini de öğrenemez, hayatı da öğrenemez.  Bizim manevi-milli yapımızı zayıflatacak olan her şey Batı’ya sevimli gelir. Batı’nın tedirginlik duyduğu yegâne ülke Türkiye’dir. Batı’nın İslam korkusu ortadan kalkmaz. Türkiye’nin tarihi, birikimi, tecrübesi var. Türkiye, dünün Osmanlı’sıdır! Türkiye’nin güçlenmesi, bütün İslam Alemi’nin, bütün insanlığın hayrınadır. Türkiye çökerse bütün Müslümanlar altında kalır. Türkiye İslam Alemi’nin kalbidir. Şu haliyle bile öyledir! Bin yıllık gerçeği yüz yıllık yalana yedirmeyeceğiz!  Selahaddin Eyyubi ile Fatih Sultan Mehmed’i ayırmayacağız! Dua okurken, İskilipli Atıf’ı bir elimize, Palu’lu Kürt Saidleri öbür elimize koyacağız! Evladı Fatiha’ndan Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’ı, Filibeli Kenan Rıfai, Trabzonlu Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, Başkale Van’lı Abdülhakim Arvasi hazretlerini ayırım yapmadan rahmetle anıyor, Rabbimin bizleri Cennetinde buluşturması için dua ediyoruz.   Peygamberimizin şu çağrısı, kardeşliğin empati üzerine kurulduğunun ispatıdır: “Sizden biri kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe (hakiki manada) iman etmiş olmaz.” Peygamberimizin Veda Hutbesi bir kardeşlik manifestosudur. “Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız birbiriniz için hürmete layıktır; tıpkı bu gününüz, bu beldeniz, bu ayınız nasıl hürmete layıksa…” derken kardeşliğe çağırıyordu. Yine, “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız Âdem ise topraktandır” derken kardeşliğe dâvet ediyordu. Dün de bugün de ihtiyacımız olan bu dâvete icabettir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim bilinmeden, Siyer bilgisi olmadan, Peygamber Efendimiz tanınmadan öğrenilmeden maddi hayatımız da manevi hayatımız da düzelmez. Çoğumuzun bildiği, namazlarda okuduğumuz “Rabbenâ âtina…” duasında “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver.  Ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem ateş azabından koru” dediğimizi biliyor muyuz? İslâm’dan arındırma yapılınca, İslâmî kimliğimiz buharlaştırılınca kaybettirilince “İslâm Kardeşliği”nin kuşatıcılığının, samimiyetinin, şefkatin merhamet ve rahmetin yerini vahşet, canilik ve katliam yapan batasıca Batı aldı. Batı’nın yerleştirmeye çalıştığı, hep gündemde tuttuğu “İslâm’sız Türkçülük, İslâm’sız Kürtçülük” projesi. Tarihî her zafer; tek adam, tek lider olarak ezberletilen ‘ulu önder’ diye zihinlere kazınan Mustafa Kemal’e mal edildi. Gerçek tek önderimiz Peygamberimiz ise unutuldu/unutturuldu.  “Sen olmasaydın olmazdık. Bizi var eden sensin. Bu milleti sen yaşattın, var ettin. Bu toprakta yaşamamızı sen sağladın.” mesajlarıyla insanlar adım adım putperestliğe götürülüyor. Allah’ın sıfatları giydirilerek. Yaratan, yaşatan, yoktan var eden, bunca nimetleri bizlere bahşeden, heva hevesin/nefsin kulluğundan bizi kurtarıp kitabımızın önsözü/girişindeki Fatiha ile “kulluk bilinci” veren Celâl-Cemal-Kemal sahibi Allah’tır. Peygamberimiz de “Ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm” buyurmuş, onun ümmeti olarak kelimeyi şehadetle de Müslümanlığa giriş imzası atmış bir milletiz. Bütün bunlara rağmen her tarihi olayı, hatta günümüzde cereyan eden bütün olumlu işleri kemalizme yazarak, bütün olumsuzlukları da İslâmcı gördükleri hükümete yazarak her fırsatın kemalizme geçiş yolu yapıldığını hayretle görüyoruz.  Kemalizm’e âlet edilmeyen neredeyse bir tek mefahirimiz kalmadı. Bu gidişle ancak kendimizden uzaklaşırız, uzaklaşıyoruz. Farkında olsak da olmasak da. Yöneticilerimizin bir an önce uyanması ve gerekli kararları alması lâzım. Bizden söylemesi.  
Ekleme Tarihi: 16 Kasım 2023 - Perşembe

Her müspet kemalizme çıkarılır, kemalizm nereye çıkar?

İktidar olup muktedir olamama derdimiz hiç bitmedi. Son yaşadıklarımız, dertlerimizi depreştirdi. Kendi kavramlarımızdan habersizliğimiz de bunların tuzu biberi oldu.  

Birlik beraberlik ve manevi vahdet, sadece yan yana ve uslu uslu durmaktan ibaret değildir! O vahdet, muayyen değerlerin canlı tutulmasından ve hayata yön vermesinden doğan bir neticedir. Milleti millet yapan değerlere önem verilseydi ve onların sosyal hayatımızı yönlendirmesi sağlansaydı böyle mi olurdu? Ülkenin bölünmezliği ve birliği, devletin bölünmezliği ve birliği. 

Bunlar açıkça savunuluyor, aleyhinde de açık bir şey söylenmiyor. Milletin birliği ve bütünlüğü güçlü olacaktır ki; ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğü korunabilsin. Temel, milletin birliği ve bütünlüğüdür. Gelin görün ki, asıl ihmal edilen de orasıdır. Millet, milleti millet yapan değerler. İnsan hakları, demokrasi, benzeri kavramları, temel olmaz; temele muhtaçtır. Temel de kendi millî manevî değerlerimizdir. Zihnimiz işgal edilmiş, esir alınmıştır. 

Bir toplumun başına gelecek en büyük felaket; başına geleni bilememesidir. Kendi dünyamızda, kültürümüzde, medeniyet dünyamızda yaşamıyoruz. Milli birliğimiz, tarihi-kültürel beraberliğimizin mahsulüdür. Çatlayan topraklar gibi bu dünya İslam’a susamış. Hasretten yanıp kavruluyor.  Bütün doğrular İslam’ın özünden gelir. İslam’ın özünü yanlış bilen, tarihi-sosyolojik-sosyal doğruları da öğrenemez, kendini de öğrenemez, hayatı da öğrenemez. 

Bizim manevi-milli yapımızı zayıflatacak olan her şey Batı’ya sevimli gelir. Batı’nın tedirginlik duyduğu yegâne ülke Türkiye’dir. Batı’nın İslam korkusu ortadan kalkmaz. Türkiye’nin tarihi, birikimi, tecrübesi var. Türkiye, dünün Osmanlı’sıdır! Türkiye’nin güçlenmesi, bütün İslam Alemi’nin, bütün insanlığın hayrınadır. Türkiye çökerse bütün Müslümanlar altında kalır. Türkiye İslam Alemi’nin kalbidir. Şu haliyle bile öyledir! Bin yıllık gerçeği yüz yıllık yalana yedirmeyeceğiz! 

Selahaddin Eyyubi ile Fatih Sultan Mehmed’i ayırmayacağız! Dua okurken, İskilipli Atıf’ı bir elimize, Palu’lu Kürt Saidleri öbür elimize koyacağız! Evladı Fatiha’ndan Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’ı, Filibeli Kenan Rıfai, Trabzonlu Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, Başkale Van’lı Abdülhakim Arvasi hazretlerini ayırım yapmadan rahmetle anıyor, Rabbimin bizleri Cennetinde buluşturması için dua ediyoruz.  

Peygamberimizin şu çağrısı, kardeşliğin empati üzerine kurulduğunun ispatıdır: “Sizden biri kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe (hakiki manada) iman etmiş olmaz.” Peygamberimizin Veda Hutbesi bir kardeşlik manifestosudur. “Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız birbiriniz için hürmete layıktır; tıpkı bu gününüz, bu beldeniz, bu ayınız nasıl hürmete layıksa…” derken kardeşliğe çağırıyordu.

Yine, “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız Âdem ise topraktandır” derken kardeşliğe dâvet ediyordu. Dün de bugün de ihtiyacımız olan bu dâvete icabettir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim bilinmeden, Siyer bilgisi olmadan, Peygamber Efendimiz tanınmadan öğrenilmeden maddi hayatımız da manevi hayatımız da düzelmez. Çoğumuzun bildiği, namazlarda okuduğumuz “Rabbenâ âtina…” duasında “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver. 

Ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem ateş azabından koru” dediğimizi biliyor muyuz? İslâm’dan arındırma yapılınca, İslâmî kimliğimiz buharlaştırılınca kaybettirilince “İslâm Kardeşliği”nin kuşatıcılığının, samimiyetinin, şefkatin merhamet ve rahmetin yerini vahşet, canilik ve katliam yapan batasıca Batı aldı. Batı’nın yerleştirmeye çalıştığı, hep gündemde tuttuğu “İslâm’sız Türkçülük, İslâm’sız Kürtçülük” projesi. Tarihî her zafer; tek adam, tek lider olarak ezberletilen ‘ulu önder’ diye zihinlere kazınan Mustafa Kemal’e mal edildi. Gerçek tek önderimiz Peygamberimiz ise unutuldu/unutturuldu. 

“Sen olmasaydın olmazdık. Bizi var eden sensin. Bu milleti sen yaşattın, var ettin. Bu toprakta yaşamamızı sen sağladın.” mesajlarıyla insanlar adım adım putperestliğe götürülüyor. Allah’ın sıfatları giydirilerek. Yaratan, yaşatan, yoktan var eden, bunca nimetleri bizlere bahşeden, heva hevesin/nefsin kulluğundan bizi kurtarıp kitabımızın önsözü/girişindeki Fatiha ile “kulluk bilinci” veren Celâl-Cemal-Kemal sahibi Allah’tır. Peygamberimiz de “Ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm” buyurmuş, onun ümmeti olarak kelimeyi şehadetle de Müslümanlığa giriş imzası atmış bir milletiz. Bütün bunlara rağmen her tarihi olayı, hatta günümüzde cereyan eden bütün olumlu işleri kemalizme yazarak, bütün olumsuzlukları da İslâmcı gördükleri hükümete yazarak her fırsatın kemalizme geçiş yolu yapıldığını hayretle görüyoruz. 

Kemalizm’e âlet edilmeyen neredeyse bir tek mefahirimiz kalmadı. Bu gidişle ancak kendimizden uzaklaşırız, uzaklaşıyoruz. Farkında olsak da olmasak da. Yöneticilerimizin bir an önce uyanması ve gerekli kararları alması lâzım. Bizden söylemesi.  
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.