Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

İçi boşaltılmış dindarlık!

Günümüzde müşahede ettiğimiz husus, din ve dindarlık konusunda seküler ve dindar çevrelerde yaşanmakta olan ihmal ve abartıdır. Aslında ihmal de “kayıtsızlıkta aşırılık” sayılır. İçi boşaltılmış bir dindarlık olmaz/olamaz. Dindarlık, ‘dinde olanı yaşamak’tır. Dinin belirlediği ilkelere ve koyduğu sınırlara uymak yerine, birtakım keyfi yorumlar ve abartılı eylemlerle kendi inanç ve duruşlarını dinin sınırları dışına taşımakta seküler çevrelerle birleşmektedir. Bir anlamda din dışı dindarlık iddia ve uygulamasında, esasen birbirine zıt olan bu iki grup adeta paydaş hale gelmektedir. Bir başka ifade ile seküler çevreler, “tanrıyı kamusal alandan uzaklaştırmak, peygamberi referans almamak” gibi düşünce ve tekliflerde kendini açık eden dine rağmen kendilerince bir hayat oluşturmak ve yaşamak isterken, kimi dindar kişi ve çevreler de ‘dine uyma’ yerine ‘dini kendi hayat tarzına uydurma’ peşine düşmektedir. Bu ilginç çelişki ve birliktelik, netice itibariyle dinin kendi esasları çerçevesinde yaşanma şansını ortadan kaldırmakta, Peygamberimiz tarafından belirlenmiş uygulama biçimleri dışında bir ‘dindarlık’ anlayışı ve gösterisinin paylaşıldığını ortaya koymaktadır. Birileri uydurma dindarlıkta birileri de dine karşı olmakta aşırı ve abartılı bir anlayış ve yaşantı paylaşmak suretiyle bir hercümerç (kaos/karmakarışıklık) meydana getirilmiştir. Gerçek dindarlık çizgisinden uzaklaşmaktadırlar. Bir nevi ‘algı/idrak operasyonu’ yapılmaktadır. Bunun temelinde dini bilginin ve kültürün iki temel kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i seniyyenin yeterince dikkate alınmaması ve ilmîlikten uzak değişik gerekçelerle reddedilme eğilimi yatmaktadır. Müslümanların ya da Ümmet-i Muhammed’in Kitap-sünnet çizgisinde bir dini hayatı yaşaması ve sürdürmesi, onun hem hakkı hem de kimliğinin gereğidir. Kavramlarla oynanmamalı. Şahsiyetleri öldürüp sürü haline getirilmemeli. Âdetler ibadet, ibadetler âdet halini almamalı. Hür iradesini kullanan insanların aklına ve iradesine ipotek koyan, onları kullanamaz hale getiren yapı, sakat bir yapıdır. Bir müctehid İmamımızın buyurduğu gibi ‘Öyle hata yapın ki, hata yaptı desinler, sapıttı demesinler.’ Din ve dindarlık anlayış ve uygulamaları üzerinde farklı zamanlarda ve değişik vesilelerle vakıf olduğumuz yanlışlıkların düzeltilmesi “Kitap ve Sünnet” çizgisiyle olmalı. Bu istikamet üzerinde yaşanmalıdır. Mü’min, Allah’ın dostlarını dost, düşmanlarını da düşman bilir. Onlar Allah’a düşmanlık yaptıkları müddetçe onlarla muhabbet gösterisi içinde olmaz/olamaz. Çünkü hem Allah’tan yana olmak hem de O’nun düşmanlarıyla hemhal olmak mü’min tavrı değildir. Bu olsa olsa münafıklık hastalığı olur. Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır. Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Resulünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz. Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz. Menfaatler çatıştığında onları tercih edemez, onlara yaranmak ve benimsenmek için müdahanede bulunamaz. Hangi mülahaza ile olursa olsun bu hakikat örtülemez. Bizden istenen, akidemizin gereğini yerine getirmek ve imanımızı zedeletmemektir. Mü’minler var iken, onlarla beraber dinimize hizmet etme imkânı duruyorken, kendi din kardeşlerini bırakıp, ellerinden gelse Müslümanları bitirecek insanlardan, nasıl medet umulabilir? Bu sebepledir ki Müslümandan istenen, küfrün ve şirkin etkisi altında kalmadan Müslüman olarak yaşayıp, ölmektir. Peygamber Efendimizin ve ashabının oluşturduğu teminat dairesini zedelerseniz, insanımızın dinini, imanını da zedeleyecek hale getirirsiniz. İçi boşaltılmış bir dindarlık olmaz. Amellerimizi şahsileştirmeyelim, Amellerimiz “Allah ne der, Peygamber ne der” sorusunu sorup cevabını bu ölçüye göre vereceğimiz cevap olsun. Sonuçta Allah’ın razı olduğu salih ameller grubuna girsin. İlim-amel-ihlas-ihsan istikametimiz (yönümüz) bu olsun. 
Ekleme Tarihi: 27 Eylül 2022 - Salı

İçi boşaltılmış dindarlık!

Günümüzde müşahede ettiğimiz husus, din ve dindarlık konusunda seküler ve dindar çevrelerde yaşanmakta olan ihmal ve abartıdır. Aslında ihmal de “kayıtsızlıkta aşırılık” sayılır. İçi boşaltılmış bir dindarlık olmaz/olamaz. Dindarlık, ‘dinde olanı yaşamak’tır.

Dinin belirlediği ilkelere ve koyduğu sınırlara uymak yerine, birtakım keyfi yorumlar ve abartılı eylemlerle kendi inanç ve duruşlarını dinin sınırları dışına taşımakta seküler çevrelerle birleşmektedir. Bir anlamda din dışı dindarlık iddia ve uygulamasında, esasen birbirine zıt olan bu iki grup adeta paydaş hale gelmektedir. Bir başka ifade ile seküler çevreler, “tanrıyı kamusal alandan uzaklaştırmak, peygamberi referans almamak” gibi düşünce ve tekliflerde kendini açık eden dine rağmen kendilerince bir hayat oluşturmak ve yaşamak isterken, kimi dindar kişi ve çevreler de ‘dine uyma’ yerine ‘dini kendi hayat tarzına uydurma’ peşine düşmektedir.

Bu ilginç çelişki ve birliktelik, netice itibariyle dinin kendi esasları çerçevesinde yaşanma şansını ortadan kaldırmakta, Peygamberimiz tarafından belirlenmiş uygulama biçimleri dışında bir ‘dindarlık’ anlayışı ve gösterisinin paylaşıldığını ortaya koymaktadır. Birileri uydurma dindarlıkta birileri de dine karşı olmakta aşırı ve abartılı bir anlayış ve yaşantı paylaşmak suretiyle bir hercümerç (kaos/karmakarışıklık) meydana getirilmiştir. Gerçek dindarlık çizgisinden uzaklaşmaktadırlar.

Bir nevi ‘algı/idrak operasyonu’ yapılmaktadır. Bunun temelinde dini bilginin ve kültürün iki temel kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i seniyyenin yeterince dikkate alınmaması ve ilmîlikten uzak değişik gerekçelerle reddedilme eğilimi yatmaktadır. Müslümanların ya da Ümmet-i Muhammed’in Kitap-sünnet çizgisinde bir dini hayatı yaşaması ve sürdürmesi, onun hem hakkı hem de kimliğinin gereğidir. Kavramlarla oynanmamalı. Şahsiyetleri öldürüp sürü haline getirilmemeli. Âdetler ibadet, ibadetler âdet halini almamalı. Hür iradesini kullanan insanların aklına ve iradesine ipotek koyan, onları kullanamaz hale getiren yapı, sakat bir yapıdır. Bir müctehid İmamımızın buyurduğu gibi ‘Öyle hata yapın ki, hata yaptı desinler, sapıttı demesinler.’

Din ve dindarlık anlayış ve uygulamaları üzerinde farklı zamanlarda ve değişik vesilelerle vakıf olduğumuz yanlışlıkların düzeltilmesi “Kitap ve Sünnet” çizgisiyle olmalı. Bu istikamet üzerinde yaşanmalıdır. Mü’min, Allah’ın dostlarını dost, düşmanlarını da düşman bilir. Onlar Allah’a düşmanlık yaptıkları müddetçe onlarla muhabbet gösterisi içinde olmaz/olamaz. Çünkü hem Allah’tan yana olmak hem de O’nun düşmanlarıyla hemhal olmak mü’min tavrı değildir. Bu olsa olsa münafıklık hastalığı olur.

Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır.

Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Resulünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz. Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz. Menfaatler çatıştığında onları tercih edemez, onlara yaranmak ve benimsenmek için müdahanede bulunamaz. Hangi mülahaza ile olursa olsun bu hakikat örtülemez. Bizden istenen, akidemizin gereğini yerine getirmek ve imanımızı zedeletmemektir. Mü’minler var iken, onlarla beraber dinimize hizmet etme imkânı duruyorken, kendi din kardeşlerini bırakıp, ellerinden gelse Müslümanları bitirecek insanlardan, nasıl medet umulabilir? Bu sebepledir ki Müslümandan istenen, küfrün ve şirkin etkisi altında kalmadan Müslüman olarak yaşayıp, ölmektir.

Peygamber Efendimizin ve ashabının oluşturduğu teminat dairesini zedelerseniz, insanımızın dinini, imanını da zedeleyecek hale getirirsiniz. İçi boşaltılmış bir dindarlık olmaz. Amellerimizi şahsileştirmeyelim, Amellerimiz “Allah ne der, Peygamber ne der” sorusunu sorup cevabını bu ölçüye göre vereceğimiz cevap olsun. Sonuçta Allah’ın razı olduğu salih ameller grubuna girsin. İlim-amel-ihlas-ihsan istikametimiz (yönümüz) bu olsun. 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.