DEDAŞ
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Yâ eyyühellezîne âmenû! Ey iman edenler!

“İyiliği emredip kötülükten men etme” bir Mümin olarak vazifemiz. “İt ürür kervan yürür” sözü her zaman gerçekleşir. Ürüyen, havlayan itleri havlamalarıyla geride bırakan güruha anlama özürlü olsalar bile bir şeyler söyleme mecburiyetindeyiz.  Diyarbakır'da bu yıl 7'incisi düzenlenen Âlimler Birliği toplantısına katılanlara ağır ifadelerle nefret kusan dinsiz, imansız olmakla kalmayıp kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül edemeyen yazar bozuntusu.  Terör örgütü PKK/YPG’ye ağır darbe indiren Mehmetçik’e ‘TSK’nın kimyasal silah kullandığı’ yalanını, iftirasını atan Türk Tabipleri Birliği Başkanı olan bir başka hilkat garibesi.  Yanında başörtülü stajyer kızların başörtüsüne tahammül edemeyip tutanak tutmasından, iflah olmaz bir başörtüsü yasakçısı, FETO ihanetini sahiplenip devleti suçlamasından, Cumhurbaşkanına dil uzatmasına varıncaya kadar insanlık ve mesleği ile alakası olmayan söylemlerin sahibi İstanbul Baro Başkanı.  Mesleğinden dolayı hak/hukuk müdafii olması gerekirken zalimlerle beraberliği ‘hilkat garibesi’ bir mahlûk olduğunun göstergesi.   HDP ve CHP’nin de iftira korosuna katıldığı olaya ilişkin yayımlanan görüntülerde ‘kimyasal’ olarak gösterilen silahın ‘sis makinesi’ olduğu ortaya çıktı. Irak’ın birçok noktasında başarılı operasyonlara imza attı. TSK’nın başarılı operasyonlarını gölgelemek adına iftiraya başvuran Türk Tabipleri Birliği Başkanı ise ‘kimyasal madde’ kullanıldığını öne sürdü. Verdiğim üç örnek yeter, artar bile. Bu hilkat garibesi üç örnektekilere CHP milletvekilini, hapiste cezasını çekeni ve yandaşlarını ilave edebilirsiniz.  Bunlara sahip çıkmış, skandal ifadeler kullanmışlardı. Her millî meselede dış güçlerin ağzıyla konuşmalarını da görünce onların hükümet sözcüsü zannedersiniz. Bilge lider dedikleri köşesine çekilmesi gerekenden, Başbakanlık ve Bakanlık yapmış olup parti kuranlardan, Batı’nın uşaklığına soyunan muhalefet partisinin başına kadar. Mazlumun yanında olup zalime karşı çıkmayı dahi doğru bulmayanların siyasette yapabilecekleri hiçbir şey yok. Sadece demokratik hakları dile getiriyor, bölücülüğün terörün yanlışlığından çirkinliğinden hiç söz edilmiyor ise; ortada sağlıksız bir durum ve çözümü mümkün olmayan bir kısır döngü var demektir. Milletin seçip işbaşına getirdiği iktidarların her icraatını en ağır bir dille eleştirebilirsin. Ekonomi, dış politika, eğitim, güvenlik, bürokrasi, her alanda ve her meselede ülkeyi kötü yönettiklerini, bunlardan kurtulmak gerektiğini millete anlatabilirsin. ‘Bana oy verin, ben ülkeyi iyi yöneterek sizi mutlu edeyim’ diyebilirsin. Ama sen askeriyeden medet umar, ABD’nin uşaklığını yapar, Türkiye’nin lider ülke olmasından rahatsız olur. ‘Recep Tayyip gitsin de ne olursa olsun’ dersen; ne kadar devlet/millet/vatan düşmanı varsa onlarla aynı çizgide hareket edersen, ismin cismin ne olursa olsun bize sana: ‘Yazıklar olsun!’ demek düşer. Bu millet artık zihninin, gönlü ve inancının işgal edilmesi girişimlerine müsaade etmeyecektir. Darbecilere, 28 Şubatçılara ve başörtüsü yasaklarına hangi zihniyet sahiplerinin destek olduklarını biliyoruz. Bu millet; pişman olduklarını söyleyip milletle helalleşmek isteyenlerin ‘başörtülü konu mankenleri’ bularak medyatik şovmenliklerinden bıktı. Kesinleşmiş mahkûmiyet kararı ile cezaevine konulan ve bütün rütbeleri sökülmüş komutan bile değil, er bile olmayan zalimlere sahip çıkıp ‘hukuka aykırı tutuklandılar’ diyenlerle nasıl birlikte olabilirler? Haksızlığa uğramış komutanlarmış gibi algı oluşturanlara yaptıklarını belgesel olarak göstermenin de faydası olmaz. İnsanlığını kaybedenlere insanlıktan bahsedilmez. Fitne ve fesat insanlığın ruhunu ve dünyanın dengesini bozuyor. İnsan olma gereğinin en başında utanma duygusu geliyor. Bu duyguyu kaybedenler “Esfeli Safilindir.” (Aşağıların aşağısında) İnsan olma vasfını kaybetmiş, hayvandan daha aşağıdadırlar. Bu sınıftakiler ahlakın, iyiliğin, güzelin katilidirler. Kur’an-ı Kerimde’ki ifadesiyle “Gözleri var, görmezler, kulakları var, duymazlar, kalpleri var, hissetmezler.” Bir LGBT’liye bir ateiste, bir teröriste gösterdiği hoşgörü ve kurduğu empatiyi bir dindara göstermeyenlerden ne beklenir? İşleri güçleri ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek’ olanlara neyi anlatabilirsiniz? Gözleri, kulakları hep emir bekler hale geldiler. Memleket, millet için ne bir çalışma, ne plan, ne program ne de kullandıkları ‘millet ittifakı’ ile alakaları var. Millet ne demek; onun değerleri, kültürü, inancı, millî ve manevi değerlerini taşıyan topluluktur. Milli meselelerde, Türkiye düşmanlarıyla ‘siyasi ortaklık’ aynı safta buluşma; başlı başına bir felaket! Zalimlerin yanında mazlumların karşısında olan bir yapının hamiliğini yapmak caniliktir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Ya eyyühellezîne âmenû” hitabının muhataplarına da bir tek tavsiyem var. Hiç olmazsa (Hıyanet edenleri Savunma! Hâinlerin savunucusu olma!) ayetlerine baksınlar. Nerede durduklarını, neye, nasıl sahip çıktıklarını, kim için özgürlük istediklerini hatırlasınlar. Dışarıdan gelen emir, talimat ve tavsiyelerle hareket eden milletvekillerine varıncaya kadar. Attıkları yalan ve iftiraları ispat edilmelerine rağmen yüzleri kızarmayanlara ne anlatabilirsiniz ki. Milletin/ümmetin/insanlığın ümidi devletimizin olduğu duygusunu yaşayan ve yaşatanlara sahip çıkılmaz mı? Milletin değerlerine bağlılık ve taleplerini gerçekleştirmede gayret gösterenlere, milletin taleplerini güçleri nispetinde gerçekleştirenlere yardımcı olunmaz mı? Yuvarlak masanın yuvarlak adamlığından ne zaman kurtulacaksınız? Yazımda verdiğim gündeme oturan üç örneğe ortak bir tavır koyamaz mısınız? Muhafazakâr muhalefetle din düşmanı muhalefetin bunlara söyleyecekleri bir sözleri yok mu?   Türkiye’siz insanlığın kurtuluşunun olmayacağının görülmesi şart.
Ekleme Tarihi: 26 Ekim 2022 - Çarşamba

Yâ eyyühellezîne âmenû! Ey iman edenler!

“İyiliği emredip kötülükten men etme” bir Mümin olarak vazifemiz. “İt ürür kervan yürür” sözü her zaman gerçekleşir. Ürüyen, havlayan itleri havlamalarıyla geride bırakan güruha anlama özürlü olsalar bile bir şeyler söyleme mecburiyetindeyiz. 

Diyarbakır'da bu yıl 7'incisi düzenlenen Âlimler Birliği toplantısına katılanlara ağır ifadelerle nefret kusan dinsiz, imansız olmakla kalmayıp kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül edemeyen yazar bozuntusu.  Terör örgütü PKK/YPG’ye ağır darbe indiren Mehmetçik’e ‘TSK’nın kimyasal silah kullandığı’ yalanını, iftirasını atan Türk Tabipleri Birliği Başkanı olan bir başka hilkat garibesi.  Yanında başörtülü stajyer kızların başörtüsüne tahammül edemeyip tutanak tutmasından, iflah olmaz bir başörtüsü yasakçısı, FETO ihanetini sahiplenip devleti suçlamasından, Cumhurbaşkanına dil uzatmasına varıncaya kadar insanlık ve mesleği ile alakası olmayan söylemlerin sahibi İstanbul Baro Başkanı. 

Mesleğinden dolayı hak/hukuk müdafii olması gerekirken zalimlerle beraberliği ‘hilkat garibesi’ bir mahlûk olduğunun göstergesi.  

HDP ve CHP’nin de iftira korosuna katıldığı olaya ilişkin yayımlanan görüntülerde ‘kimyasal’ olarak gösterilen silahın ‘sis makinesi’ olduğu ortaya çıktı. Irak’ın birçok noktasında başarılı operasyonlara imza attı. TSK’nın başarılı operasyonlarını gölgelemek adına iftiraya başvuran Türk Tabipleri Birliği Başkanı ise ‘kimyasal madde’ kullanıldığını öne sürdü. Verdiğim üç örnek yeter, artar bile. Bu hilkat garibesi üç örnektekilere CHP milletvekilini, hapiste cezasını çekeni ve yandaşlarını ilave edebilirsiniz. 

Bunlara sahip çıkmış, skandal ifadeler kullanmışlardı. Her millî meselede dış güçlerin ağzıyla konuşmalarını da görünce onların hükümet sözcüsü zannedersiniz. Bilge lider dedikleri köşesine çekilmesi gerekenden, Başbakanlık ve Bakanlık yapmış olup parti kuranlardan, Batı’nın uşaklığına soyunan muhalefet partisinin başına kadar. Mazlumun yanında olup zalime karşı çıkmayı dahi doğru bulmayanların siyasette yapabilecekleri hiçbir şey yok. Sadece demokratik hakları dile getiriyor, bölücülüğün terörün yanlışlığından çirkinliğinden hiç söz edilmiyor ise; ortada sağlıksız bir durum ve çözümü mümkün olmayan bir kısır döngü var demektir. Milletin seçip işbaşına getirdiği iktidarların her icraatını en ağır bir dille eleştirebilirsin. Ekonomi, dış politika, eğitim, güvenlik, bürokrasi, her alanda ve her meselede ülkeyi kötü yönettiklerini, bunlardan kurtulmak gerektiğini millete anlatabilirsin. ‘Bana oy verin, ben ülkeyi iyi yöneterek sizi mutlu edeyim’ diyebilirsin. Ama sen askeriyeden medet umar, ABD’nin uşaklığını yapar, Türkiye’nin lider ülke olmasından rahatsız olur. ‘Recep Tayyip gitsin de ne olursa olsun’ dersen; ne kadar devlet/millet/vatan düşmanı varsa onlarla aynı çizgide hareket edersen, ismin cismin ne olursa olsun bize sana: ‘Yazıklar olsun!’ demek düşer. Bu millet artık zihninin, gönlü ve inancının işgal edilmesi girişimlerine müsaade etmeyecektir. Darbecilere, 28 Şubatçılara ve başörtüsü yasaklarına hangi zihniyet sahiplerinin destek olduklarını biliyoruz. Bu millet; pişman olduklarını söyleyip milletle helalleşmek isteyenlerin ‘başörtülü konu mankenleri’ bularak medyatik şovmenliklerinden bıktı. Kesinleşmiş mahkûmiyet kararı ile cezaevine konulan ve bütün rütbeleri sökülmüş komutan bile değil, er bile olmayan zalimlere sahip çıkıp ‘hukuka aykırı tutuklandılar’ diyenlerle nasıl birlikte olabilirler? Haksızlığa uğramış komutanlarmış gibi algı oluşturanlara yaptıklarını belgesel olarak göstermenin de faydası olmaz. İnsanlığını kaybedenlere insanlıktan bahsedilmez. Fitne ve fesat insanlığın ruhunu ve dünyanın dengesini bozuyor. İnsan olma gereğinin en başında utanma duygusu geliyor. Bu duyguyu kaybedenler “Esfeli Safilindir.” (Aşağıların aşağısında) İnsan olma vasfını kaybetmiş, hayvandan daha aşağıdadırlar. Bu sınıftakiler ahlakın, iyiliğin, güzelin katilidirler. Kur’an-ı Kerimde’ki ifadesiyle “Gözleri var, görmezler, kulakları var, duymazlar, kalpleri var, hissetmezler.” Bir LGBT’liye bir ateiste, bir teröriste gösterdiği hoşgörü ve kurduğu empatiyi bir dindara göstermeyenlerden ne beklenir? İşleri güçleri ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek’ olanlara neyi anlatabilirsiniz? Gözleri, kulakları hep emir bekler hale geldiler. Memleket, millet için ne bir çalışma, ne plan, ne program ne de kullandıkları ‘millet ittifakı’ ile alakaları var. Millet ne demek; onun değerleri, kültürü, inancı, millî ve manevi değerlerini taşıyan topluluktur. Milli meselelerde, Türkiye düşmanlarıyla ‘siyasi ortaklık’ aynı safta buluşma; başlı başına bir felaket! Zalimlerin yanında mazlumların karşısında olan bir yapının hamiliğini yapmak caniliktir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Ya eyyühellezîne âmenû” hitabının muhataplarına da bir tek tavsiyem var. Hiç olmazsa (Hıyanet edenleri Savunma! Hâinlerin savunucusu olma!) ayetlerine baksınlar. Nerede durduklarını, neye, nasıl sahip çıktıklarını, kim için özgürlük istediklerini hatırlasınlar. Dışarıdan gelen emir, talimat ve tavsiyelerle hareket eden milletvekillerine varıncaya kadar. Attıkları yalan ve iftiraları ispat edilmelerine rağmen yüzleri kızarmayanlara ne anlatabilirsiniz ki. Milletin/ümmetin/insanlığın ümidi devletimizin olduğu duygusunu yaşayan ve yaşatanlara sahip çıkılmaz mı? Milletin değerlerine bağlılık ve taleplerini gerçekleştirmede gayret gösterenlere, milletin taleplerini güçleri nispetinde gerçekleştirenlere yardımcı olunmaz mı? Yuvarlak masanın yuvarlak adamlığından ne zaman kurtulacaksınız? Yazımda verdiğim gündeme oturan üç örneğe ortak bir tavır koyamaz mısınız? Muhafazakâr muhalefetle din düşmanı muhalefetin bunlara söyleyecekleri bir sözleri yok mu?  

Türkiye’siz insanlığın kurtuluşunun olmayacağının görülmesi şart.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.