DEDAŞ
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Milletin seçtiğine millet düşmanlığı!

Derslik ve İbretlik Halleri! Bizim için hayat olan, hayat tarzı olan, dünya görüşü olanı, dinîmiz hayattan çıkarıldı. Kendi hayat tarzımız ve dünya görüşümüz bizi terk ettikçe, kalan boşluğu, batı hayat tarzı, batı dünya görüşü dolduruyor. Diğer adıyla kapitalizm, egoizm kendi idealimizin yerini almaya çalışıyor. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki adamlar; savundukları, konuştukları, ayrıcalık yaptıkları hususların cahilleri! Düştükleri hal; insanlığın asgari müştereğine ait evrensel hukuk ve mantık dilini alaya almak demektir. Binmelidir ki; hakikati alaya almak mahrumiyet getirir. Her alanda nasipsizliğe yol açar. Her devirde, hayırlı bir topluluk, o toplumu yaşatma görevinin üstlenmesi istenir. Bütün mukaddes kitaplarda. Kur’an-ı Kerim’de; Bu topluluğun, iyiyi emredip kötülüğü ortadan kaldırmasını istiyor. İyilik buyruğunun ve kötülüğü ortadan kaldırmanın sürekli, kesiksizce devam etmesi, İslam’ın temel ilkelerindendir. Peygamberimiz de: “Bir kötülük görürsen onu elinle düzelt, gücün yetmezse dilinle düzelt. Ona da gücün yetmezse, içinden onu kötü gör.” Yani, “yok etmeye gücün yetmedi diye bir kötülüğe alışma” buyuruyor Peygamberimiz. Kötülüğe karşı mücadele, kalpte, düşüncede ve toplumda olacaktır. Kötülüğü bilfiil ortadan kaldırma gücü varken, ya da kötülüğe karşı birlikte hareket etme imkânı varken, bundan kaçan, sorumlu olacaktır, bu dünyada tarih önünde, öte dünyada, Allah huzurunda.  Son gelişen ve değişen olayları fikir-düşünce zemininde tahlil ederek muhataplarımıza soralım. Son yaşanan seçim de özendiğiniz, emrine girip emir beklediğiniz Batı’ya bile örnek olmadı mı? Yaşadığın ülke örnek gösterilmedi mi? Onların başını çektiği tezviratlara, yalan yanlış medya gücüne rağmen başaramadıklarını kabul ederken yenilgiyi kabullenmemek sizlere yakışıyor mu? Sizlerle anlama ve anlaşma problemimiz var! Genel kültür seviyesinde de olsa kendi değerlerinizi bilmiyorsunuz, onun cahilisiniz! Hastalığınızı kabullenemediğiniz için tedavi olmaya da yanaşmıyorsunuz. Adaletten anladığınız farklı muamele! Bu hususlarla ilgili Resulullah’ın bir tavrını ortaya koyup düşünelim. İtibarlı bir ailenin kızının cezadan kurtulması için tavassutta bulunmak üzere Peygamber Efendimizin çok sevdiği Üsâme bin Zeydi gönderirler. Resulullah Efendimizin, Üsâme’ye cevabı, eskimeyen, pörsümeyen bir serlevhadır. “Geçmiş kavimlerin helakine, itibarlı insanlar suç işlediğinde suçları ört-pas edilip ceza verilmez. Zayıflar suç işlediğinde hemen ceza verirlerdi. Üsâme! Sen bu cehâlet âdetini mi yaşatıyorsun. Vallahi kızım Fâtıma da suçlu olsa mutlaka onu da cezalandırırdım.” Bir diğer misal. Zengin bir sahabi ziyafet vermektedir. Kesilecek hayvan, yemek pişirme diğer hizmetler…Herkes bir hizmeti üslenip Peygamberimize hizmet ettirmek istemezler. “Siz oturup istirahat edin, biz hizmetleri görürüz.” Derler. Bu duruma Resulullah’ın cevabı gecikmez. “İmtiyazlı (ayrıcalıklı) idareci olmaktan Allah’a sığınırım.” Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Yeter ki “Sünneti çağa taşıyalım.” Bunları idrak edemeyenlerin sünnetten anladıkları çocukların sünnet olması! Yaptıkları, hep seçkincilik, hep ayırımcılık ve ayırıcılık. Hep farklı muamele beklemek! Bizde olup bitenler nedir? Nedir bunların hali? Bizde Batı'daki gibi demokrasi olmaz, biz özeliz! Batı'daki gibi laiklik olmaz, biz özeliz! Batı'daki gibi ekonomi olmaz, biz özeliz! Biz bu dünyada yaşamıyor muyuz, yaşamaya devam etmeyecek miyiz? Durdurun dünyayı inecek var!" mı diyeceğiz? Biz düşünmeyecek miyiz, düşünerek yaşamak bizim de hakkımız değil mi? Kendi dengemizi kurma liyakatine bu millet bu ülke sahip değil mi? Aslında kuruyan bizim insafımız. Tükenen, düşünce yeteneğimiz. Kararan, basiretimiz. Bozulan kendi iç (derûnî) dengemiz. Kirlenen, hafızamız. Çarpılan, muhayyilemiz. Eriyen, sorumluluğumuz. Çürüyen, sevgilerimiz, saygımız, değerlerimiz. Öyle bir ‘entel kötümserlik’ var ki, medya bunu öylesine sahipleniyor ki, nefes alıp vermeyi başarmak bile bir hüner sayılır bu toplum için. Özgürlükçüdürler, demokrasiyi sevmezler! Maddecidirler ekonomiden anlamazlar! Solcudurlar, halkı bilmezler. Böyle bir ‘aydın’ tipi. Bir takıntılar yumağı gibidirler. Adaletten yana gözükürler, adaletin tahakkukuna mâni olurlar. Adalet anlayışları da kendi lehlerine çıkan kararlardan ibarettir. En büyük kusurları, milleti tanımıyorlar. Hayatı ve dünyayı bilmiyorlar. Ayakları yere basmıyor. Etrafı kalabalık, sahnelerle vitrinlerle araları iyi. Neonların, ışıltılı-pırıltılı âletlerin altında parlak gözüküyorlar. Fakat millet bunların şovlarını seyretse bile, özde ondan etkilenmiyor ve kararını tercihlerini, ‘oy’unu, istenildiği gibi değil; istedikleri gibi kullanıyorlar çok şükür! En çok kullandıkları kelime: “Değişim” Biz kalarak değişmek, sabitelerimizi, aidiyetimizi bilerek değişmek olmaz mı? Hep başkasının ağzıyla mı yemek yiyeceksiniz, aç karnınızı tok sanarak. Sev, sevme Lider Türkiye’nin lideri olmuş, hep zalimin karşısında durmuş, mazlumun yanında olmuş, Cumhurbaşkanı seçimini ilk defa milletine bırakmış ve millet de seçmiş. Tebrik etmek, takdir etmek gerekmez mi? TBMM’ne girdiğinde bile saygı göstermeyen Allah’ın; misafir locasına gönderdiği, hırs ve ihtiraslarından dolayı milletvekili bile olamadıkları, partilerinin başkanı oldukları halde başkanı oldukları partilerine başkanlık bile yapamayacakları ibretamiz değil mi? Düştükleri durum da derslik ve ibretlik değil mi? Görenedir görene, köre nedir köre ne?
Ekleme Tarihi: 03 Haziran 2023 - Cumartesi

Milletin seçtiğine millet düşmanlığı!

Derslik ve İbretlik Halleri!
Bizim için hayat olan, hayat tarzı olan, dünya görüşü olanı, dinîmiz hayattan çıkarıldı. Kendi hayat tarzımız ve dünya görüşümüz bizi terk ettikçe, kalan boşluğu, batı hayat tarzı, batı dünya görüşü dolduruyor. Diğer adıyla kapitalizm, egoizm kendi idealimizin yerini almaya çalışıyor.
Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki adamlar; savundukları, konuştukları, ayrıcalık yaptıkları hususların cahilleri! Düştükleri hal; insanlığın asgari müştereğine ait evrensel hukuk ve mantık dilini alaya almak demektir. Binmelidir ki; hakikati alaya almak mahrumiyet getirir. Her alanda nasipsizliğe yol açar. Her devirde, hayırlı bir topluluk, o toplumu yaşatma görevinin üstlenmesi istenir. Bütün mukaddes kitaplarda. Kur’an-ı Kerim’de; Bu topluluğun, iyiyi emredip kötülüğü ortadan kaldırmasını istiyor. İyilik buyruğunun ve kötülüğü ortadan kaldırmanın sürekli, kesiksizce devam etmesi, İslam’ın temel ilkelerindendir. Peygamberimiz de: “Bir kötülük görürsen onu elinle düzelt, gücün yetmezse dilinle düzelt. Ona da gücün yetmezse, içinden onu kötü gör.” Yani, “yok etmeye gücün yetmedi diye bir kötülüğe alışma” buyuruyor Peygamberimiz. Kötülüğe karşı mücadele, kalpte, düşüncede ve toplumda olacaktır. Kötülüğü bilfiil ortadan kaldırma gücü varken, ya da kötülüğe karşı birlikte hareket etme imkânı varken, bundan kaçan, sorumlu olacaktır, bu dünyada tarih önünde, öte dünyada, Allah huzurunda. 
Son gelişen ve değişen olayları fikir-düşünce zemininde tahlil ederek muhataplarımıza soralım. Son yaşanan seçim de özendiğiniz, emrine girip emir beklediğiniz Batı’ya bile örnek olmadı mı? Yaşadığın ülke örnek gösterilmedi mi? Onların başını çektiği tezviratlara, yalan yanlış medya gücüne rağmen başaramadıklarını kabul ederken yenilgiyi kabullenmemek sizlere yakışıyor mu? Sizlerle anlama ve anlaşma problemimiz var! Genel kültür seviyesinde de olsa kendi değerlerinizi bilmiyorsunuz, onun cahilisiniz! Hastalığınızı kabullenemediğiniz için tedavi olmaya da yanaşmıyorsunuz. Adaletten anladığınız farklı muamele! Bu hususlarla ilgili Resulullah’ın bir tavrını ortaya koyup düşünelim.
İtibarlı bir ailenin kızının cezadan kurtulması için tavassutta bulunmak üzere Peygamber Efendimizin çok sevdiği Üsâme bin Zeydi gönderirler. Resulullah Efendimizin, Üsâme’ye cevabı, eskimeyen, pörsümeyen bir serlevhadır. “Geçmiş kavimlerin helakine, itibarlı insanlar suç işlediğinde suçları ört-pas edilip ceza verilmez. Zayıflar suç işlediğinde hemen ceza verirlerdi. Üsâme! Sen bu cehâlet âdetini mi yaşatıyorsun. Vallahi kızım Fâtıma da suçlu olsa mutlaka onu da cezalandırırdım.” Bir diğer misal. Zengin bir sahabi ziyafet vermektedir. Kesilecek hayvan, yemek pişirme diğer hizmetler…Herkes bir hizmeti üslenip Peygamberimize hizmet ettirmek istemezler. “Siz oturup istirahat edin, biz hizmetleri görürüz.” Derler. Bu duruma Resulullah’ın cevabı gecikmez. “İmtiyazlı (ayrıcalıklı) idareci olmaktan Allah’a sığınırım.” Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Yeter ki “Sünneti çağa taşıyalım.” Bunları idrak edemeyenlerin sünnetten anladıkları çocukların sünnet olması! Yaptıkları, hep seçkincilik, hep ayırımcılık ve ayırıcılık. Hep farklı muamele beklemek! Bizde olup bitenler nedir? Nedir bunların hali? Bizde Batı'daki gibi demokrasi olmaz, biz özeliz! Batı'daki gibi laiklik olmaz, biz özeliz! Batı'daki gibi ekonomi olmaz, biz özeliz! Biz bu dünyada yaşamıyor muyuz, yaşamaya devam etmeyecek miyiz? Durdurun dünyayı inecek var!" mı diyeceğiz? Biz düşünmeyecek miyiz, düşünerek yaşamak bizim de hakkımız değil mi? Kendi dengemizi kurma liyakatine bu millet bu ülke sahip değil mi? Aslında kuruyan bizim insafımız. Tükenen, düşünce yeteneğimiz. Kararan, basiretimiz. Bozulan kendi iç (derûnî) dengemiz. Kirlenen, hafızamız. Çarpılan, muhayyilemiz. Eriyen, sorumluluğumuz. Çürüyen, sevgilerimiz, saygımız, değerlerimiz. Öyle bir ‘entel kötümserlik’ var ki, medya bunu öylesine sahipleniyor ki, nefes alıp vermeyi başarmak bile bir hüner sayılır bu toplum için. Özgürlükçüdürler, demokrasiyi sevmezler! Maddecidirler ekonomiden anlamazlar! Solcudurlar, halkı bilmezler. Böyle bir ‘aydın’ tipi. Bir takıntılar yumağı gibidirler. Adaletten yana gözükürler, adaletin tahakkukuna mâni olurlar. Adalet anlayışları da kendi lehlerine çıkan kararlardan ibarettir. En büyük kusurları, milleti tanımıyorlar. Hayatı ve dünyayı bilmiyorlar. Ayakları yere basmıyor. Etrafı kalabalık, sahnelerle vitrinlerle araları iyi. Neonların, ışıltılı-pırıltılı âletlerin altında parlak gözüküyorlar. Fakat millet bunların şovlarını seyretse bile, özde ondan etkilenmiyor ve kararını tercihlerini, ‘oy’unu, istenildiği gibi değil; istedikleri gibi kullanıyorlar çok şükür! En çok kullandıkları kelime: “Değişim” Biz kalarak değişmek, sabitelerimizi, aidiyetimizi bilerek değişmek olmaz mı? Hep başkasının ağzıyla mı yemek yiyeceksiniz, aç karnınızı tok sanarak. Sev, sevme Lider Türkiye’nin lideri olmuş, hep zalimin karşısında durmuş, mazlumun yanında olmuş, Cumhurbaşkanı seçimini ilk defa milletine bırakmış ve millet de seçmiş. Tebrik etmek, takdir etmek gerekmez mi? TBMM’ne girdiğinde bile saygı göstermeyen Allah’ın; misafir locasına gönderdiği, hırs ve ihtiraslarından dolayı milletvekili bile olamadıkları, partilerinin başkanı oldukları halde başkanı oldukları partilerine başkanlık bile yapamayacakları ibretamiz değil mi?
Düştükleri durum da derslik ve ibretlik değil mi? Görenedir görene, köre nedir köre ne?

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.