DEDAŞ
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Zaman Yolcusuna Söylenecekler (4)

Zaman-Mekân Münasebeti   Zaman nedir, mekân nedir? İkisi de küçüklükte ve büyük- lükte sonsuza varan kavramlardır. Mücerret (soyut) mefhumlardır.   Allah Teâlâ bizleri, yaratılanların hepsini anlayıp kavrayacak varlıklar olarak yaratmamış; fakat üstün bir merak ve yorulmaz arama gücü vermiştir. Yüce sırlar, hikmetler araştırılacak, yüce kuvvet/kudret karşısında insanoğlu aczini idrak edecektir.   İlim ve teknikle insan ne yaparsa yapsın, neyi bulursa bulsun, hangi aleti ortaya koyarsa koysun yine de zamanın, hayatın ve ölümün sırrını ilahî hakikatlerde arayacak ve orada bulmaya çalışacaktır.   Her şey zaman ve mekân içinde vücut buluyor, yine zaman içinde değişip bozuluyor. Zaman parçalarının birbirlerini kovalamasına mukabil, mekân bütün kısımlarıyla aynı zaman içinde vardır. Ancak mekân da zamanla birlikte değişiyor, eskiyor. Mekân her vakit göz önünde bulunduğu halde, zaman çeşitli "anlar hâlinde akıp gidiyor. Mekânın uzunluk, genişlik, derinlik boyutlarına karşı zamanın geçmiş, hâl ve gelecek gibi kısımları görülüyor. Geçmiş, zamanın artık yaşanmayan sadece hatırlanan kısmını teşkil ediyor. Gelecek ise henüz mevcut olmayan ümit, istek ve hayallerle doldurulabilecek bulunan kısmını oluşturuyor.   Bütün devir; günler, aylar, yıllar tek bir noktanın içinde toplanmıştır. Bu nokta, içinde bulunduğumuz şu andır. O hâlde zamanın, faaliyet ve iradelerimizi kullanarak doldurulabilecek olan canlı kısmı, geçmiş ile gelecek arasındaki yaşanan "an'da bulunuyor. Hakikaten mevcut olan zaman bu zamandır. Yaşadığımızı da şimdi bu "an"larda duyuyoruz. Bizlerin en çok dikkat, irade, tahammül ve iş isteyen "an"ları, zamanımızın yaşadığımız "an"larıdır. Geçmişin gittiğine, geleceğin henüz doğmadığına bakarsak her ikisinden de faydalanamayacağımız aşikârdır. Bununla beraber geçmiş, alınan ibret ve kazanılan tecrübeler değerlendirilerek geleceğe ışık tutarsa faydalıdır.   Ancak şunu bilmeli ki yıllar, aylar, haftalar, günler ve saatler, "Ne zaman?" sorusuna cevap verebilmek için kullanılan tabirlerdir. Ama aslında "zaman", her "an"ı hemen maziye geçen, bölünmesi ve kısımlara ayrılması fikren mümkün olmayan bir sürekliliğin ifadesidir. "An" dediğimiz kısmı durdurmak mümkün değildir. "Zaman" Allah'ın öyle bir tecellisidir ki bütün olaylar bunun içerisinde cereyan ettiği ve bütün deneyler bu zeminde yapıldığı hâlde bizzat kendisi yani "zaman" deneyin dışında kalır. "Zaman"ın tecrübesi mümkün değildir. Bu husus "Evvela tecrübe ederim sonra inanırım." diyen inançsızların gururunu mahveden ve inkâr damarlarına neşter vuran muazzam bir keyfiyettir. Zira "zaman" tecrübe edilemediği gibi inkâr da edilemez. "Zaman" insanın iç âleminde, ruhun- da cereyan eden olayları idrak eden şuurun bir sürecidir. Elle tutulup gözle görülmez ve sesi duyulmaz, kokusu alınmaz. Bu itibarla devamlılığında bölünme mümkün değildir.   Zamanın kıymetini bilen kimseler, onu faydalı işlerde kullanmak ve hayat sermayesinin dakika ve saniyelerini bile israf etmemek mecburiyetindedirler.   İftiharlarla dolu geçmişimizde zamanlar ve maddi imkânlar boş yere harcanmış olsaydı mimarimizdeki şaheserler vücut bulur muydu? Kütüphanelerimizi süsleyen fikirlerimizi besleyen faydalı kitaplar elle yazılıp halkın istifadesine vakfedilebilir miydi? Zafer ve başarılar birbirini kovalar, devletler ve cihangirlikler kurulabilir miydi? Osmanlı padişahlarının o kadar devlet işi arasında öğrendikleri yabancı dili, şiiri, müs- pet ilimleri, mimari, resim (minyatür), yazı (hat), çinicilik, halıcılık, kumaşçılık, denizcilik, ciltçilik, tezhip, porselen, cam, mücevher, mobilya, silahçılık, sandalcılık, musiki vs. ile meşgul olmaları o sahalarda da bir sanatkâr gibi yetişmelerini zamanlarını çok iyi planlayıp değerlendirmelerine hamletmemiz bir hakikatin ifadesi değil midir?   Düşünmeye, okumaya, duygulanmaya vakit ve mecal birakmayan bir ömür tüketme baskısı içindeki insanımız bu baskıdan kurtulduğunda o zaman dünyaya başka türlü bakacak, mazisiyle irtibat kuracak "ömür tüketme", "zaman öldürme" yerlerini değil de sanatkârın, ilim ve hizmet adamının bulunmaları gereken mahallerde bulunarak zaman içinde zaman, ömür içinde ömür kazanacaklardır.
Ekleme Tarihi: 20 Şubat 2023 - Pazartesi

Zaman Yolcusuna Söylenecekler (4)

Zaman-Mekân Münasebeti
 
Zaman nedir, mekân nedir? İkisi de küçüklükte ve büyük- lükte sonsuza varan kavramlardır. Mücerret (soyut) mefhumlardır.
 
Allah Teâlâ bizleri, yaratılanların hepsini anlayıp kavrayacak varlıklar olarak yaratmamış; fakat üstün bir merak ve yorulmaz arama gücü vermiştir. Yüce sırlar, hikmetler araştırılacak, yüce kuvvet/kudret karşısında insanoğlu aczini idrak edecektir.
 
İlim ve teknikle insan ne yaparsa yapsın, neyi bulursa bulsun, hangi aleti ortaya koyarsa koysun yine de zamanın, hayatın ve ölümün sırrını ilahî hakikatlerde arayacak ve orada bulmaya çalışacaktır.
 
Her şey zaman ve mekân içinde vücut buluyor, yine zaman içinde değişip bozuluyor. Zaman parçalarının birbirlerini kovalamasına mukabil, mekân bütün kısımlarıyla aynı zaman içinde vardır. Ancak mekân da zamanla birlikte değişiyor, eskiyor. Mekân her vakit göz önünde bulunduğu halde, zaman çeşitli "anlar hâlinde akıp gidiyor. Mekânın uzunluk, genişlik, derinlik boyutlarına karşı zamanın geçmiş, hâl ve gelecek gibi kısımları görülüyor. Geçmiş, zamanın artık yaşanmayan sadece hatırlanan kısmını teşkil ediyor. Gelecek ise henüz mevcut olmayan ümit, istek ve hayallerle doldurulabilecek bulunan kısmını oluşturuyor.
 
Bütün devir; günler, aylar, yıllar tek bir noktanın içinde toplanmıştır. Bu nokta, içinde bulunduğumuz şu andır. O hâlde zamanın, faaliyet ve iradelerimizi kullanarak doldurulabilecek olan canlı kısmı, geçmiş ile gelecek arasındaki yaşanan "an'da bulunuyor. Hakikaten mevcut olan zaman bu zamandır. Yaşadığımızı da şimdi bu "an"larda duyuyoruz. Bizlerin en çok dikkat, irade, tahammül ve iş isteyen "an"ları, zamanımızın yaşadığımız "an"larıdır. Geçmişin gittiğine, geleceğin henüz doğmadığına bakarsak her ikisinden de faydalanamayacağımız aşikârdır. Bununla beraber geçmiş, alınan ibret ve kazanılan tecrübeler değerlendirilerek geleceğe ışık tutarsa faydalıdır.
 
Ancak şunu bilmeli ki yıllar, aylar, haftalar, günler ve saatler, "Ne zaman?" sorusuna cevap verebilmek için kullanılan tabirlerdir. Ama aslında "zaman", her "an"ı hemen maziye geçen, bölünmesi ve kısımlara ayrılması fikren mümkün olmayan bir sürekliliğin ifadesidir. "An" dediğimiz kısmı durdurmak mümkün değildir. "Zaman" Allah'ın öyle bir tecellisidir ki bütün olaylar bunun içerisinde cereyan ettiği ve bütün deneyler bu zeminde yapıldığı hâlde bizzat kendisi yani "zaman" deneyin dışında kalır. "Zaman"ın tecrübesi mümkün değildir. Bu husus "Evvela tecrübe ederim sonra inanırım." diyen inançsızların gururunu mahveden ve inkâr damarlarına neşter vuran muazzam bir keyfiyettir. Zira "zaman" tecrübe edilemediği gibi inkâr da edilemez. "Zaman" insanın iç âleminde, ruhun- da cereyan eden olayları idrak eden şuurun bir sürecidir. Elle tutulup gözle görülmez ve sesi duyulmaz, kokusu alınmaz. Bu itibarla devamlılığında bölünme mümkün değildir.
 
Zamanın kıymetini bilen kimseler, onu faydalı işlerde kullanmak ve hayat sermayesinin dakika ve saniyelerini bile israf etmemek mecburiyetindedirler.
 
İftiharlarla dolu geçmişimizde zamanlar ve maddi imkânlar boş yere harcanmış olsaydı mimarimizdeki şaheserler vücut bulur muydu? Kütüphanelerimizi süsleyen fikirlerimizi besleyen faydalı kitaplar elle yazılıp halkın istifadesine vakfedilebilir miydi? Zafer ve başarılar birbirini kovalar, devletler ve cihangirlikler kurulabilir miydi? Osmanlı padişahlarının o kadar devlet işi arasında öğrendikleri yabancı dili, şiiri, müs- pet ilimleri, mimari, resim (minyatür), yazı (hat), çinicilik, halıcılık, kumaşçılık, denizcilik, ciltçilik, tezhip, porselen, cam, mücevher, mobilya, silahçılık, sandalcılık, musiki vs. ile meşgul olmaları o sahalarda da bir sanatkâr gibi yetişmelerini zamanlarını çok iyi planlayıp değerlendirmelerine hamletmemiz bir hakikatin ifadesi değil midir?
 
Düşünmeye, okumaya, duygulanmaya vakit ve mecal birakmayan bir ömür tüketme baskısı içindeki insanımız bu baskıdan kurtulduğunda o zaman dünyaya başka türlü bakacak, mazisiyle irtibat kuracak "ömür tüketme", "zaman öldürme" yerlerini değil de sanatkârın, ilim ve hizmet adamının bulunmaları gereken mahallerde bulunarak zaman içinde zaman, ömür içinde ömür kazanacaklardır.
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.